03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DİPLOMAT EŞLERİNİN DÜNYASI: “BİR DE BİZDEN DİNLEYİN” Türkiye’nin unvansız elçileri Bugüne kadar hiçbir sefirenin hatıratı yayımlanmadı. “Bir de Bizden Dinleyin” ile ilk kez on iki sefire, eşleri görevlerini yerine getirirken kendilerinin arka planda neler yaşadıklarını anekdotlarla aktarıyor. erendİz atasÜ İ lginç bir kitap okudum: Bir de Bizden Dinleyin. Büyükelçi eşlerinin anıları. Derleyen emekli bir diplomatımız, Şefik Onat. Usuldendir; diplomatların pek çoğu emekli olduktan sonra anılarını kaleme alır. Eşleri ise sessiz kalır. Şefik Onat, eşlerin suskunluğuna dayanamamış olmalı ki mikrofonu onlara uzatmış. On iki diplomat eşi, anımsamış ve yazmış. Anılardan ve özgeçmişlerden anlaşıldığına göre gençlik çağlarını 1960’ların sonu ve 1970’lerde yaşamış kadınlar bunlar; kentli, aydın ailelerin kızları. Hepsi yüksek eğitimli. Kimisiyle aynı okullarda okumuşum, aynı kuşağın insanlarıyız. Anımsatmakta yarar var, o yılların, okumuş varlıklı demiyorum kentli ailelerinden gelen gençler, Cumhuriyet değerlerini içselleştirmiş, sol ufuklara açık kişilerdi. Özgür aklı olan bir bireyin hangi ülkenin yurttaşı olursa olsun ülkesindeki yönetimin her icraatını onaylaması mümkün müdür? Elbette değildir. Oysa diplomattan beklenen tam da böyle davranmasıdır. Dolayısıyla diplomat gergin bir insandır. Herhalde eşi de öyledir. “(...) Bilinmesi gereken nokta diplomatın eşinden, kendisi de sanki diplomatmış gibi görev beklenmesidir,” diye kayıt düşmüş Şefik Onat kitabın önsözünde. Bu görev Türkiye’nin en iyi biçimde temsilidir. ÇARPICI TANIKLIKLAR Yurtdışında yaşama deneyimi olanlar, bana katılacaktır: Elbette herkes Türklere düşman değildir, elbette kendinizi kabul ettirebilirsiniz, sağlam dostluklarınız da olur ama biz, genelde sevilmeyen bir ülkenin çocuklarıyız; kimi kez haklı, kimi kez abartılı, kimi kez düpedüz haksız nedenlerle. Farklıyız, ötekiyiz, yabancıyız; özellikle Avrupalının indinde kendi iç çelişkileriyle, iç düşmanlıklarıyla yüzleşmesinden kaçıp sığınacağı bir zihinsel korunaktır Türkleri yadırgama duygusu. İkinci Dünya Savaşı’nın acılarının üstüne sünger çekilebildiği hâlde beş yüz yıl öncede kalmış Osmanlı hükümranlığının unutulmamasının nedeni budur. Yurtdışında yaşamanın iki farklı yönü var: Ulusal refleksleriniz ister istemez harekete geçerken bir yandan da dünyanız ulusal sınırların ötesinde genişler. Bu iki ters esintiden bir sentez oluşturabilene ne mutlu. Zamanın Sovyetler Birliği’nde uzun yıllar görev yapmış bir diplomat ailesinin küçük oğlunun, yurda dönüşte, Esenboğa Havalimanı’nda ilk kez karşılaştığı Atatürk portresini görür görmez “Aaa bizim Lenin!” diye ünlemesi ne kadar naif, ne kadar doğal ve aynı zamanda birçok çağrışıma açık bir tepkidir! Meslek memuru eşliğinden başlayıp adım adım sefireliğe ulaşan kırk küsur yıllık zaman diliminde nelere tanık olunmamıştır ki! Ne kendi halkına ne yabancılara güvenebilen rahatsız, tedirgin bir Sovyet yönetiminin trajikomik önlemlerinden, sistemin çöküşüne kadar... Kitabın en hoş yanı, okuru yarım yüzyıllık dünya tarihinde ve dünyanın değişken coğrafyalarında bir geziye çıkarması. Hindistan’ın gizemli kültüründen Finlandiya’daki Orta Asya lehçesiyle Türkçe konuşan TatarTürk topluluğuna, Nil Şelaleri’nden ilk kadın fosili Lucy’nin bulunduğu topraklara, New York’un sanat atmosferinden Sovyet blokunun çöküşünden sonra acil ihtiyaç maddelerinin bile bulunmadığı Minsk’e, Avustralya’nın başkentinden her 10 Kasım’da askerî törenle Atatürk’ü anan Kanberra’ya, yüzyıl sonunda AIDS’den kırılan Habeşistan’ın yirminci yüzyıldaki acılı tarihinden şeriat ülkelerindeki acımasız ve yalan dolu uygulamalara, komşumuz İran’ın yakın tarihine kadar uzanan kapsamlı bir gezi bu. İnsanlar tanırız çeşit çeşit, Türk diplomatları ve ailelerini bağırlarına basan dost, kardeş Yunanlar ve Selanik’teki Atatürk Evi’nin önünde toplanıp “Türki barbari” haykırışlarıyla yeri göğü inleten başka Yunanlar... Yirminci yüzyıl başında Anadolu halkları boğazlaşırken yaşanan acıların ve işlenen suçların hesabını o tarihte dünyada bile olmayan diplomatlardan ve ailelerinden soran ırkçı ASALA militanları. Bireyin bilinci ve bilinçaltı üzerine okuru düşündüren karşılaşmalar: Hayatının sonuna yaklaşan hasta bir Elia Kazan’ın Türk Büyükelçisi’ni ve onun sinemasever eşinin ziyareti sırasında, konuklarını Şefik Onat, eşlerin suskunluğuna dayanamamış olmalı ki mikrofonu onlara uzatmış. On iki diplomat eşi, anımsamış ve yazmış. Türkçe olarak “Şeref verdiniz sefiri kebirim” diye selamlaması... ÇİLELİ “HANIMEFENDİLİK” YOLU Kitabın bir diğer ilginç yönü cinsiyet ayırımcılığını açığa vurması. Hariciyecilerin, kimilerince varsayılan ve imrenilen yüksek hayat ortamında; suarelerin, resepsiyonların arasında ve biraz da böylesi toplantıların aracılığıyla onların şatafatlı gösteriş perdesinin altında saklanarak süren kadın karşıtı ayrımcılık... Bir kez, bu toplantıların emekçileri kimlerdir, ona bakalım. Elbette sefaret çalışanları ve bir de diplomatların Türkiye’yi temsile maaşsız memur olarak atanmış eşleri. “(...) Yüzlerce konuk ağırlamada sağ kol görevini yerine getirme telaşında, Cumhurbaşkanlarımıza, Başbakanlarımıza 250 kişilik davetlerin adsız neferi ben, hanımefendi olarak dönmüştüm,” diyor Oya Akıncı. O maaşsız memurlar ki doğum yapacakları zaman devletimiz doğumu hastalıktan saymadığı için hastane masrafını ceplerinden öderler. Doğum sırasında tıbbın sağlık sorunu saydığı komplikasyonlar oluşsa dahi, bürokrasimizin diplomat eşlerinin sağlığıyla ilgili maddesinde bu çapraşık durum kayıtlı olmadığı için gene yardım alamazlar. “Hanımefendi” oluncaya kadar yürünen yollar çilelidir; genç bir diplomatın hayli düşük olan maaşıyla yakın tarihe kadar diplomat eşlerinin çalışmasını bürokrasimiz yasaklıyordu ev geçindirmek meseledir. Sıcak iklimlerde klimasız evlerde bunalmak kaderdir. Kılık kıyafete özen gösterme zorunluğu (şu Türkiye’yi temsil meselesi!) genç eşi çözümsüzlükten çözüm yaratmaya iter. Onlarca yıl eğitim görmüş, hepsi üniversite mezunu bu kadınların en azından kocaları dış görevdeyken çalışmalarının engellenmesi onlarda ne gibi tepkiler yaratmıştır? “Beni iş hayatına hazırlayan şehirde iş hayatımın olamayacağını öğreniyordum... Çalışmanın temsil görevini niye engelleyebileceğini bugün bile anlamış değilim,” diyor Zeynep Akıncı, Strasboug’da gazetecilik eğitimi almış bir eş olarak kocasının tayin olduğu aynı şehirde çalışamayacağını öğrenince! Bürokrasinin garabeti burada da bitmez; dışişleri devrimsel nitelikte bir değişim geçirip da kadın diplomatlar göreve gelmeye başlayınca “eş” kavramının doğal olarak mutlak dişilliğini yitirmesi gerekirdi. Acaba öyle mi oldu? Kadın diplomatın kocasına çalışma yasağı getirmeyi kimse düşünmezken kadın eşlerin yasağı sürüyordu! Tabii bir de çocuklar var. Çocukların birkaç yılda bir değişen ülke ortamlarına, yeni okul koşullarına uyumu hep annenin sorumluluk alanına giriyor. Sık sık yaşama mekânının değişmesi, yeni yerler görüp öğrenmek açısından elbette ilginç ama müthiş bir uyum sorunu yaratırken zaman inanılmaz bir hızla geçiyor. Ayrılmanın hüznü ve yeni yaşamın umutlarıyla gerçekleşen bu taşınmalara hemen hemen tüm eşler değiniyor. “Yaşamı Kartonlara Koyup” diyecektir Güniz Tümer. “Gönüllü Sürgünler” diyecektir, Esin Alptuna. Mekân değiştirmenin başat ve zorunlu bir unsur hâline gelmesinin yarattığı yoğun geçicilik duygusuyla eşinin görev yaptığı her ülkedeki mekâna, kendinden “zaman kapsülü” adını verdiği bir hatıra gizleyerek, geleceğe bir tür selam göndererek baş edecektir bununla Zeynep Ersavcı. Kitapta yer alan tüm anılar, gerçektir, içtendir ama gerçekliğin tümü değildir. Okur bunu hisseder. Okurun sezgisini Zeynep Ersavcı doğruluyor: “(...) Mesleki formasyon gereği, ince bir süzgeçten geçirerek paylaşacağım (...) bazı ayrıntıların köşeleri bu süzgeçten geçemeyecektir.” Anılarda nakledilen olayların, tanıklıkların, gözlemlerin ve kimi duyguların altında, diplomat eşinin bir anlamdaki yalnızlığı Lale Apakan’ın satırlarında ve Jung’dan yaptığı alıntıda belirir: “Yalnızlık etrafında yeterli insan olmaması değil, seni anlayacak yeterli insan olmamasıdır.” n Bir de Bizden DinleyinTürkiye‘nin Sefireleri Anlatıyor / Yayına Hazırlayan: Şefik Onat / Alfa Yayınları / 304 s. 4 6 Nisan 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle