23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA nur Bilge Kula yeni çalışmasında, insanın insancıllaşmasına ve dünyanın yaşanır olmasına en belirleyici katkıyı yapanın estetik, dolayısıyla da edebiyat olmasından yola çıkarak, estetik ve edebiyatı, insanın gizil güç olarak içinde taşıdığı yıkım eğilimini denetlemesi ve etkisizleştirmesinin güvencesi olarak irdeliyor. Kula çalışmasında, estetik ve edebiyat kuramının kalıcı temellerini atan Immanuel Kant ve onu izleyen ve geliştiren Friedrich Schiller’i inceliyor önce. Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in estetik felsefesini söz konusu sağlam temeller üzerine nasıl kurduğunu açımlıyor ve Martin Heidegger’in, anılan filozofların estetik kuramlarını daha belirgin bir şekilde idealist felsefe geleneği doğrultusunda nasıl özgüleştirmeye çalıştığını inceliyor. Kula’yla Türkiye’de estetik ve edebiyatın kuram birikimine, öncelikle de terminoloji alanındaki boşluğun doldurulmasına katkı yapmak, koşutunda da estetik ve yazınkuramsal düşünüyü özendirmek amacıyla hazırladığı “Kant, Schiller, HeideggerEstetik ve Edebiyat” adlı kitabını konuştuk. Feridun Andaç bir edebiyat insanı. Edebiyatın birçok alanında ürün veriyor. Toplumumuzun çağdaşlaşma serüvenine bu eksenden bakarak ortaya koyduğu çalışmalarına bir yenisini ekledi: “Türkiye’yi Düşünmek”. Türkiye üzerine yazdığı denemelerinde çağının ruhunu kavrayan bir yazın insanının bakışını gözlüyoruz. Andaç ile bu kitabı çerçevesinde söyleştik. “Beyaz Camın Yerlileri Dokunaklı ÖykülerDokunulmaz Gerçeklikler” adlı kitapta, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümün’nden bir grup akademisyenin yazıları yer alıyor. Çalışmanın editörlüğünü Sevgi Can Yağcı Aksel üstlenmiş. Kitap, farklı çalışma perspektiflerini bir araya getirerek popüler yerli dizileri tartışıyor. Yerli edebiyattan ve sinemadan, yoğun olarak da Yeşilçam’dan beslenen dizilerin, dokunaklı öykülerini anlamaya ve kurmaca dünyaları içindeki gerçekliklerine dokunmaya girişiyor. Bol kitaplı günler... Atiq Rahimi’den ‘Kahrolsun Dostoyevski’ O Dostosyevski’nin hayaleti Atiq Rahimi, tıpkı Sabır Taşı’nda olduğu gibi Kahrolsun Dostoyevski’de de topraklarında; Afganistan’da geziniyor. İyilik ve kötülük, suç ve ceza gibi kavramları sorgulayan Rahimi, aklın yitip gittiği coğrafyadan insan hikâyeleri sunuyor. ? Ali BULUNMAZ “Sen olmasan dünya boşalmayacak, sadece senden boşalacak. Hepsi bu.” “Adalet! Ama hangi adalet? Ben kimim de birinin yaşamasına veya ölmesine karar verebiliyorum? Öldürmek suçtur, insanoğlunun işleyebileceği en ağır suç.” (Kitaptan) ünümüzde Afganistan’ı bir suç üretim ve şiddet merkezi haline getiren mekanizma yüzünden ülkenin artık unutulmaya yüz tutmuş kültürünü, geçmişini ve arada kalmış coğrafyanın verimliliklerini anlatmak da uzun zaman önce orayı terk edenlere düşüyor. Atiq Rahimi bu anlamda ülkesine sadık kalan bir yazar. Doğduğu topraklardan beslenip epey zamandır yaşadığı kültür ortamıyla bunu harmanlayıp okura seslenenlerden. Kendisi savaşı, çatışmayı, kötülüğü, yoksunluğu ve göçü bilenlerden, çünkü 1984’te AfganistanSSCB sana rağmen, hâlâ ona, o paraya ihtiyacın olduğuna kendini ikna edemiyorsun. Elli bin Afganinin yanı başında. Bununla anneni, kardeşini, nişanlını kurtarabilirsin. Aileni açlıktan ölmeye terk etmek senin kibrini, bilgeliğini lekelemiyor mu? (Razmodin).” Resul’ün ruh hali, etrafında olup bitenleri yorumlayışını da etkiliyor. Cinayetin “haklılığı” veya “haksızlığı”, suç ve cezanın birbirine karışması, yaşadığı gerilimlerden ikisi sadece. Birini uykusunda öldürme, hedefi şaşmış bir kurşunla ya da baltayla yere serme, mahkum veya infaz edilecek kimsenin bulunmayacağı düşüncesi, suç ve cezayı da anlamsızlaştırıyor. Peki, ya intihar? O da değersiz bu ortamda: “İntihar edebilmek için öncelikle yaşama, onun değerine inanmak lazım. Bugün, burada, bu ülkede yaşamın hiçbir değeri yok, dolayısıyla intiharın da.” KÜÇÜK BİR SİNEK Öldürmenin en kolay ve önemsiz eyleme dönüştüğü bir yerde vicdandan söz etmek mümkün mü? Resul bunun farkında, öldürdüğü ve nişanlısının intikamını aldığını sandığı o pezevenge gün be gün daha da büyüyen bir öfkesi var. Öte taraftan da kendi cürümünün kurbanı olma durumu. Bu ikisi Resul’ü yiyip bitiren bir duyguya dönüşüyor. Kabullendiği hatta itiraf ettiği suçunun kimseyi şaşırtmaması onu enikonu çileden çıkarıyor. Dostoyevski’nin hayaleti de cabası: “Dostoyevski eylemimi tamamlamama engel oldu. Tam baltayı yaşlı kadının kafasına indirmek için kaldırmıştım ki aklıma Suç ve Ceza’nın hikâyesi düştü. Beni yıldırım gibi çarptı. Dostoyevski, evet, o! Bana Raskolnikov’un kaderini izlemeyi, pişmanlıklarıma meze olmayı, suçluluk duygumun çukurunda kararmayı ve sonunda zindanlara düşmeyi savundu.” Cinayetin cinayet, davanın dava ve hapisliğin hapislik olamadığı bir yerde değerli ne bulunabilir ki? İnsanın, ortalıkta vızıldayıp kulakları çınlatan ve bilinçsizce uçan bir sinekten ne farkı kalır? Resul’ün aklını kurcalayan çıldırtıcı düşünceler bunlar. Elinde suçlayabileceği bir tek şey var, o da Dostoyevski; doğru ya da yanlış, önemli mi?.. ? alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr http://bulunmazali81.blogspot.com Kahrolsun Dostoyevski/ Atiq Rahimi/ Çeviren: Ebru Erbaş/Can Yayınları/ 222 s. G vaşı sırasında Fransa’ya yollanmış. Ama ülkesinden hiç kopmamış. Bu bağlılığın en son ürünü Kahrolsun Dostoyevski. RASKOLNİKOV VE RESUL Rahimi’nin romanı, cinayet ve suç çözümlemeleriyle ilerlerken iç sorgulamalar ve hesaplaşmalarla derinleşiyor. Bir tür bulantı yaratan, hem çekici hem de çekilmez acılar veren cinayetin deyim yerindeyse önü ve arkasıyla anatomisini yapıyor. Romanın kahramanı Resul’e “İhanet suçtan beterdir” diye düşündüren akıllara zarar bir ruh hali. Suç ve Ceza’daki Raskolnikov’un yolundan gitmekle gitmemek arasındaki derin çelişki, Resul’ün sürekli kaçma dürtüsünü harekete geçirirken bitmek tükenmek bilmez sorgulamalar da zihnini meşgul ediyor: Kafasındaki adaleti sağlamak için öldürmek mi yoksa durmadan kaçmak mı? Savaş ve çatışmaların ortasında hangi adaletten bahsedilebilir? Rahimi, Resul’ün çevresindekilerle (özellikle ailesi ve kuzeni Razmodin’le) ilişkisini çözümlerken hayli başarılı. Hareketin bir an bile sonlanmadığı bu satırlarda, savaşın hüküm sürdüğü bir coğrafyada ne kadar yakın olursa olsun, insanlar arasındaki gerilimin ilişkilere nasıl kolayca sızabildiğini göstermiş yazar. Yeri gelmişken Resul’le Razmodin arasında geçen kısa ve derin tartışmaya kulak kabartalım: “Herkes bilsin, kibri gurura yeğliyorum. Gururlanmak ‘bir şeyle’ gururlanmak, o şeye bağlı olmak demektir. Halbuki kibir derindir, içeridedir, kişiseldir, bağımsızdır, toplumsal bir referansı yoktur. Gurur onur bahşeder, kibir ise bilgelik (Resul). Yine kulağa hoş gelen hoş gelen bir sürü laf. Tüm yaşadıklarına ve yaşamakta oldukları TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr Atiq Rahimi, Kahrolsun Dostoyevski‘de doğduğu ve uzun zaman önce terk ettiği ükesi Afganistan topraklarında geziniyor, bir bakıma Suç ve Ceza‘nın Afgancasını anlatıyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1170 19 TEMMUZ 2012 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle