06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Hotel Glasgow Şavkar Altınel “Hotel Glasgow”da önce 13 yıl yaşadığı Glasgow’da kendisinin varlık nedeni olabilecek bir sorunun izini sürüyor, sonra bulamadığı cevabı Paris’te adını Glasgow’dan almış bir otelde bulmaya çalışıyor. avkar Altınel iyi bir şair olmasının yanında az bulunur bir türde gezi edebiyatı türünde eserler veren bir yazardır. Altınel, her şehire, ülkeye bir tık’la ulaşabileceğimiz bir yüzyılda internet arama motorlarında fotoğraflarına rastlayamayacağımız geziler anlatıyor. Şavkar Altınel’in düzyazı kitapları gezi, anı ve eleştiri yazılarından oluşan birer anlatı gibidir. Londra ya da Amsterdam gibi hemen herkese bildik gelen yerleri bile onun anlatımından farklı bir tadla ve hiç görmemiş gibi okuruz. Zaten aslında anlatılan da şairin içsel yolculuğudur. 2009’da “Tepedeki Yabancı” için yazarken “Şavkar Altınel, anlatımıyla bize iyi romanlar, öyküler yazabileceğinin işaretlerini veriyor” demişim (Cumhuriyet Kitap, 05.03.2009). PARİS’TE SON TANGO ÇÖZÜMLEMESİ Şavkar Altınel’in yeni kitabı “Hotel Glasgow” (Eylül 2014, Yapı Kredi Yay.) “anlatı” başlığı altında yayımlanmış. Dahası, kitabın ilk sayfasında yer alan kısa biyografisinde gezi kitapları yine “anlatı” denilerek sıralanmış. “Hotel Glasgow” başında yer alan içindekiler bölümüne bakıldığında yedi ayrı yazıdan oluşuyor gibi görünse de kahramanının adı “Şavkar” olan bütüncül bir anlatı. Daha doğrusu türler arası bir yapıt. “Hotel Glasgow” yazarı ile aynı adı taşıyan kahramanının 13 yıl yaşadıktan sonra çeyrek yüzyıldır ayak basmadığı bir kente, Glasgow’a gidişi ile başlıyor. 1976’da Glasgow’a ilk gelişinden itibaren yaşadıklarını, geçtiği sokakları, caddeleri, istasyonları anımsayıp bugünkü halleri ile karşılaştırıyor. Bir zamanlar yaşadığı apartmanı buluyor. Glasgow’u “‘sek’ bir mutsuzluk” olarak hatırlıyor. “Şehrin adı aklının bir köşesinde, hapsolunmuşluk çağrıştıran bir kelime olarak kalmıştır. Artık Glasgow’daki Şavkar değilim, diye düşünüyor ama kendi kimliğinden, “Şavkar” olmaktan da kurtulamayacağının bilincinde. “Neden kendimi adsız ve kimliksiz bir ben değil de Şavkar olarak görüyorum?” diye soruyor. Başka birisi olup mevcut kimliğinden kurtulmak mümkün müdür? Anlatı boyunca bu sorunun cevabını arıyor kahramanı Şavkar’la birlikte Şavkar Altınel. Glasgow’dan sabaha karşı kalkan bir uçağa binip Paris’e gitmesiS A Y F A 12 n 16 Ş nin ve Paris’te “Hotel Glasgow”a yerleşmesinin sebebi de bu soruya bir cevap bulabilmek. Paris sokaklarını da aynı cevabın peşinde adımlıyor. Ama bu sadece kafasındaki soruyla kendi kendine cevap bulabilmek için yapılan amaçsız bir gezinti, yürüyüş değil. Dünya sinemasında başyapıt sayılabilecek iki filmi ve iki ABD’li siyah yazarın yaşam öykülerini sorgulayarak, ayrıntılarına dek inip çözümleyerek bu cevabı bulacağını umuyor. Filmlerden ilki “Paris’te Son Tango”. Bernardo Bertolucci’nin