25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

04 CÜNEYT ARCAYÜREK Cumhuriyet, aydınlığın yüzü 6 Mayıs 2011 Cuma 357 İnsafsız, haksız, amaçlı eleştirilere, zaman zaman yolundan alıkoyarak, yörüngesinden saptırma çabalarına meydan okuyarak 87 yılı geride bırakan tek gazete… Holdingsiz, bankasız, sadece emeğinin karşılığını kazanarak, sadık okurlarının desteğiyle ayakta duran tek gazete. Birlikte yola çıktığı gazetelerin hemen hiçbiri yok! Tanin, Tasviri Efkar, Son Posta… Tarih olmuşlar. Vatan ise eski Vatan değil. Hürriyet ve Milliyet, Cumhuriyet’in yanında dünkü çocuk! Cumhuriyet, Yunus Nadi ile 1924’ün Mayıs ayının 7. günü yola çıktı. Oğulları Nadir ve Doğan Nadi ile yoluna devam etti. Nadir Bey’in ölümünden sonra eşi Berrin Hanım ile ve sonra İlhan Selçuk’la yürüdü; bugünlere geldi. Üç beş satırla geçiştirdiğimiz süreçte aslında 87 yıllık yaşamın görkemli öyküsü gizli. * * * İlhan Selçuk’un yaşamı boyunca sürekli yazdığı gibi Cumhuriyet, gazete çalışanlarının gazetesi. Medya dışında çeşitli alanlarda iş tutan patronu olmayan tek gazete Cumhuriyet! Eğilmeden, bükülmeden her türlü zorluğa, baskıya göğüs gererek bugünlere geldi Cumhuriyet. 1990’lardan bugünlere gelinceye dek pek çok zorluğu göğüsledi. Dün de bugün de Cumhuriyet’i ele geçirme, satın alma girişimleri, çalışanların her türlü maddi ve manevi baskılara karşın inanılmaz dirençleri ile sonuçsuz kaldı. İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Ali Sirmen ve bizler gazeteden (1991) ayrıldığımızda 120130 binlerde olan tiraj, kopmamıza neden olanların gazeteyi bırakıp gittikleri sırada 3040 bin arasında sallanıyordu. Borç gırtlağa kadar. Alacaklılar kapıya dayanmış. Gelir hemen hemen hiç yok! Bırakıp gidenler gazetede kalsaydı acaba Cumhuriyet nasıl bir Cumhuriyet olabilirdi diye kimi zaman düşünürüm. Bizden ayrıldıktan sonraki yaşamlarına, yazdıklarına bakıyorum. Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan ilkelerden soyutlanmış, iş çevrelerine, siyasal iktidarın hoşgörüsüne sığınmış bir gazeteye dönüşürdü diyorum. Kişisel dönekliğini kitaplaştıran veya yazılarına yansıtan kimilerinin yönetiminde tarihsel görevinden ve ilkelerinden dönen, liboşlaşanların, yandaşların, yalakaların köşe kaptığı bir Cumhuriyet çıkardı önümüze. * * * 5 Kasım 1991’de Cumhuriyet’ten ayrıldık, 8 Nisan 1992’de geri geldik. Gazetenin yönetimi Cumhuriyet Vakfı’na geçti. Oybirliğiyle yönetim kurulu başkanlığına ve başyazarlığa İlhan Selçuk’u getirdik. Son günlerde Cumhuriyet ile ilgili piyasada bir kitap dolaşıyor. Yazarı ailesel ve hatta kişisel ihtiraslarını, gerçekleşmeyen beklentilerini kitaplaştıran bir hanımefendi. Renkli bir yaşamı var. İlk evliliği şeriatçı Osmanlı hanedanından biriyle. İkinci evliliği sol kanatta ünlü bir ilim adamı. Ünlü bir roman yazarının son halkası. TV TV dolaşıyor. İlhan Selçuk’u yaşarken yazamadıklarını ölümünden sonra bir kitapta sıralayarak karalıyor. İlhan’ı tek başına gazeteyi sahiplenmekle suçluyor. Oysa; bildiğimiz, yaşadığımız gerçek ortada: Bu kitap ve yazılar İlhan’ın Cumhuriyet’i hangi iklimlere götüreceklerini kestirdiği bu gibilere bırakmamakla doğruya oynadığını kanıtlıyor... Karşıtlarının anlayamayacağı, kavrayamayacağı ölçüde ilkelerinden vazgeçmeyen aydınlamanın önde gideniydi. Haksız kimi saldırılar içeren kitaplar yayımlayanlarla, TV’lerde saldıranlarla anlaşamazdı ve anlaşamayacağı açık bir gerçekti. Karşıtlarıyla asla anlaşamayacağının kanıtı ise; 8 Nisan 1962’de Cumhuriyet’te yazdığı ilk yazısında, “Pencere” köşesinde duruyor. İlk yazısında şöyle diyordu; “Atatürk ihtilali aklın ışığına engel olan tahta perdeleri kaldırmıştır bizim penceremizden. Artık Atatürk ihtilalinin ilkeleri çizmektedir bizim penceremizin çerçevesini… İtiraf etmeliyiz ki bu pencereden görünen manzara her Türk vatandaşının ve her insanın yüzünü kızartacak kadar geridir… Türkiye’nin sosyal yapısı ile hukuk yapısı arasında ayrılık vardır… Çok kadınlı evlilik, ağalık, seyyitlik, toprak köleliği, kabile hayatı, irtica okulları, göçebelik, Türkiye’nin yarısına yakın düzeyde sürüp gitmektedir. Anayasanın temeli sayılan sosyal devlet anlayışı ve vatandaşın sosyal hakları kağıt üzerinden toplum yaşamımıza doğru henüz yürümemiştir. Her insanın penceresi kendine benzer. Atatürkçülerin penceresindeki mimaride devrimlerin çizgisi vardır. Atatürk devrimlerinin Türkiye’ye açtığı pencerede ne ahşap ev penceresindeki kafesler, ne saray penceresindeki ağır perdeler, ne konak pencerelerindeki vitraylar vardır. Atatürk’ün Türkiye’ye açtığı pencereden ışık düpedüz girer… Aklın ışığı!” Dün (1962’de) neyse Türkiye, bugün (2011’de) üç aşağı beş yukarı yine aynı Türkiye! * * * Sağdan soldan, tepeden aşağıdan gelen haksız, gerçeklerden ve bilgiden yoksun saldırılara karşın, çalışanların ve okurlarının gazetesi; demokratik laik Atatürk Cumhuriyeti’nin savunucusu, Atatürk Cumhuriyeti’nin gazetesi Cumhuriyet, bugün nice yıllara diyerek 87 yıldönümünü kutluyor. Sözün özü: İtler ürüyor, Cumhuriyet kervanı yürüyor. U zun bir yolculuğun 87. kilometresinde bir çınar. Milli Mücadele ile yola çıkan, Kuvayı Milli inancı ile yürüyen, yüzyıllara damgasını vuran devrimlerle yoğrulan bir çınar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle