01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 ENERJİ 100’ünden de yararlanabilmesinin ancak 2030 yılında gerçekleşeceği öngörülüyor. Çalışmalardaki bilgilere göre Suriye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 420 metreküp. Bu rakam İsrail’de 300, Ürdün’de 250, Filistin’de 100 metreküp. Kanada, Rusya, Çin, Brezilya, Endonezya, Kolombiya, Demokratik Kongo gibi ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye su fakiri bir ülke haline geliyor. İsrail’de kalması ve bu nedenle Suriye’nin su kaybının yine Türkiye’nin Fırat’tan tahsis edeceği su ile kapatılması yönünde gündeme taşınmıştı. İsrail’in Suriye’nin Golan’daki kaybının Fırat’tan verilecek fazla suyla kapatılmasını istemekte olduğu daha önce de bilniyordu. Bu nedenle Golan İsrail’de kalırsa, Türkiye’nin Fırat üzerinden Suriye’ye daha fazla su vermesi söz konusu olacaktı. Su barışı Su konusu Irak ile ilişkilerin yanı sıra İsrail ve Suriye arasında, İstanbul’da yapılan ve Türkiye’nin aracı olduğu görüşmelerde de öne çıkmıştı. Bu durum doğal olarak beraberinde “AKP’nin İsrail’e jest yapacağı bir su denklemi mi kuruluyor?” kuşkusuna neden oldu. Ciddi anlamda su sıkıntısı çeken İsrail’in, önemli su kaynaklarına sahip olan Golan’dan çekilmesi durumunda ortaya çıkacak açığını kapatmak için su garantisi istediği yorumlarının gündemde olması, ister istemez görüşmelerin ağırlık noktasını değiştirdi. Ortadoğu ve su konusunu yakından takip eden uzmanlara göre, İsrail’in su tüketiminin yüzde 20’ye yakınını karşıladığı Golan tepelerini, kayıtsız koşulsuz ve sadece barış için Suriye’ye bırakması söz konusu olmayacak. İsrail, su konusunda ciddi ve uygulanabilir garantiler almadan, Golan’dan çekilmeyecek. İsrail, altenrantif su kaynağı bulmadan Golan’dan çekilirse, atık su ve deniz suyunu işlemek zorunda kalacak. Bu da, İsrail’in bütçesine önemli ölçüde mali yük getirecek. İsrail’in, ABD ile birlikte daha önce gündeme getirmiş olduğu ve Golan’ın Suriye’ye verilmesi ile ortaya çıkacak su kaybını Fırat’ın suları ile kapatması formülü gözönüne alındığında, bu konunun Türkiye’nin aracı olduğu görüşmelerde de gündeme başlığı olması kuşkusu güçleniyordu. Her ne kadar Dışişleri Bakanlığı aracılı görüşmelerde Türkiye’nin ek su vermesi konusunun hiçbir şekilde gündemde olmadığını açıklasa da, sahada yaşanmakta olan pratik, su konusunun geri planda kalmayacağını österiyordu. Bu çerçevede bir başka formül de Golan’ın BM uyarısı... BM’nin 2003 yılında hazırladığı “Gelecek için Tatlı Su” raporunda, dünyanın su bakımından en sorunlu bölgesinin “petrol zengini” Ortadoğu olduğu gösterilmişti. Ortadoğu, dünya nüfusunun yüzde 5’ini barındırıyor. Ancak dünyadaki temiz su kaynaklarının sadece yüzde 1’i bu bölgede bulunuyor. Üstelik bu kaynağın yüzde 90’ı sınır aşan sulardan oluşuyor. BM raporunda, 2040 yılında Ortadoğu’da “su savaşları” yaşanabileceği uyarısında bulunuyordu. Ortadoğu’nun su kaynaklarını elinde tutan Türkiye ise çatışmanın tam odağında yer alıyor. Türkiye su gereksiniminin yüzde 28.5’ini Fırat, Dicle ve Asi nehri karşılıyor. Fırat ve Dicle, Türkiye’den doğup Irak ve Suriye’den geçerek İran Basra Körfezi’ne dökülüyor. Asi nehri ise Lübnan’dan doğup Suriye’den geçtikten sonra Türkiye’ye giriyor. Sözün özü Ortadoğu için Türkiye’nin suyu, Arap ülkelerinin petrolü kadar değerli. Türkiye’nin GAP ile Fırat ve Dicle’yi kullanma düzeyinin artacak olması Suriye ve Irak’ı kaygılandırıyor. GAP kapsamında, 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı ve 1.7 milyon hektarlık sulama sistemleri yapımı öngörülüyor. Yapımına 35 yıl önce başlanan projede, bugüne kadar 13 baraj, 7 hidroelektrik santralı tamamlandı. Sulama projelerinin ise yüzde 13’ü gerçekleştirilerek 222 bin hektar alan sulamaya açıldı. GAP tamamlandığında Türkiye, Fırat ve Dicle’nin yüzde 29’unu kontrol altına alacak. Bu nedenle Dicle üzerinde yapılan baraj ve sulama projelerinden Suriye’nin, Fırat üzerinde yapılan projelerden de Irak’ın etkilenmesi, bu ülkelerle çatışma olasılığını gündemde Irak su gereksiniminin büyük bir bölümünü Türk topraklarından çıkan ve Suriye’yi katederek ülkeye ulaşan Fırat ile doğrudan ülkeye giren Dicle nehrinden karşılıyor. Her iki nehir suyunun kullanımı konusunda 1921’den başlayarak çok sayıda uluslararası anlaşma imzalandı. Ancak imzalanan bu anlaşmalar su konusundaki sıkıntıları gidermedi. Irak ve Suriye açısından tartışmalar GAP’ın faaliyete geçmesinden sonra hızlandı. tutuyor. Fırat ve Dicle nehirleri ile ilgili olarak Türkiye’nin yükümlülük altına girdiği ilk antlaşma Lozan Barış Anlaşması oldu. Anlaşma, aslında Türkiye’nin çıkar ve haklarını koruyordu. 1946, 1947, 1976 ve 1987 yıllarında imzalanan anlaşma ve protokollerde, Türkiye’nin Dicle ve Fırat’tan endüstriyel ve tarımsal amaçla yararlanmasını engelleyen ve Türkiye’yi yükümlülük altında bırakan hükümler bulunmuyor. Herhangi bir ihtilafta, tarafların eşit oranlarda temsil edilmesini öngörüyor. Türkiye suyun hakkaniyet ölçüsünden paylaşılması için hukuki düzenlemelere sadık kalıyor. Türkiye, Fırat ve Dicle’yi “sınır aşan sular” olarak kabul ederken Suriye ve Irak, “uluslararası sular” olduğunu öne sürerek Türkiye’nin haklarını kısıtlamaya çalışıyor. Asi Nehri ile ilgili olarak 1939’da Türkiye ile Suriye arasında bir protokol imzalandı ve tarafların Asi Nehri’nden “eşitlik” ilkesine göre yararlanması hükme bağlandı. Ancak, Suriye bu protokole uymuyor. Sınır aşan sular konusunda kıyıdaş devletlerin haklarını ve yükümlülüklerini belirleyen kapsamlı ve tüm uyuşmazlıklara uygulanabilecek nitelikte uluslararası kurallar bulunmuyor. Ancak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun “Devletlerin Ekonomik Hak ve Yükümlülükleri” hakkındaki 12 Aralık 1974 tarihli kararının 3. maddesine göre, bu kaynakları paylaşan ülkeler diğer kıyıdaş ülkelere esaslı zarar vermemek ve kıyıdaş ülkelerin hukuksal çıkarlarını ihlal etmemek zorunda. Türkiye, Irak ve Suriye arasında su konusundaki uyuşmazlığa çözüm bulmak üzere 1980 yılında “Ortak Teknik Komite” oluşturuldu. 30’a yakın görüşme yapılmasına rağmen sonuç alınamadı. Türkiye bu görüşmelerde, su ve toprak kaynaklarının envaterinin çıkarılması, hangi tarımsal projelerin nerelerde ve hangi sulama koşullarıyla en rasyonel biçimde uygulanabileceğinin belirlenmesi şeklinde üç aşamalı bir plan sundu. Irak ve Suriye bu plana karşı geldi ancak bir alternatif de sunamadı. Türkiye’nin inşa ettiği barajlarla suyun güneye doğru akmasına neden olduğunu öne süren Suriye, 12 Haziran 2005’te 1993 yılında askıya alınan üçlü görüşmelerin yeniden başlaması için çağrıda bulundu. Türkiye ne yapmalı? Bu bağlamda Türkiye, Ortadoğu’daki olası gelişmelere karşı yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını çok iyi değerlendirmek ve korumak zorunda bulunuyor. GAP‘ın başarısını artırmak ve kaynağı verimli olarak kullanmak için gerekli önlemlerin bir an önce alınması gerekiyor. Su kaynaklarının korunması ve kullanımında disiplinler arasında sıkı bir işbirliği sağlanması büyük önem taşıyor. Bölgede su nedeniyle yaşanma olasılığı bulunan bir savaşı önlemek için Türkiye’nin başını çekeceği bir organizasyona gereksinim gün geçtikçe artıyor. ? ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle