23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLAT ÖZLÜOĞLU’DAN ‘PERI KIZI AF BUYRUN’ Adı kadar ilginç “Güneşin altında yeni bir şey yok”tur da yeni bir anlatı vardır muhakkak. Yeni bir bakış açısı, yeni bir düzey hatta… KORKUT AKIN Yazarlar bize, bizim bildiğimizi yepyeni bir anlatıyla, yepyeni bir bakış açısıyla, yepyeni bir düzeyde ve düzeyle anlatıyorlar. Hepimiz bundan etkileniyoruz. Yeni bir şey, bu bilinen de olsa, yeni bir ufuk açıyor önümüze… Daha önce Günlerden Kırmızı’sını okumuştum Polat Özlüoğlu’nun (öykü, NotaBene Yayınları, 2015), çok da etkilendiğimi anımsıyorum. Beni içine almıştı öyküleri. Bu kez, adı da ilgi çeken, merak uyandıran Peri Kızı Af Buyrun ile göğüsledi etkilenmemi… “Ben ne olmaya karar vermiştim? Neden ikisi de olamamıştım? Neden birini bi le becerememiş elime yüzüme bulaştırmıştım? Bir bilen, gören duyan, daha önce yolunu yordamını tecrübe eden var mıydı? Bilmiyordum hiç. Kimse bilmiyordu” diyor on iki öyküden oluşan kitabının “Gül Kurusu” adlı öyküsünde… Sahi, insanı belirleyen şey (neyse o artık) sadece cinsiyeti midir, düşüncesi olamaz mı, utanç veya keder de mi sayılmaz? HIÇKIRIK SESSIZ MIDIR… Yazar, yaşamın belirleyici anlarına ve alanlarına kadın diliyle eğiliyor. Anlatının kadın dilinde olması hem belirgin bir yumuşaklık hem de belirgin bir umut aşılıyor. Polat Özlüoğlu’nun cinselliği, cinsel kimliği öne çıkarması, yaşamın en temelinde yer alan ama bir tabuymuşçasına asla değinilmeyen konuları cesurca anlatması yazarın hayata bakışını da belirliyor. “…arkasından bıçak gibi bir sessizlik hıçkırır…” betimlemesi çok etkiledi beni. Tam da bugünlerde yeniden gündeme gelen deprem olasılığı gibi çarptı yüzüme… Evet, bir kadın öyküsü bu. Muhakkak ki zor bir süreci anlatan bir öykü ama bambaşka yerlere de götürüyor insanı. Zaten bizim ülkemizde kadın; geçtim tacizi tecavüzü, cinayetleri bile vakayı adiyeden. Polis de savcı da hâkimler de erkek egemen düşüncenin esiri… Doğal olarak kamuoyuna yansıyan da bu egemen düşüncenin izleri… Özlüoğlu’nun öyküleri buna da bağlı olarak çarpıcı, etkileyici, sorgulatıcı… Tabii, okurun etkilenmesiyle doğru orantılı… ve bir tabii daha az ya da çok ama kesin etkileniyorsunuz. Yazarın dili yalın, anlatımı düzgün, betimlemeleri yerinde, ayrıntıları dozunda ve abartısız. ZAMAN MI, ZAMANSIZLIK MI? Yazarın diline değinirken çok keyifli, çok hoş kafiyeler sıraladığını, bunun insanın içini ısıttığını da belirtmeliyim. Tuzla buzu, de likle deliliği buluşturması ister istemez (öykünün karanlık duygusunun içinde bile) gülümsetiyor, ki bu başarısı yazarın bence. Öyle olunca da korku bile korkuyor da yanaşamıyor… Korkunun da ecele faydası yokmuş, öyle mi dersiniz! Bence okuyun Peri Kızı Af Buyrun’daki öyküleri, faydasını göreceksiniz… Kitaba adını da veren öykü, girişte, güneşin altında yeni bir şey yok dememin nedeni… Çok eski ve bir o kadar da ünlü, sinemaya da uyarlanan başarılı bir romanın ana motifi sanki. “Sanki” değil, öyle… Ama bir şey var ki benzer gibi görünen öykü bambaşka bir duyguya, bambaşka bir akışa, bambaşka bir anlatıya dönüşüyor her cümlede. Yazar titizlikle durmuş üzerinde, esinti gibi gözüken o duygu silinip gidiyor. Özlüoğlu’nun çok çaba harcadığı apaçık. n Peri Kızı Af Buyrun / Polat Özlüoğlu / Can Yayınları / 150 s. / Haziran 2019. ERNST JUNGER’DEN ‘MERMER YALIYAR’ Geçmiş değil günümüz Ernst Jünger’in 1930’lu yılların sonunda yazdığı Mermer Yalıyar, o günden günümüze gücünü ve etkisini korumayı başardığı gibi; sanki bugünü ve bugünün siyasal, ekonomik, sosyal ve askeri savaşlarını anlatırcasına canlı. Ö ylesine zorlu, öylesine güç, öylesine sıkıntılı günler geçiriyoruz ki, Freud’un cinsellik temelli teorisi gibi her şey savaş olarak görünüyor gözümüze. Bu, güzel bir günbatımı manzarası da olabilir, keyifli bir roman da, içimize işleyen müzik de… Travma yaşamamak, stresten bunalmamak mümkün değil sanki. Jünger’in Hitler’in ordusundayken yazmayı bitirdiği, ardından da her okuyanın Hitler’in gazabına uğrayacağına kesin gözüyle bakılan kitabı, beklendiği gibi bir sonuçla karşı karşıya kalmamış… DIRENIŞIN KITABI Birinci Dünya Savaşına da katılan yazar, İkinci Dünya Savaşı sırasında da askerdir ve Mermer Yalıyar’da kendi deneyimlediklerinin de izinde savaşın şiddetini anlatır. Bir sanatçı duyarlılığıyla, İkinci Dünya Savaşının hemen öncesinde, yaşanması olası dehşeti olanca derinliğiyle anlatır. Okurun da hissetmesini sağlar. Ernst Jünger, müthiş bir çatışmayı bir arada veriyor kitabında… Doğanın o barışçıl, mutluluk veren, insanı yaşamaya zorlayan güzelliğini betimlerken savaşın şiddetiyle oluşan karşıtlığın içerisinden sıyrılmak istiyorsunuz, bir an önce hem de. ŞIMDI KAPAYIN GÖZLERINIZI… Dedik ya, tam da bu günlerde yaşadıklarımız dört bir yanda şiddeti görmemize neden oluyorsa, Jünger’in kitabındaki mermer yalıyarı taşıyın günümüze. Tarihin ve doğanın bahşettiği güzelliklerin arasında zulmün, akan kanın, kıskançlığın, yalancılığın ve çıkarcılığın iç içe geçtiği o kadim uygarlıkların bin yıllardır hüküm sürdüğü topraklarda yaşananları anlamaya çalışın. Bal renkli şaraplardan söz ediyor yazar Mermer Yalıyar’da… “yaşam kumaşının altın iplikler halinde nasıl eğrildiğini” duyuyor. Çevreyi algılamak için yeni bir duyguyla, toprağın derinliklerindeki altınları görebilme gücünü hissettiriyor. Mermer Yalıyar, sanki yüz yıl öncesini değil günümüzü anlatıyor. Bakın, bu cümleler tam da bugünün dile getirilmesi değil mi? “Simyacıların potalarındaki adi kömürden elmas elde edilmesi gibi, ormanlardaki sığınaklarda da nadir güzellikte kadınlar yetişiyordu. Ormandaki herkes gibi onlar da yaşlı adamın kölesiydi.” (s. 74) Tarafgir olmayın, hepimiz de günün teknolojik harikası kameraların canlı yayınla odalarımıza getirdiği savaşı izliyoruz televizyonlardan. “Nilüfer’in (İzmir’den gelmiş…) dediği gibi, fareli köyün kavalcısının çocuklarla birlikte ortadan kaybolduğu yer de burasıydı” cümlesi tezimi güçlendiriyor. Sahi, ne farkı var ki, dünyanın dört bir yanından Mermer Yalıyar’ın. Belki de tam da burası. Kesin burasıdır bana sorarsanız. Yağmur ormanları da olabilir kuşkusuz. Kutuplarda doğanın acımasızlığıyla mücadele edilen yerler de… Bırakın kendinizi Ernst Jünger’in o büyülü anlatımına, sözcüklerin arasında anlatılan dünyayı bütünsel kavrama çabasına katılın. KOYU BIR KAN NEHRI… “Gelmek isteyen / Ölür” yazılı penceresinin ardında dehşeti egemen kılan ve günümüzdeki hiçbir liderle kıyaslanmaması gereken Başormancı’nın “direnişi kırmak için saldığı korkuyu yavaş yavaş arttırarak küçük dozlarda” vermesini, “kafasında tasarladığı ameliyatları hastaya uygulayabilmek için önce hastanın durumunu ağırlaştıran alçak bir doktora benziyordu” diye betimleyen yazarı okumanız için yeterince merakta bıraktım sanırım sizleri. Hatta ne yalan söyleyeyim, ben de bir kez daha okuyacağım yeniden; bugünü daha iyi kavramak amacıyla. Ernst Jünger de bunu vurgulamış zaten, kitaba çok yıllar sonra yaptığı eklemede… İyi okumalar. n Mermer Yalıyar / Ernst Jünger / Çevirmen: Ersel Kayaoğlu / Kırmızı Kedi Yayınevi / 188 s. / Eylül 2019. 12 24 Ekim 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle