Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş L iir Atlası CEVAT ÇAPAN Liesl JOSBON/ Şiirler/ Çeviren: İlyas TUNÇ ‘Koruyamıyorum artık boş sözlere eklenmiş yüzümü’ hatırlıyorum AIDS’in çocukları yuttuğu, mezar taşları olmayan pas rengindeki toprağın tepecikler kustuğu Msomi anne vadisini, hatırlıyorum velayet davasının henüz sona ermediğini. Tutuyorum bu duyarlı mektubu bu gece, okuyorum Msomi annenin dizinde öğrendiğim renkleri: mavi: düşmanlık, turuncu: solup gitmek, beyaz: uğur, kırmızı: tutku... Fısıldıyor onun armağan gerdanlığı: “Yarın yeniden doğacak güneş.” Yürüyen Merdivenlerden Bakınca Hoşuma gidiyor giysi mağazasının kapısında arzuları kadar kırmızı, parlak kışlık paltosuyla çekilmiş fotoğrafı büyükannemin, vitrinden çıkacakmış gibi balo giysisi. Hayat dolu büyük annem, gösteriyor derin kesim yakayı şarap rengi ipeğin üzerinde gül pembesi dantel, bir dansı hatırlıyor, aynı parıltıda bir elbiseyi o gece gökyüzünün onun pullarıyla döndüğünü. Düşünüyorum büyükannemin mağaza sahibine bu tür elbiselere bir uyarı etiketi gerekir dediğini. Büyük düşler esinliyor şarabın ve güllerin gölgemsi görüntüleri titreyerek genç bir kızın kıvrımlarında, umutlar esinliyor gezegenler gibi: güneş, ay ve yıldızlar. Yoklamalı bir kız her zaman bir delikanlının ceplerini kanıtlamak için yeryüzünün atlas astar içinde olduğunu, yoklamalı hiç değilse bir folyo kâğıdı nedeniyle. Büyükanne olunca bileceksin sen gerçek aşkların mekân ve zaman istediğini, fazla zaman ama, çok fazla beklenti değil çünkü iyi kesim bir elbise daha çok dayanır bir erkekten. on altı haftalık hamileliğim gibi Başlıyor göstermeye kendini. Kaybolmuş Bir Çocuk İçin Görebilseydim duvarlar arasından, uzatabilseydim uzgörümü karartılmış sokaklar boyunca bakardım öylece uyuyan yüzüne senin hummalı yürekle, hırçın korkuyla terler içinde uyandığım her saat başı. Atılan taşın atomlarını bir arada tutan moleküller dağılacak olsalar ulaşırdım aralarından dokunmak için saçlarına parmak izlerimden sızan bir öpücük verirdim yara dikişlerin boyunca artık yeni hücrelerin canını, soluğunu yaşatacağı derin kesikleri büyütürdüm yeniden. Basardım gezgin parmak uçlarımla saç tellerinin köküne yoklamak için beyin kabuğunun, beyinciğinin en derindeki katlarını hatırlatsın diye sana benim canımın içi olduğunu hâlâ. Duvar saatindeki saniyeler durdursalardı sessizliklerini salıverirdim iki nevronun birleştiği yerde mücadeleye devam etme gücünü bungunlaşınca, ağırlaşınca acıların her bir sinir ucu zerafet ve zamanın ve yerçekimi döngülerinin (yeterince uzun süre beklersen eğer) sonunda umuta dönüştüğünü bilmenin kuzey kutbuna göç etsin diye. *** Muhbir Giyiyorum polis bandosu ayakkabılarımı yıl boyunca hergün gördüklerim (keşke görmeseydim), söylediklerim nedeniyle (keşke söylemeseydim) işten çıkarıldığımdan beri. Topukları düşmüş sökülmüş dikişleri. Nerede bulacağımı bilsem alacağım yenilerini. Artık uygun adım yürümek zorunda değilim. Özlemiyorum pikolo çalmayı, Kral Cotton ya da Albay Bogey marşını ama özleyeceğim çok geçmeden şu polis ayakkabılarımı. Yalnızca onlardı beni hiç incitmeyenler etime geçmiş ayak tırnaklarım mikrop kaptığında. Onlardı en sıkıntısız şeyler memurluğumla ilgili. ? 10 OCAK 2013 ? SAYFA 19 iesl Jobson, 1966 yılında Durban’da doğdu. 1991’de Witwaters Üniversitesi müzik bölümünden mezun oldu. 2007’de aynı üniversitede yaratıcı yazma alanında yüksek lisans yaptı. Johannesburg Sacred Heart College’de müzik dersleri verdi. Soweto Polis Bandosu’nda fagot çaldı. Medyumluk, gazetecilik, fotoğrafçılık, konuşma metni yazarlığı gibi çok farklı işlerde çalıştı. Yazı ve şiirleriyle Ouick Fiction, The Southern Review, New Coin, Chimurenga, Twist (Oshun, 2007), Open (Oshun, 2008), Touch (Zebra, 2009) ve Home Away (Zebra, 2010) gibi dergi ve antolojilerde göründü. Inglis House Şiir Yarışması’nda ilk ödülünü kazandı. (2003). Düzyazı şiirlerden ve kısacık öykülerden oluşan 100 Papers (Botsotso Yayınları, 2008) adlı kitabıyla 2006 Ernst van Heerden Yaratıcı Yazma Ödülü’ne değer görüldü. Son şiirlerini topladığı View from an Escalator, 2008’de Botsotso Yayınları tarafından basıldı. Poetry International ve BOOK internet sitesinin Güney Afrika editörlüğü yapan Liesl Jobson, Johannesburg’da yaşıyor. Liesl JOSBON Çocukları Koruma Birimi’nden Bir Meslektaşın Evinde Asmak istiyorum yüzümü, Müfettiş Bey duvarına oyulmuş maskelerin, eski Afrika uygarlıklarının özdeş baskılarının yanına: avcı, savaşçı, bilge ve kâhin. Yerleştirmek istiyorum kocaman kil çömleğine pörsümüş yüreğimi, kırılgan kemiklerimi; yaptığım işten ne kadar yaralandığımı gözler önüne sereyim diye. Dişsiz bir kaplan; korkuyor açıklamaya senin eskitilmiş mobilyalarını süsleyen yapay bitki süsleri benzeri, öylesine ince yalancı tenim. Sandalyelerin senin gibi sapasağlam, Müfettiş Bey, topluyorken başka bir çocuk kaçırma delillerini küstah, siyah tükenmez kaleminle not alıyorken parçalanıyor makatı bir diğer çocuğun. Koruyamıyorum artık boş sözlere eklenmiş yüzümü: İyi günler, Çavuş. Köpeğin nasıl, Komiserim? Ya perhizin ne durumda, unlu gıdalar yedin mi bugün? Rengini değiştirmek istiyorum saçımın. Korkum, köklerim gibi, Zulu Aşk Mektubu Tutuyordu kızım parmakları arasında Zulu Aşk Mektubu’nu, kıvrılmış, birbirine paralel ufacık boncuk dizilerini: cüretkâr geometrik bir biçime dönüşen kan rengi. Satın almıştı bilmeden turuncumavibeyaz iletisini eski ırk ayrımcı bayrağın. Farkında değildi bu armağanın çıkardığı güzel kokuların su tereleri, şeker kamışı tarlaları, burun otları, odun dumanı esintileri çocukluğumdan kaldığının. Büyükannemin sırtında tanımıştım onları, sinmişti vazelinli ellerine Msomi annenin. Öfkeli dişler benzeri şimdi bu boncuklar tıklıyor masamın üzerinde; morarmış gözlerimin altı, korkuyorum takmaya bebeleri acıkmış Zulu bir annenin, Msomi’nin kabile kuzeninin aceleyle adi bir ipliğe dizdiği bu kırılgan gerdanlığı. Boşandığım aydı, kızım deynek savaşı, mızrak oymacılığı, kalkan yapımı gibi eski sanatlar üzerinde araştırmalar yapmak için okulca Eshowe’ye gitmişti. Tanık olmuştu bir Sangoma’nın kemik falı baktığına. Bildiğini söyledi savaş dansını. Sayarken her gece tırnaklarımın altındaki bu cam parçacıklarını CUMHURİYET KİTAP SAYI 1195