02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> anlatıcı, edindiği bilgilerle düştüğünü hissettiği derin kuyuda, Amada’nın sonsuz bir hayat verdiği “Kumandan”la karşılaşınca gerçek ve gerçekdışı iç içe geçiyor. “Kumandan”ı bilmek, Amada’yı bilmek demek: Ressamın, İkinci Dünya Savaşı öncesi bulunduğu Viyana’da karıştığı suikast girişimi, Japonya ve Almanya arasındaki dostluğun bozulmaması için ülkesine geri gönderilmesi, tabloya yeni bir boyut katıyor. Amada’nın, Avusturya’da üyesi olduğu direniş örgütü, ülkeden çıkarılması ve kardeşinin istemeyerek içinde yer aldığı Nanking Katliamı, geçmişle bugünü buluşturan öğeler. Anlatıcı, gerçeği söylentiyle süsleme sanatını es geçmeden tablo ve Amada üzerine düşünmeyi sürdürüyor: “O resimde, 1938’de Viyana’da gerçekten yaşanmış bir suikast girişimini tema olarak kullanmış görünüyor (...) Tomohiko Amada, kendisinin bildiği ama kimseye açamayacağı çok önemli bir şeyi, kendine özgü bir sembolleştirmeyle çizmiş olamaz mı diye düşünüyorum. Oradaki karakterler ve sahne düzenlemesini, başka bir döneme çevirip yeni yeni öğrendiği geleneksel Japon resmi yöntemini kullanarak, diğer bir deyişle metaforlarla bir itirafta bulunuyor gibi hissettiriyor.” “HAKLI CİNAYET VAR MI?” “Kumandanı Öldürmek” adlı tablo sembollerle yüklü. Amada’nın hayatı da buna benzer şekilde ilk bakışta çözülemeyen; eksik bıraktıklarına yoğunlaşarak anlaşılabilecek durumda. Hâl böyle olunca hem gizem hem de tarih giriyor devreye. Amada’nın Viyana günlerine ilişkin dedikodularla birlikte, o sırada Avrupa’yı kasıp kavuran bir şiddet dalgasına dair hakikatler beraber yürüyor. O gizemi artıran “Kumandanı Öldürmek”, ressamın çizgiyle ve sessizce ifade ettiği gerçekleri düşünülen bir tablo. Resmin anlatıcının aklına düşürdüğü “Haklı cinayet var mı?” sorusu, Amada’nın müzisyen kardeşinin sürüklendiği ve Japonya ordusunun vahşi bir katliama giriştiği Nanking’e getiriyor sözü. Kentin düşüşü, Viyana’yı ve Nanking’i cinayet ve baskı babında birbirine bağlayan tarihî bir köprü; başka bir deyişle resmî tarih anlatısına dâhil edilmeyenleri ya da saklanıp gizem hâline getirilenleri ortaya koyan bir yaşanmışlık. Amada’nın Viyana’da başına gelenler ile kardeşi Tsuguhiko’nun Nanking’de tanık olduğu soykırım sonrası içine düştüğü karanlık, romanda Japonya’nın ötelediği gerçeklerin tasviri biçiminde karşımıza çıkıyor. Anlatıcının keşfettiği çatı katı ve “Kumandanı Öldürmek” adlı tablonun simgelediklerine benziyor bütün bunlar. Murakami, kimi gerçekleri açığa çıkaran her simgenin, bir başkasını gizleme ihtimalini de yerleştirmiş satır aralarına. Bu olasılık; Amada ve kardeşinin, tablonun, Menşiki’nin, anlatıcının ve yan karakterlerin hikâyesinde kendisini fazlasıyla hissettiriyor. İşte bu noktada yazar, okuru yüzleştirdiği söylentilerin ve rüyaların gücüyle bir satranç maçı kurguluyor. Anlatıcı kendi tablolarıyla Ama da’nınkileri karşılaştırıp resmin nerede başlayıp hangi noktada tamamlandığını sorgularken “Kumandanı Öldürmek”te, resim sanatının ve simgeselliğin tuvale yansımasını, hakikatin perdelenişini ve olmadık bir anda açığa çıkışını görüyor. Romanın diğer karakterleri gibi anlatıcı da hayatının akışını değiştiren acılardan mustarip; çizdiği resimler ve gözünün önünden gitmeyen “Kumandanı Öldürmek” yardımıyla kendisini ararken bazen geçmişle yüzleşip bazen bunların üzerini örtüyor. Sonra zihninde yine yorum ve sorular dolaşıyor: “1938’de Viyana’da neler yaşandığı kimse tarafından öğrenilemeyecek bir sır olarak karanlıklara gömülmüş hâldeydi. Ama ‘Kumandanı Öldürmek’, belki de o sırları çözecek ‘saklı anahtar’ olabilirdi.” SİVRİ UÇLU SÖYLENTİLER VE HAKİKATLER “Kumandanı Öldürmek”; Amada’nın geçmişine dair ipuçları veren bir tablo olmasının yanı sıra ressamın aşamadığı ve söze dökmediği geçmişinden bir kesitin ya da ânın tasviri. Tablonun çağrıştırdıkları ve anlatıcı tarafından oradaki sahnenin yeniden canlandırılışı ise Murakami’nin romana kattığı fantastik öğelerden. Tabloyu hayatın içine çekmeye çalışan anlatıcı ve onu kendi parçası hâline getiren, yaşanmışlıkları geri çağırırken “sonsuzluğu çok uzun bir süreye dönüştüren” tablo: Anlatıcıya, zamanın düz çizgide seyredip seyretmediğini sorgulatan karanlık bir dehliz... Söz konusu dehlizde anlatıcı, hem kendisinin hem de arkadaşlarının ruhunu arındırıp belki de ortaya çıkarmayarak hatıraları temize çekmek istediği bir resim yapan Amada’yı anlamaya çabalıyor. Kumandan’ın görünüp kaybolması ve anlatıcıya yardım etme isteği de Murakami’nin okuru yolladığı dehlizin bir parçası. “Kumandanı Öldürmek”, anlatıcının deyişiyle “tehlikeli bir güç.” Tablo, romandaki tüm karakterlerin etrafını saran acıları yeniden canlandırıp gizem yaratırken söylenti ve gerçeklerin ucunu sivriltiyor. Kısacası Murakami işin içine hayaller, hakikatler ve rüyalar katarak birbirine eklemlenen ve ayrıntılı hikâyelerden oluşan bir romana imza atıyor. “Kumandanı Öldürmek, Murakami’ye Nobel Edebiyat Ödülü’nün kapısını açar mı ya da ülkesinin 1937’de işlediği suçları anlatışı onu politize bir yazara dönüştürmeye yeter mi?” gibi iç içe geçmiş iki sorunun kesin bir yanıtı yok elbette. Hatta böyle ihtimallere kuşkuyla bakan epey eleştirmen ve okur bulunuyor. Ancak Kumandanı Öldürmek, Murakami’nin yazarlığında bir eşik gibi görünüyor; yoğun olarak kullandığı siyaseti, tarihi, gerilimi ve psikolojik öğeleri harmanladığı, zaman geçişleriyle okuru tetikte tutmaya çabaladığı bir roman olarak öne çıkıyor. n Kumandanı Öldürmek / Haruki Murakami / Çeviren: Ali Volkan Erdemir / Doğan Kitap / 848 s. KItap 2315 Kasım 2018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle