14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ENERJİ 16 Bakanlar Kurulu, Kyoto Protokolü’ne taraf olmayı benimsedi Kyoto Protokolü ne getiriyor? Selva TÜZÜNER Kimya Mühendisi aziran ayının ilk günlerinde, Bakanlar Kurulu’nca Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne taraf olmasının benimsenmesi sonucu, Kyoto Protokolü tüm ağırlığı ile ülkemizin gündemine düşmüştür. Kyoto Protokolü hakkında çok konuşulmasına karşılık, bilgi kirliliği/yetersizliği, yanlış ve eksik bilgilendirme söz konusudur. Önümüzdeki aylarda, bu konu, çok daha fazla konuşulacak, kamuoyunu ve ilgili sektörleri çok meşgul edecektir. Özellikle, enerji alanındaki faaliyetler, elektrik, sanayi, ulaşım, vb. enerji üreten/tüketen sektörler önemli ölçüde etkileneceklerdir. Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında hazırlanmış ve 1997 yılında imzaya açılmıştır. BMİDÇS’yi temel alan protokol sayısal hedefler ve önemli yaptırımlar getirmektedir. Protokolün ilk uygulama dönemi 20082012 yıllarını kapsamaktadır. Kyoto Protokolü de, BMİDÇS’de olduğu gibi, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre farklı yükümlülükler getirmektedir. Bu kapsamda, sözleşmede gelişmiş ülkelerin yer aldığı EKI listesinde bulunan ülkeler Kyoto Protokolü’nde EkB’de yer almaktadır. EkB ülkelerinin en önemli yükümlülüğü ise küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının ilk uygulama döneminde, 1990 yılı seviyelerinin en az yüzde 5 altına indirilmesidir. Protokol ayrıca sera gazlarının azaltılması için “emisyon ticareti”, “ortak yürütme” ve “temiz kalkınma mekanizması” olmak üzere esneklik mekanizmaları da getirmektedir. İklim değişikliğine karşı tedbirlerin alınması ve sera gazlarının azaltılması için önemli yükümlülükleri ve yaptırımları olan, karmaşık mekanizmaları içeren ve hemen hemen tüm sektörleri ilgilendiren Kyoto Protokolü basit bir çevre anlaşması değildir. Bu nedenle, protokol, Türkiye’nin pozisyonu, sektörlerin durumu, yükümlülükler, zamanlama vb. hususlar başta olmak üzere, çok yönlü bir şekilde irdelenmelidir. H Türkiye’nin protokol karşısındaki konumu Kyoto Protokolü’nün tam anlamıyla tartışılabilmesi için BMİDÇS ile başlayan süreçte Türkiye’nin durumuna kısaca bir göz atmakta yarar vardır. BMİDÇS ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ve “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesini benimseyerek farklı ülke grupları için farklı yükümlülükler getiren bir sözleşmedir. Sözleşmenin EkI ve EkII’de yer alan ülkeler gelişmiş ülkeler, ekler dışında kalanlar ise gelişmekte olan ülkelerdir. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri ile birlikte, gelişmişlik düzeyi ile bağdaşmayacak şekilde, EkI ve EkII listelerinde yer almış, bu nedenle de sözleşmeye imza atmamıştır. Ancak, EkII’den çıkarılması sonucunda, 2004 yılında EkI ülkesi olarak sözleşmeye taraf olmuştur. Kyoto Protokolü, Türkiye’nin BMİDÇS eklerinden çıkma savaşımı sırasında imzaya açılmıştır. Türkiye, BMİDÇS karşısındaki durumunu çözümleyemediği bu süreç içinde, haklı olarak, Kyoto Protokolü’ne ENERJİ ENERJİ ENERJİ İklim değişikliğine karşı tedbirlerin alınması ve sera gazlarının azaltılması için önemli yükümlülükleri ve yaptırımları olan, karmaşık mekanizmaları içeren ve hemen hemen tüm sektörleri ilgilendiren Kyoto Protokolü basit bir çevre anlaşması değildir. Bu nedenle, protokol, Türkiye’nin pozisyonu, sektörlerin durumu, yükümlülükler, zamanlama vb. hususlar başta olmak üzere, çok yönlü bir şekilde irdelenmelidir. de uzak durmuştur. Bu durum, protokolün sayısal emisyon indirim taahhütleri olan EkB ülkeleri arasında Türkiye’nin yer almamasına neden olmuştur. Ancak Türkiye’yi özel bir konuma getiren bu durum, protokolün 20082012 arasındaki birinci uygulama dönemi için geçerlidir. Türkiye şimdi taraf olsa, bu dönemde herhangi bir sayısal hedefi veya ağır bir yükümlülüğü olmayacaktır. Ancak önemli olan bir nokta vardır; 2012 sonrası yükümlülüklerin, hedeflerin, ülke sınıflandırmalarının henüz belirsiz olduğu, 2009 yılında şekilleneceği ve dolayısıyla ikinci dönemde Türkiye’nin de durumunun ve yükümlülüklerinin şimdilik belirsiz olacağı unutulmamalıdır. Kyoto’ya taraf olma konusunda bir eğilimin oluştuğu bugünlerde, ikinci döneminin şekillenmesinde söz sahibi olmak ve sürece aktif olarak katılmak için Kyoto’ya taraf olmanın daha uygun olduğu dile getirilmektedir. Ancak önümüzde sislipuslu bir 2012 sonrası bulunmaktadır ve karşımıza nelerin çıkabileceği bilinmemektedir. Dolayısıyla müzakerelerdeki başarı Türkiye’nin ENERJİ ENERJİ ENERJİ kendi çıkarlarını ne kadar savunabileceğine, kendini ne kadar ifade edebileceğine ve taleplerinin diğer taraf ülkelerce ne kadar kabul göreceğine bağlıdır. Soru işaretleri Kyoto Protokolü ve 2012 sonrasında Türkiye’nin durumuna yönelik olarak kafalarda bazı soru işaretleri belirmektedir. Hemen akla geliveren bazı sorular aşağıda yer almaktadır: Türkiye’nin, belirsizlikler içeren 2012 sonrası için nasıl bir pozisyon alacağı ve görüşmelerde nasıl bir strateji izleyeceği belirlendi mi? Türkiye’nin “özel koşulları” belirlendi mi? Türkiye’nin BMİDÇS kapsamında EkI ülkesi olmasından dolayı, 2012 sonrasında protokolde de gelişmiş ülke kabul edilmesi olasılığı dikkate alınıyor mu? Yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda yaptırımların ve yüklü cezaların söz konusu olacağı ne kadar dikkate alınıyor? Başta enerji sektörü olmak üzere, ilgili sektörler Kyoto Protokolü’ne hazır mı? Sektörlerde emisyon azaltılması için gerekli maliyetler belirlendi mi? İlgili sektörlerde uygulanabilecek politika ve stratejiler belirlendi mi? Olası herhangi bir sayısal indirime zorlanması durumunda, kabul edilebilir, yerine getirilebilir bir hedef belirlendi mi? Protokolün mekanizmalarının uygulanmasına yönelik detaylar ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle