25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HARUKI MURAKAMI’DEN “KUMANDANI ÖLDÜRMEK” Geçmişi geri çağıran tablo Haruki Murakami; geçmiş ve bugün arasında salınan, efsane bir ressam ve onun gizemli resmi aracılığıyla tarihi göndermeler yaptığı yeni romanı “Kumandanı Öldürmek”te, kendisini ararken kitaba ismini veren tabloya gömülen anlatıcı etrafında bir hikâye kurguluyor. Gerçek ve gerçekdışının iç içe geçtiği romanda Murakami, ‘sonsuz bir hayatın’ tanıklığıyla buluşturuyor okuru. ali bulunmaz alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr H akikatlerin üzerini örtme, sansürleme ve bilinmesi gerektiği kadarını dolaşıma sürme gibi özellikleriyle öne çıkan resmî tarihin alternatifi sözlü tarih ve hikâyeleştirme. Tabii bunların doğruluğu ya da gerçeğe uygunluğunun tartışıldığını da anımsatmak gerek. Edebî söylemini, tarih veya geçmişin hikâyeleştirilmesi üzerine kuranlar bulunduğu gibi araştırmalarıyla bu alanı romanlarına katanlar da var. Uzak ve yakın geçmiş ile günümüzü buluşturan bu çalışmalar, okura ulaşmadan ya da yayımlandıktan hemen sonra büyük bir tartışma yaratıyor. Haruki Murakami’nin hacimli kitabı Kumandanı Öldürmek’in başına da aynısı geldi. Murakami, kitabın dağıtımından sonra katıldığı söyleşilerde resmî tarihe ilişkin çıkışlarıyla ülkesinde epey gümbürtü kopardı. Kumandanı Öldürmek’in önemli kavşaklarından biri olan; Aralık 1937’de Çin’in o zamanki başkenti Nanking’i işgal eden Japonya İmparatorluk Kuvvetleri askerlerinin gerçekleştirdiği ve 300 bin kişinin öldürülüp insanlık suçları işlenen harekâta dair açıklamalarıyla yazar, ülkesinde Pandora’nın Kutusu’nu açtı. Japonya’nın resmî tarih anlatısında aşılmamış eşiklerden biri olan Nanking Katliamı, yazara göre Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere yaptıklarından farksızdı ve bunun sağlıklı bir şekilde tartışılamaması ise sorumluluk sahiplerinin vicdanlarda yargılanamamasına neden oluyordu. Bu görüşüyle “kolektif hafıza” dediği tarihin, resmî tarih tezleriyle tahrif edildiğini anlatmaya çalışınca muhafazakâr Japonlar ayağa kalktı. Gerçekleri anlatıp yazmanın, acıların ayırdına varmada önemli bir adım olacağını savunan Murakami, 2011’de Tohoku Depremi’nin ardından Fukuşima Nükleer Santrali’nde meydana gelen sızıntının büyüklüğünün yetkililerce gizlenişinin tartışılması gerektiğini de söylemişti. Kumandanı Öldürmek’te de anılan bu deprem sonrası yaşanan nükleer sızıntının devlet eliyle üzerinin örtülmesi, romanın uzak ve yakın geçmişte yaşanan acıların ortaklığını dillendirme temasına uygun düşüyor. Bütün bunların yanında Kumandanı Öldürmek’le ilgili başka tartışmalar da mevcut. Mesela kitabın Hong Kong’da politik ve cinsellikle ilgili kısımlarının sansürlenmesi. Bir diğeri Nobel Edebiyat Ödülü için adı uzun süredir geçen Murakami’nin ülkesini eleştirerek ödüle bir adım daha yaklaştığına dair eleştiriler. Bu anda yol çatallanıyor: Yazarı resmî tarih tezlerinden uzaklaşmakla suçlayan aşırı milliyetçi Japonların karşısında, Murakami’nin bu tezlere ve ya Murakami romanında, ülkesinin 1937’de işlediği suçları da anlatıyor. kın geçmişte yaşanıp üzeri örtülenlere dair politik bir tavır geliştirmesinin, hatta barışçı yaklaşımının ve olup bitenlere tarafsız yaklaşma çabasının, hem edebiyat hem de yerel ve evrensel siyaset için öneminden bahsedenler yer alıyor. Kitabın farklı dillere çevrilmesiyle bu ve benzeri tartışmalar genişleyecek gibi. AMADA’NIN GİZEMİ 11 Eylül saldırılarından bir yıl sonra, İkiz Kuleler’in bulunduğu ve bugün “Sıfır Noktası” denen yere yapılan anıt civarında “tarihin gizem olmasına izin vermeyin” diyen bir adam dolaşmaya başlamıştı. Bu söz, hem