yazıp yönettiği, başrollerinde Marlon Brando ve Maria Schneider’in oynadığı 1972 yapımı film Şavkar’ı ilk seyrettiğinden beri derinden etkilemiş, defalarca izlemiş, üzerinde düşünmüştür. Filmin Paris’te çekildiği yerleri, sokakları bulur. Oralarda gezinirken filmin ayrıntılı bir tahliline girişir. “Bir dizi ülke arasında bölünmüş, hiçbir zaman bir yere varamamış, sonunda da kökünden sarsılıp tümüyle anlamsızlaşmış hayatını ardında bırakmaktan başka bir şey istemeyen” biridir Marlon Brando’nun canlandırdığı Paul. Maria Schneider’in canlandırdığı Jeanne’la boş apartman dairesinde buluştuklarında “Adım yok” diye bağırır. “Seninki de bana gerekli değil. Nerede oturduğunu bilmek istemiyorum, nereli olduğunu da. Burada her şeyi unutacağız.” Şavkar’ın aradığının da tam böyle bir kimlik değişimi, kimliğinden tamamen kurtulmak olduğu anlaşılıyor. Ama Paul’ün sonunda vardığı yer, ölüm onu düşündürüyor. Şavkar Paul’le onu canlandıran Marlon Brando’nun yaşam öyküleri arasında benzerliklere varana dek derin ve ayrıntılı çözümlemelere girişiyor. Kuşkusuz benim ve birçok kişinin ilgisini çeken ve üzerinde düşündüğü, gizli göndermelerini anlamaya çalıştığı bir filim “Paris’te EKİM 2014 Son Tango”. Şavkar Altınel’in sayfalarca süren çözümlemelerinin oldukça ilginç ve bilgilendirici, ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum ama “Hotel Glasgow”un yapısı içinde bu sayfaların uzun geldiğini ve anlatının akışını aksattığını söylemeliyim. Bir şekilde bu çözümlemeler anlatı kurgusunun içine yedirilebilir miydi? Cevabı zor bir soru. Gerçi ilerleyen sayfalarda “Paris’te Son Tango” ile ilgili bu çözümlemelerin anlatının esas derdine, sorusuna cevap bulmakta önemli işlevi olduğunu görüyoruz ama böyle bir yapısal sorun da var. DENEME VE KURMACA ARASINDA Son Tango’yu Sorbonne’da öğrenim görmüş ‘terörist’ diye damgalanmaya çalışmış Angela Davis’in otobiyografisi izliyor. Tam adıyla Angela Yvonne Davis, bir siyasi aktivist. 1960’larda siyahların vatandaşlık haklarını elde etme mücadelesinde önemli rolü olmuş, Amerikan Komünist Partisi yöneticiliğini yapmış, aynı zamanda üniversite öğretim üyesi ve yazar. Angela Davis, üniversite öğrenimi sırasında ve daha sonra çeşitli süreler Avrupa’da yaşamış. İstese Avrupa’da yaşamını sürdürecek şartlara sahipmiş. Ama ülkesindeki tüm ırkçı, cinsiyetçi siyasi baskılara, işinden olma, hapis edilme tehditlerine rağmen Avrupa’da yaşamayı seçmemiş ve ülkesine dönmüş. Yaşam öyküsünü de yazmış. Şavkar Altınel anlatı akışını bozmamak için olsa gerek kitabın künyesini vermiyor ama bu kitap 1974’de yayımlanan “Angela Davis: An Autobiography” (Random House) olmalı. Davis 1944 doğumlu olduğuna göre de yaşamının ilk 30 yılını kapsıyor herhalde. Davis’in kitabının 1988’de gözden geçirilmiş baskısı yapılmış. Son baskı tarihi de 2013. Şavkar Altınel eski bir baskıdan kitabı okuduğunu yazıyor. Benim takılmamın sebebi ilk baskı ile ikinci baskı arasında 14 yıl olması ve bu uzun sürede Davis’in bazı düşüncelerinin değişmiş olma olasılığı. Şavkar Altınel, sorusunun cevabını ararken tüm zorluklara rağmen ve de bu zorluklardan kurtulup yeni bir ülkede yeni bir kişi olarak yaşamak olanağı varken Davis’in neden bu tercihi yapmadığını sorguluyor. Davis’in “sıkıcı” ve “kuru” gibi sıfatlarla nitelenen yaşam öyküsü kitabını okumakla kalmayan Şavkar Altınel, Davis’in özel hayatı hakkında hemen hiç bilgi vermeyen bu kitapla yetinmeyip, daha ayrıntılı araştırmalara girişiyor, daha çok bilgi ediniyor ve şu yargıya varıyordu; “Angela Davis hiçbir zaman olduğundan başka bir şey olmayı istemişe benzemiyordu.” Angela Davis’in anti tezi 52 yaşında Fransa’da ölen siyah Amerikalı yazar Richard Wright. Richard Nathaniel Wright 1908 Missisipi doğumlu. “Siyahların sürekli itilip kakıldığı, gerektiğinde linç edildiği bir ortamda” çok yoksul bir rençberin çocuğu olarak büyümüş, yarım yamalak bir eğitim almış. Kimseden destek görmemesine rağmen yazmaya tutkuyla bağlanmış. İlk öyküsü 15 yaşındayken yayımlanmış. Komünist bir yazar. ABD’nin Federal Yazarlar Projesi’nden aldığı maaş desteği ile yazdığı “Öz Oğul” ve onu izleyen “Kara Çocuk”la büyük bir başarı kazanmış, Amerikalı siyahların en önemli sözcülerinden biri olarak kabul edilmiş, kitapları yüzbinlerce satmış. Ama aradığı özgürlüğün ABD’de olmadığı inanacıyla İkinci Dünya Savaşı biter bitmez, ABD’nin dışarıda aleyhimize konuşur düşüncesi ile pasaport vermemesine rağmen, bulduğu ilk fırsatta Fransa’ya yerleşmiş. Kazandığı parayla Paris’in göbeğinde üç katlı bir daire almış. Şavkar, Richard Wright’ın Paris’te yaşayıp öldüğü apartman dairesini ararken bu bilgileri bizle paylaşmakla kalmıyor, yaşamı kaçmakla geçen bu yazarın yaşadıkları üzerinden kendi sorusuna cevap arıyor. Şavkar’ın Paris gezisinde çözümlediği ikinci film Antonioni’nin “Yolcu”su. Jack Nicholson ve Maria Schneider’in başrollerinde oynadığı bu filmde de başkasının yerine geçip onun kimliği ile yeni bir yaşam kurmanın mümkün olup olmadığı sorgulanıyor. 1975 yapımı bu filmi de defalarca izlemiş Şavkar ve ayrıntılı bir çözümlemesini yapıyor. “Paris’te Son Tango”ya birçok gönderme olduğunu düşünüyor. Ama “Yolcu” “Paris’te Son Tango”nun bir taklidi değil diye de ekliyor. Derinlemesine çözümlediği tüm bu örneklere bakınca ben Şavkar Altınel’in kitap boyunca cevabını aradığı sorunun cevabının olumsuz olduğu sonucuna varıyorum. Başka bir ülke de, başka bir kimlik de bulmak mümkün değil. Yeni bir kimlikle yeni bir yaşama başlamak isteyenler başarılı olamamış, hedefledikleri iç huzurunu ve mutluluğu elde edememiş. Şavkar Altınel’in deneme ve kurmaca arasında gidip gelen yoğun olarak gezi edebiyatı olarak da adlandırabileceğimiz anlatısı “Hotel Glasgow”u okuyunca bakalım siz ne kanıya varacaksınız? n K İ T A P S A Y I 1287 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle