03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KITAP l BEBEK l ÇOCUK [email protected] l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Yuva neresidir? Sema Aslan’ın yeni çıkan Topur’daki Dünya ve daha önce yayımlanan Şehrin Göbeğini Bulamıyorum! adlı iki kitabı, yuvanın hakikatini doğada, şehirde ve evde ‘öznellik’ kavramı ekseninde çocuk gözünden tartışırken birbirini tamamlıyor. B ir süredir kafamı kurcalayan bireyözne farkı, çocuk sınıfçocuk birey ve öznellik meselelerini (önce kendi zihnim için) örneklendirebilme dinde temsil etme) çağdaş yaşamın getirisiyle kendini gösterebildiği düşünülen çocuk bireyi fark etmemiz için yol gösterici olabilir. me vesile olan bu iki kitabı İPEK kendimce değerlendirirken amacım ço Göç edilmeyen ancak keşfedilen, ka cuk edebiyatının ne kadar derinlikli ve in vakların sıralandığı bir yoldan gidilen celikli olabileceğini göstermek, kavram belki de gidilemeyen, bir gün ansızın kö ları kutsamakla bir bilme istencini göster yün meydanından doğduğu rivayet edi mek değil. Kavramları bir tartışma aracı len Topur Dağı’nın eteklerindeki Topur olarak kullanarak edebi ve felsefi değe Köyü’nde büyümekte olan bir kız çocu ri olan çocuk ve gençlik kitaplarını naçi ğu İpek. “Şehirde pelte kıvamına gel zane düşün dünyasına açma arzusu. Sa miş” anne ve babası, yaşamak için baş nıyorum buradaki bütün yazılarda aslında ka yer bulmak umuduyla haritalardan yapmak istediğim/çabaladığım şey tam da vazgeçip koyuldukları keşif yolculu da bu. Ancak bu demek değil ki; beni ğunun üzerinde tesadüf ettikleri, var mı kavramla buluşturan, bana eleştirel bakış yok mu bilinmeyen, sanki sadece To olanağı veren fakat bu olanakları hep göz purluların var olduğunu bildiği, “bütün ardı edilen edebi bir tür olarak gördü yerlerden başka, bambaşka bir yer”, gi ğüm çocuk edebiyatını bir ödev, bir baş zemli köye İpek doğmadan önce yer vuru olarak görüyorum. Bir imkâna dikkat leşmişler. “Sanki dünya üzerinde olma çekmek istiyorum. yan” bu köyü bir ‘yer’ haline getirense “İç sesini” keşfeden bir çocukla, “diya köyün ninelerinin (gelenek imgesi) an loğu” keşfeden bir başka çocuğun öznel lattıkları türlü hikâyelerdir. Ninelere gö lik ekseninde ve mekânsal olarak yuva re: “Bu köy Dünya’nın üzerinde mi bil yı tartışmakta birleşen hikâyeleri; kırsal meyiz ama dünya mutlaka bu köyde, dan veya şehirden doğru nereden olur tam Topur’da.” (sayfa 10). Topur’un tari sa olsun ortak bir sesle “sen dünyasın, hini tutansa ne bir anıt ne de bir yapıdır, dünya da sen” diyor. Hikâyeler birbirlerini bir dağdır. Topur aslında kırsalın kendi tamamlar görünüyorlar ama bu bir sabit si değil simgesi olabilir ancak çünkü gü lenme değil, döngüsel bir hareketlilik ha nümüzde kırsal artık “kimsenin bilmediği li. Tam da bu nedenle hangi kitapla baş bir yer”dir. Doğayla iç içe, sessiz, sakin layacağımı kestiremiyorum ama sezgi bir yaşamın hediyesi olarak İpek’in an sel olarak önce iç sese ve sonra iletişim nesi ve babası buraya yerleştikten sonra ve ilişki göstergesi olarak diyaloğa deği kendi iç seslerini yeniden duymaya baş neceğim. Öznenin Yorumbilgisi’nin önsözünde lamışlardır. Sıra İpek’e gelmiştir. İpek bir gün Kadife adında kedikoyun karışımı Ferda Keskin, Foucault’nun öznellik tanı konuşan bir hayvan ile karşılaşır ve onun mını şöyle ifade eder; “insanın kendi ken sadece kendisine göründüğünü fark disiyle kurduğu bir bilinç ilişkisi, insanın eder. Kadife önceleri sanki hayali bir ar kendi varlığını veya davranışını bilincin kadaş gibidir ancak ipekkadife ilişkisi de belli kavramlar altında temsil etmesi”1. gibi zamanla onun İpek’in iç sesi oldu Bunu ‘çocuk’ özelinde düşünmek baş ğunu anlarız. Annesinin “İnsanın en es ta zor görünse de iradeden (kendini yö ki arkadaşı, kendi içindeki ses olurmuş netme) ayrı