toplumların tarihi hem de bireylerin geçmişi için geçerli. Murakami, Kumandanı Öldürmek’te Japonya ve kitaba ismini veren tablonun ressamı Tomohiko Amada karakteri etrafında, gizemli ve yavaş yavaş çözülen bir bulmaca oluşturuyor. Bulmacanın diğer tarafında ise eşinden boşanmış ve “hiçliğin resmini yapabilmeyi” uman bir portre ressamı yer alıyor. Murakami, bakımevinde yaşayan efsane ressamın evini kiralayarak yeni hayatına adım atan anlatıcıyı tanıtırken Alzheimer olan Amada’nın hayat hikâyesine giriyor: Viyana’ya Batı resmi üzerine öğrenim görmeye giden ve sonra aniden Japonya’ya dönüp geleneksel tarza yöneliyor Amada. Anlatıcı ise onun bir vakitler yaşadığı evde özgürce resim yapabilmek için “zamanı yanına çekmeye uğraşıyor.” Ancak kendisini esir alan tıkanıklık yüzünden boş tuvalin önünde dikiliyor, olmadı yerde yatıp saatlerce müzik dinliyor. Sıradanlaşan evliliği, eşinin onu aldatmasıyla son bulan anlatıcı, resim yapabilmek için kendisini zorlasa da hayatı eskisinden beter bir rutine gömülüyor. Bu “akışı”, ev sahibi hakkında edindiği bilgiler bozuyor; Amada’nın geleneksel resme dönüşünün ve çizdiklerinden çok “çizmedikleriyle” bir şeyler anlattığını öğreniyoruz bu satırlarda. Elbette 19361939 arası kaldığı Viyana dönemine dair boşlukları da... Viyana yılları ile memlekete geri döndükten sonraki Amada arasında büyük fark var; oğlunun yorumuna göre bu dönemde “hayatını temize çekmek istiyor.” Bunu işittiği günlerde, çatı katına açılan kapıyı ve yukarıdaki odada “Kumandanı Öldürmek” isimli tabloyu keşfeden anlatıcının yaşamı bir anda değişirken Amada’ya ilişkin boşluklar da dolmaya başlıyor. Şiddet dolu bir resimle karşılaşan anlatıcı, Amada’nın önceki eserlerine hiç benzemeyen bu çizimde, ellerinde kılıçlarla düelloya tutuşmuş iki erkek ve bol bol kan görüyor: “Yenen erkek ile yenilen erkek”, kılıcı sallayan genç ile ölmek üzere olan yaşlı erkek, onları izleyen kadın ve başka bir erkek. Tablonun sol alt kısmındaysa varla yok arası bir adam. Sanki bu, Mozart’ın ‘Don Giovanni’ operasının ilk sahnesi fakat sol alt köşedeki o suret sahneyi bozuyor. Murakami, anlatıcının zihnine (ve romana) gizem, şüphe ve soru yerleştiriyor böylece. DERİN BİR KUYUDA “Kumadanı Öldürmek”, tarihî ânın bir tasviri ancak onu bilindik geçmişten saptıran özellikler ve öğeler var. İlk bakışta geçmişin kopyalanışı gibi görünse de bu ihtimal kısa sürede kayboluyor. Burada önem kazanan, anlatıcının Amada’nın bakış açısını ve var oluşunu kavraması. Böylelikle tarihe ve imgelere geçiş yapıyor Murakami. Bu sırada, anlatıcının uzun süre sonra portre çizmesini sağlayan; evinin karşısındaki tepelerde oturan ve geçmiş ile bugün bağlantısında kilit role sahip ikinci kişi Menşiki’yle tanışıyoruz. Onun aracılığıyla hem anlatıcının hem de Amada’nın geçmişini kurguluyor Murakami. Karşılaştığı her yeni yüz, anlatıcıya eski günleri (ailesini, erken yaşta kaybettiği kız kardeşini vd.) hatırlatıyor. Kim olduğunu merak ettiği Menşiki’nin portresini çizip Amada’nın geçmişini aydınlatmaya çalışan anlatıcının aklında önemli bir soru var: “Bu resimde kılıç saplanarak öldürülen ‘Kumandan’ da Tomohiko Amada’nın eliyle sonsuza dek sürecek bir yaşam kazanmış mıydı ve acaba bu Kumandan aslında kimin nesiydi?” Dizginleyemediği merakı, onu ister istemez bir bilgi kazısına sürüklerken Amada’nın, evi 1955’te gizli toplantılar yaptığından kuşkulanılan eski bir politikacıdan aldığına ve bölgede çok önceleri bazı tuhaf olaylar yaşandığına ilişkin bilgilere ulaştırıyor. Aynı anda, portresini >>çizdiği ve yüklü bir ödeme aldığı Menşiki’nin suçlarını öğrenen 22 15 Kasım 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle