Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AHMET ÇAKMAK’TAN ‘BEN U SEN BİR MEMLEKET MEKÂNI’ Diyarbakır’da bir sokağın tarihi Pavyonlar Sokağı şimdilerde İnsan Hakları Derneği ile anılsa da çocukluğumuzda ailelerin ve kadınların geçmediği, yasaklı bir sokaktı. Yıllar sonra, Pavyonlar Sokağı’nı yazar ve şair Ahmet Çakmak ile söyleştik. SACİDE ALKAR DOSTER İ ki Dilde Kederlenmek, İnsanın Kimsesi, Eskikent Kırgınlıkları şiir kitaplarınızın yanında, Alakarga yayınlarından çıkan Çiftkafa adlı bir romanınız var. Ben u Sen ise bir şehir anlatısı. Sizi bu anlatıya yönelten fikrin doğuşu ve kitabın hazırlık sürecinden bahsedersek... Yıllarca şiirle uğraştım, hâlâ da yazma çabam devam ediyor. Önümüzdeki yıllarda yayımlamayı düşündüğüm, neredeyse bitti bitecek bir şiir dosyam var masada. Anlatıya (anıöyküroman) birdenbire başlamadım tabii ki. Hep vardı. Yirmi yıl tuttuğum günlük, otuz yılı bulan okuma notları ve çok keyif aldığım gezi yazıları, Yaratım Dergisi’ni (yedi yıl) çıkarırken yazdığım onca yazı... Ve de neredeyse otuz beş yıldır öykü, roman okurluğunun getirdiği yazma isteği ve geçmişten günümüze muktedirlerin ayakları altında ezilen mazlum coğrafyadan kaynaklanan, trajediyi yaşama ve gözlemleme deneyimi... Anlatıya dayalı öykü ya da roman yazmayacaktım da ne yapacaktım. Şiirini zaten yazmıştım, yazıyorum, taşanları öykü romana aktardım. Başarabildim mi bilmiyorum. Ben u Sen’i yazma fikri çok önceden vardı ama nasıl yazacağımı, nerden konuya gireceğimi bir türlü bulamıyordum. Ta ki sık gittiğim Mersin eski çarşıda, şu an kapanan bir koltuk meyhanesinde, yazın kavurucu sıcaklığında, günün tam orta saatinde önünde tek rakısının yanında meze olarak ağzına iki de bir attığı kırık leblebisiyle, Ben u Sen’de uzun süre mesai harcadığımız İhsan Bey’e benzettiğim kişiyi tarifle başladım. Öteki kişiler ve masalar peşi sıra döküldü kendiliğinden. Çünkü hâlihazırda kafamda vardı zaten. n Diyarbakır, neredeyse doksanların başından bugünlere değin, kepenk kapatma eylemleri, polis baskınları ve politik baskıların en sert haliyle sürdüğü bir şehir. Pav yonlar Sokağı’nın ya da Ben u Sen’in Diyarbakır’daki bu iklime karşın varlığını korumasını nasıl yorumlarsınız? Zor zamanlardı. Şimdi de zor. Maalesef zor zamanlarımız bitmek bilmiyor, yıllarla beraber farklı sorunları da içine alarak büyüdükçe büyüyor. Okuyan, düşünen gözlemleyen bizim gibi Âdemler, Havvalar, çoğunlukla olup bitenleri değiştirmeye muktedir olmadıklarından, bunun sıkıntısıyla aynı şeylerden mustarip birtakım kişilerle mekânı buluşma noktası, ateş suyunu da bir sebep sayarak, insan aklının zorlandığı dönemi, kendince direnme ve dayanışma duygularıyla aynı yerde oturmanın dostluğu ve güveniyle yaşamaya çalıştılar. Şu an Ben u Sen’de ismi geçen birçok sakini artık aramızda olmasalar da kalanlar, bir süreci beraber atlattıklarından birbirlerine çok kalbi duygularla yaklaşmaktadır. Kıyameti beraber ve benzer duygularla yaşamanın yakınlığı da diyebiliriz buna. KARAKTER GALERİSİ n Ben u Sen’in hikâyesi; Solcu Gençler Masası, Tek Tabanca Adamlar Masası, Kürt Yazarlar Masası, Sonradan Tövbe Edenler Masası, Gereksiz Adamlar Masası gibi masaların etrafında gelişiyor. Okur, “Serçe” yani “Edip” karakterinin gözünden bakıyor o masalara. Kimdir Edip? Kitapta geçen öteki isimler kişilerin gerçek adları mı yoksa takma adlar mı kullandınız? Edip, başta kendiyle, sonra çevresiyle dalga geçebilen, vakit geçirdiği ortamlarda öğrendikleri ve dikkatli gözlemleriyle hikâye toplayıp yazacağı metni bütüne katabilen bir yapıya sahip. Hayatı pratikten kaptığı ve neredeyse tamamı sokakta geçtiği için değişik meslek guruplarından insan tanıma imkânına sahip. Bu açıdan da karakter galerisi çok zengin. Bu avantajı da kitapta ziyadesiyle kullanıyor. Ben u Sen’de öne çıkan isimlerin ikisi dışında (İhsan Bey ve Veysel Baba) dışında tamamı değiştirildi, özelliklerine en uygun, biraz da abartılarak (gerçeği göster menin bir yolu olarak) takma isimler verildi. Ortamdan haberi olanlar bu budur, şu şudur diyebiliyor rahatlıkla. Metni okuyup gülümseyip, yok ya, öyle miydi ya da keşke o yazmasan da çıkabiliyor ama bunu söylemiyorlar, hareketlerinden anlıyorum. VEYSEL ÖNGÖREN'LE BABA OĞUL GİBİ n Kitapta, tiyatrocuyazar Veysel Öngören ve avukatyazar İhsan Fikret Biçici’nin adları sık sık geçiyor. Özellikle Veysel Öngören’den büyük bir özlem ve saygıyla bahsediyor “Serçe”. Nasıldı ilişkiniz, onun yokluğunda neler değişti Ben u Sen’de? Veysel Öngören’le, çok gençken, ilk senesini okuduğu eğitim fakültesi edebiyat bölümünü okurken tanıştırıldım. Veysel Baba’nın uzun süren Ankara yaşantısından sonraya, artık burada ölür ve kendi toprağıma gömülürüm duygusuyla döndüğü zamana denk gelir. Edebiyat ve sanat ortamından sıkılmıştı. Kendi köşesinden, geçmişte onda iz bırakan kişiler ve anılar üzerinden bakıyordu dünyaya. Edebiyata ve edebiyata dair her şeye müthiş ilgi duyma ve öğrenme merakı içindeydim. Veysel abi konuşurken ağzım açık dinler, söylediklerinin bir kısmını not etmeye çalışırdım. Bilge Karasu şu konuda şöyle düşünürdü, Ahmed Arif’e şöyle demiştim... Kişiliğini pek sevdiği, İkinci Yeni’den en çok yakın durduğu Turgut Uyar’la ilişkilerini anlatırdı. Baba oğul, öğretmen öğrenci gibi neredeyse her ortamda gelişen ilişkimiz o aramızdan ayrılana kadar sürdü. n Duvar’da İhsan Fikret Biçici’nin masasındaki hesabı, başka birine kesinkes ödetmediğini okumuştum. Ben u Sen’de masanın yükünü kaldırmak bir gelenek miydi? Elbette. Hem de ağır ağabeylerden bize kadar ulaşan bir gelenek. Masamızda yıllarca oturmamıza rağmen, bir iki tatlı ağız dalaşının dışında sıfır arızayla kalkıldı. Kimse kimseye kırılmadı, birbirimizi hep sevgiyle andık. Bu biraz da masa büyüklerinin, başta İhsan Bey olmak üzere, geleneğe bağlı edep erkân sahibi karakterlerin davranışlarından kaynaklanıyor. Başka türlü ne masamızda ne de Ben u Sen’de oturma imkânı yoktu. BUGÜNKÜ BEN Û SEN n Son olarak, Ben u Sen’in bugününü sormak istiyorum. Bildiğim kadarıyla Ben u Sen, erkek egemen bir mekân değil artık. Ailelerin tercih ettiği hatta kadınların yalnız olarak gelmekten çekinmedikleri bir mekân. Yıllar içinde ne değişti, meyhane kültürünün erkek tekelinden çıkışı nasıl oldu? Şehrin beklenenden hızlı genişlemesi, oradaki alternatif mekânların daha iyi koşullarda açılması, eski usulle çalışmaya devam eden Ben u Sen’i kapanma noktasına getirdi. Bu aşamada işletme deneyimi edinmiş, her biri kendine özgü marifetiyle Murat ve Akın Özyaşar kardeşler, yeni bir anlayışla mekânı devraldılar. Artık geceleri daha çok dışarı çıkabilen, tek başına oturup içki içebilen kadınların rahat edebilecekleri bir yer Ben u Sen. n Ben u SenBir Memleket Mekânı / Ahmet Çakmak / İletişlim yay. / 112 s. / 2019. 8 24 Ekim 2019