olarak öznellik (kendini ken ve herkesin içinde mutlaka bir ses bu lunurmuş.” (sayfa 46) ifadesiyle aydınlanan İpek, devamında iç sesle konuşmanın “sanki dünyayla konuşmak gibi” olduğunu da yine annesinden işitir. MERCAN Kafasında sürekli hikâyelerle dolaşan, duvarda gölgeler yakalayan anasınıfı öğrencisi Mercan ise “şehrin göbeğinde”, yuvarlak avlulu, ‘köşe’ apartmanın bir katında annesiyle yaşamaktadır. Annesinin ekonomik nedenlerle daireyi satmak istemesiyle yaşadığı yerin değeri üzerine de düşünmeye başlar. Yazar, şekiller ve biçimlerle bezeli oyuncul anlatımını şiirsel ve felsefi bir dille sağlamlaştırıyor ve kurgunun düzenine teslim olmuyor. Okul ile Mercanların yaşadıkları yer arasındaki toplu ulaşım aracının teleferik olması, sonradan satılmasından vazgeçilen dairenin yedi metrelik kitaplıkkoridoru, tümseklerle engebeli ve haliyle dağınık ve neşeli yuvaları tüm bu doğaçlamalı ve mekânı duygu dünyasına katabilen dilin içerisinde sürekli akıyor. “Mercan bir keresinde, ortadaki minder tümseğinin üzerine çıkıp yüksek sesle şarkı söylemeyi akıl etmişti de, bir dağın zirvesinden sesleniyormuş gibi yankılanmıştı sesi.” (sayfa 15). Bu daire, annesinin “dünya üzerindeki köşesi”yken Mercan’ın odası da onun “dünyadaki köşesi”dir. Göbek, koridor ve avlunun, tüm bunların sınırladığı ya da açtığı, yürümenin güzelliğiyle taçlanan bir annekız yuvası. Ortasında dev bir çınarın yaşadığı apartman avlusu; anne kızın sık sık gidip, örtü serip oturduğu, şemsiye bile açtığı, Mercan’ın bisiklete bindiği, kedilerle oynadığı, annesininse derin düşüncelere dalabildiği, sessiz sakin ikinci bir yuva gibidir. Ve kitap boyunca özlü deyişleriyle tanıdığımız anneanne (ninelerde olduğu gibi) ile gözlediğimiz aslında üç kuşaktır. Mercan’ın, annesinin buzdolabının üstüne astığı ev içi kurallarını listele yen “anayasa”ya itiraz etmesi ve artık onun “vayyasa” olması tatlı ve çatışmalı bir ilişkinin göstergeleri. Anne kız arasındaki diyaloglar çok samimi görünürken aslında birbirlerini anlamak için yeterli değildir. Bambaşka bir yuvada, daha katı kural lar içinde büyüyen sınıf arkadaşı Elif ile bir güven sorunu yaşayan Mercan, aynı güven sorununu annesiyle de yaşadığını fark eder. Böylece Elif ve annesi üzerinden aslında kendisini tanı(mla)maktadır. Ve “vayyasalarına” eklenmesi gereken elbette “annesi Mercan’a güvensin yasası” olmalıdır. Aynı zamanda bir büyüğün bir küçüğe güvenmesi anlamına gelen “Güven Maddesi” en önemli maddedir çünkü uygulanabilirse Mercan öznelliğini de kazanmış olacaktır. Annesinin çocukluğundan kalma, artık Mercan’a küçük gelen, kırmızı puantiyeli yağmurluğu çıkarma vakti gelmiştir belki de. YUVADAKI DÜNYA / DÜNYADAKI YUVA İpek ve Mercan, biri kendi iç sesiyle tanışarak, diğeri çevresiyle diyalog kurarak “çocuk özne”den çıkabilen kurgu karakterlerdendir. “İç ses” öznelliğin kurulduğuna işarettir. Diyalog ise işlediğine. Ancak bir sıralama doğru değildir, döngüyü hatırlayalım. Öznelliğin mümkün olduğu mekândır yuva. O zaman yuvanın içine dünya sığabilir işte. O zaman Dünya bir büyüklük, egemenlik simgesi değil merkezinde bir dağ olan, konuşan bir canlıdır. Topur Dağı’ndan ya da bir apartman dairesindeki minder tümseğinin üstünden sesleniş, ikisi de birdir. “Sen dünyasın, dünya da sen” yankısı çocuğa bir “var olma” düşüncesinin ucunu bırakırken, tüm canlıların yaşam alanı olarak dünyanın değerini düşünme imkânı açar. Topur’daki Dünya, Sema Aslan, Resimleyen: Seda Mit, İletişim Yayınları, 54 sayfa, 2019, 8 + yaş Şehrin Göbeğini Bulamıyorum, Sema Aslan, Resimleyen: Seda Mit, İletişim Yayınları, 64 sayfa, 2017, 8 + yaş 1 Öznenin Yorumbilgisi, Michel Foucault, Çeviren: Ferda Keskin, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2015. 24 24 Ekim 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle