06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilimsel sosyalizmin temel taşı Alman İdeolojisi “Alman İdeolojisi”, Türkçede ilk kez tam metin olarak yayımlandı. Kitap, yazılışından 167 yıl sonra (ikinci cildinin elyazmaları bulunamadığı için hiçbir dilde basılamayan üçüncü ve dördüncü bölümleri hariç) eksiksiz olarak Türkçeye çevrildi. r Aydın ÇUBUKÇU lman İdeolojisi, büyük bir polemik sürecinin ana halkalarından biri olduğundan, Marx ve Engels’in hangi koşullarda kiminle neyi tartıştığını bilmeden sayfaları çevirmeye başladığımızda her cümlesi bir bilmece gibi karşımıza dikilen bir metinle karşılaşırız. “Gençlik eserlerinden biri” olması ise Marksizm’in kuruluşu açısından taşıdığı önemi küçültmez, aksine ayrı bir dikkatle okunması konusunda okuyucuyu uyarır. GENÇ HEGELCİLER! Çalışmanın başlıca hedefi, Genç Hegelciler olarak tanınan bir aydın çevresinin yaygın ve etkili görüşleri. Adları Marx dolayımıyla yaygın olarak bilinen ama bugün için genel olarak hiçbiri tek başına okunmaya değer düşünürler sınıfına girmeyen “Genç Hegelciler”, o dönemde Alman aydınları ve emekçileri arasında oldukça etkiliydi. Alman İdeolojisi’nin onları eksen alarak yazılmasının asıl nedeni buydu. “Alman proletaryası içinde kendi düşüncelerimizi yaymak istiyorduk” diyor Engels. Etkili bir çevreyle polemik, bunun için uygun bir araçtı. Örneğin Stirner, bireyciliği öğütleyen, bu haliyle de Alman küçük burjuvazisinin kapitalizmin gelişmesi karşısındaki hoşnutsuzluğunu yansıtan bir düşünürdü. Ama aynı zamanda Stirner, komünizme karşıydı ve özel mülkiyete yönelen her türlü tehdide de düşmandı. O günün koşullarında küçük burjuvazi, aydınlar ve dolaylı olarak işçi sınıfı hareketi üzerinde belirli bir etkiye sahip oluşu Stirner’i Marx ve Engels’in hedefi haline getirdi. Stirner üzerine yazılanlar kitabın en uzun bölümünü oluşturuyor. Stirner’in Ekim 1844 sonunda çıkan kitabı Biricik ve Onun Mülkiyeti, Marx ve Engels’e göre, teorik bakımdan Hegel’in “bütün başarılarının silinip zaaflarının büyütüldüğü” bir eser olarak eleştirilmeyi hak ediyordu. Hegel’in nesnel idealizmi saf öznelciliğe ve bireyselciliğe, diyalektiği sofizme, eleştirelliği safsatacılığa indirgenmişti. Bu bölümün çevrilmesini ve okunmasını güçleştiren, Stirner’in üslubunu ve dağınıklığını alaya alan bir tarzda yazılmış olması. Alman İdeolojisi’nin ikinci cildinin giriş bölümü “Çeşitli Peygamberleri Şahsında S A Y F A 2 4 n 1 6 A “Alman İdeolojisi”, Marx ve Engels’in daha sonraki eserlerinde işleyecekleri temel tezleri bir bütün olarak özetler ve kesin hatlarla tanımlar. Yukarıda; Marx ve Engels. Alman Sosyalizminin Eleştirisi” başlığını taşıyor. Almanya’da 1844’te yayılmaya başlayan küçük burjuva sosyalizminin tipik özelliklerinden biri, Alman felsefesinin, özellikle Hegel ve Feuerbach’ın, Fransız ütopyacılarınca yayılan sosyalist öğretilerle birleştirilmesiydi. Sonuç tamamen soyut ve pratik ihtiyaçlardan kopuk bir sosyalist öğretiydi. “Gerçek sosyalistler” proletaryanın sınıf mücadelesi yoluyla kurtuluşu yerine insanlığın aşk üzerine verilen duygusal vaazlarla kurtarılabileceğini umuyordu. Bunun yanında, “kaba, yırtıcı arzularla dolu” olduğunu söyledikleri devrimci komünizme yönelik açık bir mücadele çağrısı yapmışlardı. Bütün bu eleştirilerin ve tartışmaların, aslında çok güncel ve canlı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bilimsel sosyalizmin başlıca tezlerinin ve ayırt edici özelliklerinin unutulmaya yüz tuttuğu zamanımızda, 150 yıl öncesinin “hakiki sosyalist görüşleri”, hâlâ bilimsel sosyalizm görünüşü altında savunulabiliyorsa dönüp Marx’a bakmanın çağı geçmemiş demektir. Kuşkusuz, Genç Hegelcilere yönelik eleştirilerin tarihsel bir boyutu da var. Marx ve Engels’in işçi hareketi açısından zararlı gördüğü ve eleştirdiği aktörler daha yaşadığı dönemde, devrimci işçi hareketinin kendisi tarafından sahnenin kenarına itilmişti. Bu yüzden bu eleştiriler hedefini kaybetmiş, boşlukta kalmış gibi düşünülebilir. Oysa çeşitli biçimler altında belki onlar hakkında hiçbir fikri olmayanlar eliyle yeniden üretildiği düşünülürse Alman İdeolojisi “eskimiş bir metin” olarak görülemez. Ayrıca Marx ve Engels bu eleştiri fırtınası içinde kendileriyle olan düşünsel hesaplaşmalarını tamamlamış, kendi bilimsel dünya görüşlerinin temellerin sağlamca kurmuş oluyordu. Bu çetin inşa çabasını izlemek, Marksizm’in daha sonraki gelişim sürecini anlamak bakımından da ayrıca önemli. Gerçi daha sonra, kendi kafalarını açmak bakımından hedefe ulaştığı için notları “farelerin kemirici eleştirisine gönül rahatlığıyla terk ettiğini” söylediler ama bu eşsiz “eski kâğıtları” yalnızca fareleri besleyecek bir yığın olaE K İ M 2 0 1 4 rak görme lüksüne biz sahip değiliz. MARKSİZMİN İNŞASININ TEMEL TAŞLARI Alman İdeolojisi, Marx ve Engels’in daha sonraki eserlerinde işleyecekleri temel tezleri bir bütün olarak özetler ve kesin hatlarla tanımlar. Bu kitapta Marksizm’in bir bilim olarak kuruluşuna giden yolda atılan adımları şöylece özetleyebiliriz: “Feuerbach’ınki de dâhil olmak üzere” bütün eski materyalizmin kusurları ve eksikliklerinin burada sergilenerek, yeni “diyalektik ve tarihsel materyalizmin kuruluşunun ilanı”, “toplumsal yaşamının bütününde üretim ilişkilerinin rolünün belirleyici olduğu söylenerek, üretici güçlerle, üretim ilişkilerinin en genel nesnel gelişim yasalarının formüle edilmesi”, “toplumun gelişiminin nesnel yasalarının çözümlenmesi, politik ve ideolojik üst yapının “son çözümlemede” her bir tarihsel gelişim aşamasında var olan ekonomik ilişkiler tarafından belirlendiğinin ileri sürülmesi”, “devletin rolünün, egemen sınıfın iktidar aracı olarak tanımlanması”, “sınıf mücadelesi ve devrimlerin, tarihin ilerletici gücü olduğu tezinin açıklanması”, “ilk kez, proletaryanın tarihsel rolünü yerine getirmek için politik iktidarı ele geçirmesi gerektiğinin açıklanması”, “daha sonra Kapital’de tamamlanacak olan “ekonomi politiğin eleştirisi”ne ilişkin bir dizi başlangıç tezinin inşa edilmesi”, “Genç Hegelcilerin estetik görüşlerini eleştirme vesilesiyle Marksist estetiğin temellerine ilişkin ipuçlarının verilmesi ve sanatın ve sanatçının yaratıcı ruhunun, tarihsel gelişimin her bir somut aşamasındaki toplumun ekonomik ve politik yaşamına bağımlı olduğu tezinin dile getirilmesi”, “Marx ve Engels’in, Bruno Bauer ve Max Stirner’e yönelik eleştirileri dolayımıyla yalnızca Genç Hegelcilerin felsefelerinin tümünü eleştirmekle kalmayıp aynı zamanda Hegel felsefesini ve genel olarak idealist felsefeyi de eleştirerek yerlerini belirlemiş olmaları” ve “duygusal “sınıflar barışı” düşüncesini yaymakta olan Alman “hakiki” sosyalistlerinin küçük burjuva görüşlerinin gerici özünün açığa çıkarılması.” Alman İdeolojisi’nin bütün basımlarında ilk bölümde yer alan “Feuerbach Üzerine Tezler”, aslında Marx’ın kitaba dâhil etmeyi düşünmediği ilk notlardır. Bu “karalamaların” büyük değerini bilen Engels, ilk kez, Marx’ın ölümünden sonra, 1888’de Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu adlı eserinde “Tezler”i ek olarak yayımladı. Gerçekten, “Tezler”, Alman İdeolojisi ile varılan bütün “son noktaları” özetleyen olağanüstü bir yoğunluk sergiler. “Bundan önceki tüm materyalizmin (Feuerbach’ınki de dâhil olmak üzere) başlıca kusuru…” sözleriyle başlayan “Feuerbach Üzerine Tezler”in birincisi, “Kutsal Aile”de Fransız Materyalizmine karşı yürütülen eleştiri kampanyasını ele aldıkları altıncı bölümde yazdıklarının tam anlamıyla yoğunlaştırılmış özeti. “Fransız materyalizmi” olarak da işaret edilen “bütün eski materyalizmler”in ortak görüşü, “fikirlerin eleştirisi” üzerinden toplumsal ve siyasal alanları da kapsamak üzere her şeyin değişebileceğini ileri sürmesiydi. Doğru düşüncelerin büyük değiştirici bir güç olduğuna inanmanın, aklı yüceltmenin kendi çağında büyük önem ve değer taşıdığı açıktı. Ne var ki “dünyayı yorumlamayı önemseyen” bu çabanın başlıca eksiği, onun nasıl değiştirileceğine dair bir sözünün olmamasıydı. Doğru fikirlerin, yanlış fikirleri alt etmesiyle değişebileceğine inanılan dünya maddi bir dünyaydı ve onu değiştirmenin yolu maddi ilişkileri değiştirmekten geçiyordu. Bu yalnızca maddi dünyanın değiştirilmesi ile ilgili bir görüş olarak kalmadı, aynı zamanda eski materyalizmlerin “insan” kavramının da eleştirisine açıldı. Burada sorun, “metafizik materyalizm”in “yanlış fikirlere karşı doğru fikirler” biçiminde özetleyebileceğimiz ve insanın tarihsel pratiğini etken güç olarak dışarıda bırakan genel yapısıdır. İnsan, orada daima bir soyutlama olarak yer alır. İşte bu yüzden Feuerbach, “devrimci pratikeleştirel etkinliğin önemini kavramaz.” Yeni materyalizm, insanın tarihsel eylemini başlıca değiştirici güç olarak tanımladığı için “tarihsel materyalizm” adını alır. Tarihsel materyalizmi “eski materyalizmlerden” ayıran bu temel özellik, güncel tartışmalara da önemli bir açıklık kazandırabilir. Buradan hareketle Marx, örneğin dinin eleştirisinde, önceki materyalistlerden tümüyle farklı bir noktaya ulaşır. Özellikle Feuerbach, dini kendi dünyevi temellerine indirgemiş ve onu derinlemesine eleştirmişti. Onun gözden ırak tutulmaması gereken tarihsel başarısı da buradaydı. Ama dinin bu dünyevi temeldeki çelişkilerden, toplumsal ilişkilerden kaynaklandığını ve dini ortadan kaldırma yolunun toplumu devrimci bir dönüşüme uğratmak olduğunu gösteren Marx oldu. Marx için dinin kendisi değil, onu ortaya çıkaran bütün bir tarihsel koşullar silsilesi önemliydi. Tezler’in sonuncusuyla birlikte, bu temel ayrım şöyle vurgulanır: Teorinin dönüştürücü karakteri, devrimci pratiğe bağlıdır. “Devrimci fikirler” ancak insanın devrimci, pratikeleştirel etkinliğiyle dönüştürücü bir güç haline gelir. Alman İdeolojisi/ Karl Marx, Friedrich Engels/ Çeviren: Tonguç Ok, Olcay Geridönmez/ Evrensel Basım Yayın/ 600 s. K İ T A P S A Y I 1287 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle