Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ları yansıtmaktan çok, onları bulgulamayı” öne çıkardığını belirten Benjamin’in anlatımıyla, söz konusu bulgulama, “olayların sıralı akışına ara verme” yoluyla gerçekleşir. Bu kapsamda ara verme veya akışı koparma, “çekici bir özyapı değil, düzenleyici bir işlev” taşır. Ara verme, olayların akışını durdurmak suretiyle “izleyiciyi sürece ilişkin, oyuncuyu rolüne ilişkin tutum takınmaya” zorlar. Epik dramatikçi denemelerinin “odak noktasında insan durur”; daha açık anlatımla, güncel insan, “indirgenmiş soğuk bir çevrede etkisizleştirilmiş insan” bulunur. Odak noktasında insan olunca, insana duyulan ilgi artar. Benjamin “Comune” gazetesinin düzenlediği “Kimin için yazıyorsunuz?” adlı bir sormacadan söz eder. Bu sormacaya katılan lise öğretmeni olan Rene Maublanc öğretmenlik görevinin gereği, “Hiç kuşku yok ki, neredeyse tümüyle burjuva okurlar için yazıyorum; çünkü birincisi buna zorunluyum; ikincisiyse burjuva kökenliyim; burjuva eğitim aldım. Burjuva sınıfından geldiğim için, ait olduğum ve en iyi tanıdığım, en iyi anlayabildiğim bu sınıfa başvuruyorum; ancak bu burjuva sınıfına beğenilmek veya onu yıkmak anlamına gelmez. Ben bir yandan proletarya devriminin gerekli ve arzulanan bir şey olduğu kanısındayım; öbür yandan da burjuvazinin direnci zayıfladığı ölçüde bu devrimin daha çabuk, daha kolay, daha az kanlı olacağı kanısındayım. Nasıl ki, burjuvazi on sekizinci yüzyılda feodal cepheden müttefikleri gereksindiyse, bugün de proletarya burjuvazinin saflarından müttefikleri gereksinmektedir. Ben bu müttefikler arasında olmak istiyorum” yanıtını verir. Aynı sormacaya katılan Aragon’un yanıtıysa şöyledir: “Dostumuz, bugünkü yazarların büyük bir bölümünü il ¥ yaptığı bu belirlemeler, şimdilerde sanat/edebiyat kuramında “dolayım değişimi” veya “aradolayımlılık” kavramı kapsamında değerlendirilebilir. Dolayım değişimi bir yazınsal türün bir başka yazınsal türe dönüştürümünü, aradolayımlılık ise hem bu dönüştürümü, hem de dolayımların etkileşimini anlatır. Epik tiyatronun “durumları/koşul gilendiren bir konuya değinmektedir. Yazarların tümünün onun gözünün içine bakma cesareti yoktur. Rene Maublanc gibi, kendi konumu hakkında açık bir görüşe ulaşanların sayısı pek seyrektir. Özellikle de böyle durumda olanlardan daha fazla şey talep edilmelidir. Burjuvaziyi içten zayıflatmak yeterli değildir; burjuvazi, proletaryayla birliktelik kurularak alt edilmelidir. Rene Maublanc ve yazarlar arasındaki dostlarımızın birçoğunun önünde Rus burjuvazisinden türemiş olmalarına karşın, sosyalist inşanın öncüleri durumuna gelen Sovyet Rus yazarların örneği bulunmaktadır.” Benjamin’e göre, bu yazarlar “çok sert savaşımlar ve çok ağır irdeleşmeler” sonucunda öncüler durumuna gelmiştir. Aragon’un bir başka bağlamda yaptığı şu belirleme tümüyle doğrudur: “Devrimci entelektüel ilk bakışta her şeyden önce kendi asıl sınıfına ihanet eden kişi olarak görünmektedir.” Bu ihanet, “yazarı, üretim aparatının/mekanizmasının gereksinmelerini gideren kişiden çıkararak bu üretim mekanizmasını proleter devrimin amaçlarına uyduran bir mühendis durumuna getirdiği” şeklindeki bilinçte kendini gösterir. Benjamin’in belirlemesiyle, yazarın başarısı şu soruların yanıtında gizlidir: Yazar, “tinsel üretim araçlarının toplumsallaş(tırıl)masını başarmakta mıdır? Üretim sürecindeki tinsel emekçileri örgütleme yollarını bulmakta mıdır? Romanın, dramanın ve şiirin yeniden işlevlendirilmesine ilişkin önerileri var mıdır?” Yazar, “etkinliğini ne ölçüde yetkin bir şekilde bu göreve yönlendirmeyi başarırsa, eğilimi o ölçüde doğru, bunun bir türevi olarak da çalışmasının/yapıtının teknik niteliği o ölçüde yüksek olacaktır.” Ayrıca, yazar üretim sürecindeki konumunu ne denli belirgin bilirse, o ölçüde “kendisini tinsel üreten olarak göstermeyi” düşünecektir. Faşizm adına kendisini “algılanır duruma getiren ruh/tin ortadan kaybolmak zorundadır.” Faşizmin karşısına kendi “mucizevi gücüne güvenerek” çıkan ruh/tin yok olacaktır çünkü devrimci savaşım, “kapitalizm ile tin arasında değil, kapitalizm ile proletarya arasında” gerçekleşmektedir.? Benjamin’in belirlemesiyle, yazarın başarısı şu soruların yanıtında gizlidir: Yazar, “tinsel üretim araçlarının toplumsallaş(tırıl)masını başarmakta mıdır? Üretim sürecindeki tinsel emekçileri örgütleme yollarını bulmakta mıdır? Romanın, dramanın ve şiirin yeniden işlevlendirilmesine ilişkin önerileri var mıdır?” CUMHURİYET KİTAP SAYI 1195 10 OCAK 2013 ? SAYFA 17