23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ERIC HAZAN’IN JACQUES RANCIÈRE İLE SÖYLEŞİSİ Şu demokrasi dediğimiz şey... Fransız yazar ve aktivist Eric Hazan’ın, çağdaş siyaset felsefesinin önemli isimlerinden Jacques Rancière ile içinde günümüze ilişkin yaptığı söyleşinin kitaplaşmış hâli olan “Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?”, aşinalığımızın gitgide arttığı ‘temsil krizi’ni tartışıyor ve bunu yaparken birçok güncel konuya değiniyor. Eric Hazan Jacques Rancière şirin etik D emokrasi, son zamanlarda herkesin diline dolanmış bir sözcük. Offe (1972) kapitalist demokrasilerin yapısal sorunlarına, Habermas (1973) ise geç kapitalizmde meşruiyet krizine eğilmiş, bunların yanı sıra Huntington, Watanuki ve Crozier (1975) demokrasilerin yönetilemezliği üzerinde durmuştu. 1970’lere dayanan liberal demokrasi eleştirileriyle birlikte bu kavram, hâlâ enine boyuna düşünülüyor. “Temsilî demokrasi” ile onun doğurduğu “temsil krizi” de artı ve eksileriyle, günümüzde geniş bir literatürün yanı sıra Rancière’den Zizek’e, Mouffe’dan Honneth’e çok sayıda düşünürün çalışma alanı. Peki, nedir temsilî demokrasi? En basit hâliyle gerçekte hiç tanımadığınız bir kişiye sizin adınıza düşünme, karar verme, konuşma yetkisi vermektir ve en temel açmazlarından biri de diyalogdan yoksunluğudur. Yani bu sistemde bilgi ve yetki akışı tek yönlüdür. Yasa yapıcıları seçip meclise gönderdikten sonra, ne tür yasalar istediğimizi, ne gibi değişiklikler beklediğimizi onlara iletemeyiz yani bir anlamda, verilen yetki geri alınmaz. Hükümetlerin niyeti, tasarı ancak komisyonlara gelince anlaşılır. Söz konusu tasarıların komisyonlara nasıl geldiği, mevcut gereksinimi kimlerin belirlediği ise daima muallaktır ve siyasi iktidarın aldığı kararların meşruluğu her zaman tartışmaya açıktır. Bu durumda, şu soruyu sormak gerekir: Temsili sistem gerçekte bir demokrasi midir? SİSTEMİN YARATTIĞI HALK TİPİ Fransız yazar ve aktivist Eric Hazan’ın, çağdaş siyaset felsefesinin önemli isimlerinden biri olan Jacques Rancière ile içinde yaşadığımız zamana ilişkin yaptığı bu söyleşi, aşinalığımızın gitgide arttığı “temsil krizi”ni tartışıyor ve bunu yaparken birçok güncel konuya değiniyor. Rancière’e göre temsil, esas anlamda demokrasi sayılmaz. Onun demokrasi anlayışı temsilcilerin seçilmesine dayanmaz; Rancière iktidarı, icra etme vasfı olmayanların iktidarı olarak değerlendirir. İnsanların çoğu temsili, “aşağıdan gelen bir hareket” gibi tanımlar. Oysa Fransız düşünür, halkın kendini temsille ifade eden büyük kolektif bir gövde değil, onun işleyişinin ürettiği bir “sözde gövde” olduğunu belirtir. Bu bağlamda sistem halkı temsil etmez, bilakis temsil sistemi belli bir halk tipi ortaya çıkarır. Üstelik Rancière, bu sistemi ayakta tutan şeyin beklentilerden ziyade “yılgınlık” olduğunu ifade eder, yani seçtiğimiz kişilerden bir şey beklemeye gerek dahi yoktur. Rancière meselenin esasının, insanın kendini tahakküm fikrinden kurtarmak olduğunu belirtir. Ona göre insanlar sisteme aldandığından değil, aldanmadığını göstermek için razı olur. Fransız başkanlık sisteminden örnekle, bu sistemi ayakta tutanın yarattığı beklentiler değil, tam aksine yılgınlıklar olduğunu ve bu yılgınlığın oy verenler kadar vermeyenlere de etki ettiğini dile getirir. Jacotot’nun yöntemini izleyerek bu duruma “üstün aşağıların mantığı” adını verir çünkü tahakküm sistemi insanlara onu küçümseme fırsatı verdiği ölçüde kendisine boyun eğdirir. Bunun için medyaya ya da reklamlara aldanıp kanmaya, seçtiğimiz kişilerden medet ummaya gerek olmadığını söyler. Rancière’in düşüncesine göre sistem, “inanmazlık, aldanmazlık”la da son derece iyi işler. Yine onun açısından, temsilî sistem herhangi bir çözülmeye de uğramamıştır çünkü kurumlar canlı varlıklar değildir. Hastalanıp ölmedikleri gibi yaşadıkları güçlüklerin de üstesinden gelir ve sistem yarattığı tuhaf canavarlarla uzlaşma yolunu bulur. Sahip olduğu iç mekanizma sayesinde, temsil edilmeyenleri temsil etme iddiasında olanlara bile yer açar, kendi vasatlığını “zorunluluğa boyun eğme nedeni” hâline getirir. Rancière, bunların yanı sıra, parlamento karşıtı hareketlerin tam anlamıyla alternatif bir alan yaratamadığını ekler. Temsili eleştirirken, “halk tarafından doğrudan yasama”ya dayalı bir demokrasiye de bugün hayli uzakta olduğumuzu ve eski Marksist fikirleri bir kenara bırakmak gerektiğini belirtir. Zira mevcut olgulara bakıldığında bugün daha fazla devlet ve hükümetlere sahip olduğumuzu saptar; yani temsilî sistem kendi doğal antidemokratik eğilimini izleyerek durmaksızın güçlenmeye devam eder. Bu bağlamda dinin bildik kitlesel rolünü sürdürdüğünü, milliyetçilik ve etnik ayrımcılığın da son yıllarda ayyuka çıktığını ifade eder. SİYASET VE FİİLİ ÇELİŞKİ Söyleşi boyunca demokrasi ve siyaset kavramları irdelenirken belli başlı (halk ve ulus, siyaset, popülizm ve birey gibi) nosyonlar da yeniden tartışmaya açılır. İşte bu noktada Rancière’in sözcüklere ve onların kökenlerine olan derin ilgisini hatırlatmakta fayda var. Öyle ki onu anlayabilmenin temel koşulunun sözcüklere yoğunlaşmak oldu ğu söylenebilir. O, günlük hayatta kullandığımız birçok sözcüğü yapısöküme uğratır, kendi felsefesini onları yeni baştan kurarak inşa eder. Tercih ettiği ve asla tesadüf eseri olmayan ifadeler ve sözcükler, siyasete ilişkin kullandığı kavramlar ve problematikler, siyaseti doğrudan iktidar biçimlerinden (ve elbette devletten) ayırt etme amacıyla kullanılır. Rancière, umumiyetle siyaset diye adlandırılan şeyin aslında, siyasal iktidarın icrasını, onu karşıtı olan, onu yalanlayan demokratik ilkeye dayandıran fiili çelişki olduğunu söyler. Demokrasinin ne anlama geldiğini düşünürken siyasetin de yeniden düşünülmesi gerektiğinin altını çizer. Demokrasi icrasına taze bir soluk getirmek için Görüntülerin Yazgısı, Estetiğin Huzursuzluğu ve Demokrasi Nefreti’nde de değindiği üzere insana farklı angajmanlar ve ifade biçimleri sunan sanatı ve estetiği anmadan geçmez. Rancière’e göre estetik, salt sanata ilişkin bir olgu değil, toplumsal düzeni oluşturan, onu olası kılan, eyleme iten ve algıları yöneten bir olgudur ve politikanın tam merkezindedir. Ortak yaşam biçimleri üreten sanat, bir temsiliyet aracı olmaktan ziyade kültüre, politikaya doğrudan etki eden yönlendirici bir araçtır. Rancière, belirli bir estetik olgusunu gündeme taşıyan sanatsal faaliyetlerin, belirli sanat rejimleri altında anlaşılabileceğini belirtir yani neyin sanat olduğunu belirleyen, insanların neyi sanat olarak görmesi gerektiğini tanımlayan bir rejim, sanatın durumunu radikal bir dönüşüme uğratır. n Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? / Jacques Rancière / Söyleşi: Eric Hazan / Çeviren: Murat Erşen / Metis Yayınları / 64 s. 14 15 Kasım 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle