02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Ali Çolak hafiften neşeli ve oldukça akıcı bir dille kaleme almış “Şair Dediğin”deki denemelerini. Dedikoduya, söylentiye yüz vermemiş, kitaplardan, dergilerden okuduklarını kaynak edinmiş. Salâh Birsel, şiirini kendine has kılan söyleyişini, ince zekâsını, ironisini denemelerine ustalıkla aktarmakla kalmayan, düzyazının verdiği rahatlıkla günlük konuşma dilinin de sınırlarını zorlayan bir deneme ustası. Birsel’le yeniden buluşmak isteyenler için de iyi bir vesile “Şiir ve Cinayet”. li Çolak Şair Dediğin’de şairlerin gizli dünyalarının, özel hayatlarının izlerini sürüyor. Anılardan, günlüklerden, mektuplardan, söyleşilerden damıttığı bilgilerle şair denince akla gelmeyenleri anlatıyor. Dünya edebiyatından yazarların, şairlerin özel hayatlarına, garip alışkanlıklarına, aşklarına dair birçok kitap var. Bunların birçoğu da Türkçeye çevirildi, ilgi gördü. Türk edebiyatçılarına gelince ise bizde özel hayatın kutsallığından mı, yoksa anı, biyografi, günlük gibi türlerin kısırlığından mı bilinmez böyle örneklere pek rastlamıyoruz. Bu nedenle Ali Çolak’ın Şair Dediğin’ i (Kasım 2012, Kapı Yay.) önemli bir örnek. Ali Çolak, “Ah, Neden Öldünüz” başlıklı önsözde kitaptaki denemelerin yazılış öyküsünü anlatırken kitabın içeriğini de açıklıyor. “Hayatlarına dahil oldum ve anlamaya çalıştım onları. Fukaralıklarını, acizliklerini, beceriksizliklerini gördüm. Kimileri işsiz, parasız ve yoksuldular. Kimileri çocuk yaşta aşk okuyla vurulmuştu. Kimi bencil, kimi cimri, kimi de gamsızdı. Diğergam, cömert, melek tabiatlı ve dünya güzeli olanlar da vardı. Ayıplamadım hiçbirini. Her hallerini kabullendim ve dost bildim hepsini. Yazarken onları incitmekten korktum. Bir aile sırrını ifşa ediyormuşum gibi geldi. Çoğu aramızda değil. Umarım ruhları incinmemiştir.” Yürmeyi, gezmeyi seven, yürürken kafalarında yazacaklarını oluşturan, şekillendiren şairleri anlatıyor ilk denemede Ali Çolak. Yahya Kemal, Tanpınar, Ahmet Haşim derken söz denemenin büyük ustası Salâh Birsel’e geliyor. Ali Çolak, bu kitapta her fırsatta Salâh Bey’e selam yollamayı vazife biliyor. Yemekten anlayan, iyi yemek yapan, yediğinin hakkını veren Refik Halid, Filozof Rıza Tevfik, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret ikinci denemenin konukları. Üçüncü denemede sıra takıntılılara geliyor. Abdülhak Şinasi Hisar, İbn’ül Emin Mahmut Kemal titizlik SAYFA 10 ? 10 OCAK kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Şair Dediğin takıntısıyla meşhursa belki de en garip takıntı Ahmet Haşim’in toprak (kil) yeme takıntısıdır. Dövüşmeleriyle meşhur şairlerin küslükleri de kendilerine hastır. Şairlerin en çok ve en kolay darılanının Yahya Kemal olduğunu söylüyor Ali Çolak. Hemen herkesle küsen Yahya Kemal, Yakup Kadri ile küslüğünü düello çağrısına kadar vardırmış. Neyse ki düello gerçekleşmemiş. Ahmet Haşim kolayca küsüp, kolayca barışması ile ünlüyken, Cenap Şahabettin küstü mü bir daha barışmaması ile ünlüymüş. Şairlerimizin babalarıyla ilişkileri, onlara yazdıkları şiirler de bir denemenin konusu olmuş. İlk aşklar da başka bir denemenin konusu. Küçük yaşta, çocukken sevdalara düşmüş şairlerimiz. Aka Gündüz 12 yaşındayken bir Bulgar kızına gönül vermiş. Yahya Kemal beş yaşındayken âşık olup şiire başlamış. Tevfik Fikret 3.5 yaşında komşunun kızına gönül vermiş. Şairlerin kılık kıyafetleri, yakışıklılıkları, güzellikleri de merak edilir. Okurla şairin ilk karşılaşması da genellikle hayal kırıklığıdır. “Şairin dostu olur mu?” sorusu da kolay cevaplanmaz. Çoğu kolay dost olur hemen de düşman. Mehmed Kemal’in kitabının adı boşuna “Şairler Dövüşür” değildir. Şairlerle birlikte yaşamak, hele evli olmak da kolay iş değildir. Şairlerin eşleri de kitaplara konu olmuştur. Ali Çolak da onların evlilik öykülerinin izini sürmüş bir denemede. Şairlerin tiryakilikleri, ikinci işleri, milletvekilliği yapmış, politikaya soyunmuş şairler, cimri ve de cömertler, genç yaşta hayatına son verenler, yazarak geçinmeye çalışanlar, köşk, yalı sahibi olanlar, ilk telifler, en yüksek telifler, çocuk yaşta şiir yazmaya başlayanlar, öğrencilik hayatları, tembeller, çalışkanlar, nerelerde, nasıl yazdıkları, askerliklerini nasıl yaptıkları, ev halleri hep denemelerin konusu olmuş. Ali Çolak hafiten neşeli ve oldukça akıcı bir dille kaleme almış denemelerini. Dedikoduya, söylentiye yüz vermemiş, kitaplardan, dergilerden okuduklarını kaynak edinmiş. Ama kaynaklarını her zaman tam açık etmemiş. Kuşkusuz denemenin akıcılığı içinde kaynak vermek, Salâh Birsel dipnotlar oluşturmak okuru tökezletir ama kitabın sonunda kaynaklar verilse iyi olurdu diye düşünüyorum. Ali Çolak’ın denemelerindeki bilgilerin izini sürer, keyifli okumalara doğru yol alabilirdik. Tabii bir de dizin olsa tadından yenmezdi. Ali Çolak, sık sık Salah Bey’e selam yolluyor demiştim. Ali Çolak anlatımı Salah Birsel’i çağrıştırsa da daha duru. Salah Bey gibi üslupçuluk yapmıyor, sözcük yarıştırmıyor, yeni sözcükler yaratmıyor. Ama bu tür bilgi ile yüklü denemenin Türkçedeki en büyük ustasının Salah Birsel olduğunu saygıyla hatırlatması takdire şayan. ŞİİR VE CİNAYET Salâh Birsel bana göre çağdaş denemenin iki büyük ustasından biridir. Nermi Uygur denemenin felsefe ile nasıl buluştuğunu örneklerken Salâh Birsel de diliyle, anlatımıyla, denemelerinin içeriğini oluşturan bilgi donanımı ile seçkinleşir. Salâh Birsel edebiyata şiirle başlasa da emeğinin büyük bölümünü denemeye ayırmış. 1937’de ilk şiirinin yayımlanışından 60’lara kadar onu şair kimliği ile görüyoruz. Şiiri ile nasıl bir denemeci olacağının ipuçlarını da veriyor. Döneminin gerçeküstücülükten Garip’e evrilişi içinde kendine has söyleyişi, ironisi, zekâsı ve yergileri ile ayrılıyor. Bir “Salâh Birsel Şiiri”nden söz etmek mümkün oluyor. Dili zorluyor, kırıyor büküyor, sınırlarını araştırıyor. 1950’lerde dergilerde günlüklerini yayımlamaya başlıyor. 1952’de yayımlanan Şiirin İlkeleri ile de denemenin sularına yelken açıyor. Hızlı ve çalışkan bir denemeci. 70’li yıllarda ustalığının zirvesine ulaşıyor. Peş peşe kitaplar yayımlıyor. Salâh Birsel, şiirini kendine has kılan söyleyişini, ince zekâsını, ironisini denemelerine ustalıkla aktarmakla kalmıyor, düzyazının verdiği rahatlıkla günlük konuşma dilinin de sınırlarını zorluyor. Kendine has deyimler, sözcükler yaratı A Ali Çolak yor. Ve tüm bu nitelikleri büyük bir bilgi yumağı ile harman ediyor. Her denemesinden yüzlerce yeni ve değişik bilgi ediniyorsunuz. Salâh Birsel onlarca kitaptan oluşan deneme külliyatını iki ana başlıkta topluyor “Salâh Bey Tarihi” ve “1001 Gece Denemeleri”. “Salâh Bey Tarihi”nde İstanbul’un tarihini ağırlıklı olarak Beyoğlu ve Boğaziçi ekseninde sanat ve edebiyat ağırlıklı bilgilerle anlatıyor. 1001 Gece Denemeleri’nde ise “Denemelerimin kahve söyleşileri gibi daldan dala konmasını ve başladığı yerde değil başlamadığı yerde bitmesini severim” dediği anlatımını Türk ve dünya edebiyatçıları başta olmak üzere binlerce kitaba göndermeyle örüyor ve bu arada kendine has anlatımını da ihmal etmiyor. Salâh Birsel’i unutulmak tozlarının arasından çıkartıp biz okurlarına hatırlatan Sel Yayınları büyük ustanın külliyatını yayımlamaya “Salâh Bey Tarihi” ile başlamıştı. Şimdi bu ciltlere “1001 Gece Denemeleri” de ekleniyor. “1001 Gece Denemeleri”nin yeni kitabı Şiir ve Cinayet (2012, Sel Yay.). Şiir ve Cinayet’in ilk baskısı 1985’te çıkmış. Salâh Birsel’in ustalık döneminin bir örneği de diyebiliriz bu 160 sayfalık kitaba. Salâh Birsel denemelerinde kendine has tüm özelliklerini sergiliyor. Adeta bir beyin fırtınası estiriyor, Türk ve dünya edebiyatında değinmediği konu, yazar bırakmıyor. Tek bir denemede, yazarlıkta doğallığın gerekliliğinden başlayıp romana kahramanlarına kadar uzanırken yazmak ve yazarlıkla ilgili onlarca konuya değinip onlarca yazar hakkında ilginç bilgiler verip, yargılar getiriyor. Onunla ilk kez karşılaşacaklar için iyi bir başlangıç. Tekrar buluşmak isteyenler için de iyi bir vesile. Şiir ve Cinayet’deki denemeleri okurken Salah Bey’in “Benzersiz bir denemeci ve üslupçu” olduğunu bir kez daha kavrıyoruz. Muzaffer Buyrukçu, “Salâh Birsel, denemelerinde yetkinliğe ermiş bir düşünce mekanizmasının ayrıntılı bir biçimde nasıl çalışabileceğini gösterir. Bu çalışmada sınır, bir yerde saplanıp kalma yoktur. Tam tersi sınırsızlık, alabildiğine bir arayış, alabildiğine gizliliklere ustaca sokuluş vardır. Oradan oraya sıçraması, gülerken somurtması bu düzenin gereğidir. Bütün nesneler, bütün sorunlar, bütün konular birbiriyle ilişkilidir ve her şey birbirinin içindedir” demiş. Salâh Birsel’in denemelerini okuduğunuzda Buyrukçu’nun bu yargılarında ne kadar haklı olduğunu göreceksiniz. ? 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1195
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle