27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nilüfer Kuyaş’tan “Serbest Düşüş” ‘Hayal ile gerçeği yan yana sınamak istedim’ Serbest Düşüş adlı yeni sergisine hazırlanırken bir karşılaşmayla hayatı yörüngesinden çıkan olgun yaşta, fobik vertigo teşhisli fotoğraf sanatçısı bir kadının genç bir adamla yasak aşkının öyküsü sözün konusu. Ama gerçek bir öykü mü, yoksa tamamen fantezi mi? Hem evet hem hayır! Yazar Nilüfer Kuyaş, hayal gücünün insan hayatı üzerindeki dönüştürücü etkisiyle bezediği bir biçemde, arzunun ve fantezilerin dünyasını anlatırken her dönemeçte şaşırtan bir romanla buluşturuyor okurları. Kuyaş’la “Serbest Düşüş”ü konuştuk. “Arzuda ve devrimde insan tam anlamıyla kendisi olmayı göze alır ve tam da o nedenle farklı bir insan olmaya, daha iyi bir insan olmaya kendisini açar. Devrim de arzu gibi, eski kimliğimiz açısından bir yok oluş anı, sonra başka birisi olarak tekrar var oluyoruz. Yeniden doğuyoruz. Olduğumuzdan daha iyi bir insan olmayı özlüyoruz. Haysiyet için yapıyoruz bunu. Özgürlük için yapıyoruz. Özsaygımız için yapıyoruz. Yaşamaya devam edebilmek için gerekli bir dönüşüm.” (Kitaptan) bu cümleleri bana söylemedi diye kıskanıyor bu sefer. Fantezileri kıskanıyor yani başka bir kadını değil, bu daha korkunç bir şey. Çünkü fanteziyle rekabet etmenizin, mücadele etmenizin imkânı yok. Kocası Ekrem hep daha çok seven taraf. Bu yüzden kendini zaman zaman suçlu hissediyor Şirin. Günün birinde ise eskisi kadar arzulanmadığını hissedince irkiliyor, dehşete kapılıyor hatta. Arzulanmama korkusunun üstüne yaşlanma korkusuyla kuşatılıyor. Evet, kocam beni hep böyle sevecek, arzulayacak zannetmiş, o da harika bir fantezi yani. Oysa ilişkiler de zamanla değişiyor, ihmal edebiliyorsunuz, arzu hep orada olacak zannediyorsunuz. “YAŞADIĞIMIZ HER AN BİR RESİM, BİR MACERA, BİR MUCİZE” Roman boyunca çıkardığı dersler var. İç sesleri sağ olsun! Evet, o benim çok sevdiğim bir şey, çünkü kafasında kendine kızıyor da hatta bir yandan niye benim zihnim böyle diye içeriden gelen bir ses var ve ona her şeyi yorumluyor, her şeye anlam çıkarmaya çalışıyor. Böyle denemecikler ya da bloglar gibi devamlı her şeyi yorumlayan bir iç ses var kafasında hiç durmayan. Hayatına dair zihninde tasarladığı anlık panzehirsel reçetelerle arası nasıl Şirin’in? Romandaki herkesin aslında? Roman bu bağlamda bir büyük, toplu terapi seansı gibidir de diyebilir miyiz? Hani çemberinde hepimize bir sandalye çekili! İstediği olsun olmasın daha iyi bir insan olmaya çalışma var. Çok güzel bir yorum bu. Metinden bunu anlamanıza sevindim. Evet, o da hepimiz gibi daha iyi bir insan olmaya da gayret ediyor. Sonuç olarak hayatı seven, hayalgücünü kullanmayı seven hepimizde olduğu gibi yaratıcılığıyla da var olmaya çalışan bir insan. İşte salt çoluk çocukla, evlilikle, arkadaşla hayatını zenginleştiremez insan onun için kitap okuyoruz, film izliyoruz, tiyatroya gidiyoruz, hayalgücümüzü de işin içine katarak daha zengin yaşayalım diye sanat giriyor hayatımıza. Çünkü yaşadığımız her an bir resim, bir macera, bir mucize. Unutuyoruz bunu, ister istemez unutuyoruz, öyle olması da lazım yoksa insan gündelik işlerini göremez, şuradan şuraya gidemez yani. Anların değerini bilen bir insan Şirin, hiçbir anı kaçırmamaya çalışıyor. Fakat geride bir şey daha var benim bu romanı yazmama dürtü olan... İşte ilki hayal ile gerçeği yan yana koyup sınamak, nasıl iç içe olduklarını göstermekti. İkincisi de hayatta şöyle bir döngü var gibi geliyor bana, biz hep bir şeyin parçası olmak, bir bağlantı kurmak üzere yaratılmışız, başka türlü varolamıyoruz. Bir şeyin parçası olmak zorundayız. Bir ilişki, aile, evlilik, iş, toplum, K İ T A P S A Y I 1235 görsün isteği, tekrar arzuyu yaşamak isteği içinde. Karşısındakinden bir darbe almıyor.. Onu bilemeyiz, darbe alabilir de almayabilir de risk almak bu, o boşluğa atlamak, serbest düşüş biraz da bu. “GELİŞKİN BİR FANTEZİ BU” Tamamen yabancı birini çiziyor hemen içinde yaşamaya başladığı eskizinde, küçük küçük engeller koyuyor... Bir kadın, erkeğe rastlıyor aralarında kısa bir kaçamak ilişki yaşanıyor. Bu kadını beklediğinden çok daha fazla sarsıyor. Zaten hayatının hassas bir noktasında, dönüşüm noktasında. Ondan sonra da yola nasıl devam edeceğini düşünüyor. Şimdi yüzeyde konu bu ama bu romanın asıl konusu gerçekle hayalgücünü yan yana koymak istedim. Hangisi daha güçlü ya da denk olabilirler mi? Dolayısıyla orada bir oyun oynadım, bunun gerçek bir ilişki mi yoksa tamamen kadının hayalinde yarattığı bir fantezi mi olduğuna metin bir türlü karar veremiyor çünkü kadın da karar veremiyor. Bunu okura bırakmak istedim. İsterseniz bunu, kadının hayalinde yarattığı bir fantezi mi olarak da okuyabilirsiniz, başına gelen gerçek bir olay olarak da okuyabilirsiniz. 2 0 1 3 r Gamze AKDEMİR er şey bir ölümden dönme hikâyesiyle başlıyor. Evet, ayrı ayrı ölümden dönme deneyimi yaşamış iki kazazedenin, başka insanlarla kolay paylaşılamayacak o travmanın onlara eklediği ya da eksilttiği neyse birbirinde onu tanımak, öyle bir noktada buluşmak isteğiyle kurdukları ilişkiyle başlıyor. Birliktelik değil onlarınki tam olarak. Hem var hem yok. Onu mahsus yaptım, öyle bir oyun oynamak istedim. Şimdi roman yaşı ilerleyen bir kadının kendinden daha genç bir adama tutulması, kapılması üzerinden gelişiyor. Evli bir kadın, sanatçı, hayatında bazı eksiklikler, yalnızlıklar hissediyor. Bir dönüm noktasında ve bir zaafa kapılıyor. Başka birisi onu taze gözle S A Y F A 1 2 n 1 7 E K İ M H Mantık hataları yok, o nedenle fantezigerçek ayrımını yapamıyoruz romanda belki gerçeğin belki fantezinin içinde ilerliyoruz tam emin olamadan. Evet, gelişkin bir fantezi bu. Çünkü kadın sanatçı, kendine de diyor zaten ben hikâye yazıyorum burada bari bunu bir fotoromana dönüştüreyim diyor. Gerçek de olabilir fantezi de hiç önemli değil. Benim için önemli olan ama fantezi ile gerçek arasında bir karşılaştırma ya da onları yan yana getirmekti ve insanın hayatında hayalgücünün ne kadar önemli, belirleyici olduğunu, ne kadar dönüştürücü bir etkisi olduğunu göstermekti. Çok önemli bir şey hayalgücü, o olmadan yaşayamıyoruz. Yakınımızdaki insanlarla olan ilişkilerimizde bile hayalgücünü kullanmak zorundayız. Nihayetinde bu kadın evli ve kocasını seven bir kadın. Kocasının da onu gerçekten aldatıp aldatmadığını bilmiyoruz. Gerçekten mi aldatıldı, fantezide mi aldatıldı o da net değil. Sonunda bir önemi olmadığına kadar veriyor, çünkü fantezide de olsa aldatılmak aldatılmaktır yani. Hatta fantezide aldatılmak daha kötü bir şey. Kocasının yazdığı birtakım metinler buluyor ve kocasının erotik hayalgücünü kıskanmaya başlıyor. Bu cümleleri yazan adam C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle