Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
p gitor. da ya di taklarda m varcesiyle ün ise den yay şimdi e de mtabınvarıldı. denlekaldı kültüik zadurr aslın mesini de sağlayabileceği gibi zenginleştirecektir de…Çevrilmeyi beklemek yerine gitmeyi seçmek gerek önce…Bunu başaran yazarlarımızın olduğunu düşünüyorum. 2004’te yazdığınız ‘Avrupalı Olmak’ yazınızda bugünle karşılaştırdığımızda doğru tespitler yaptığınızı görüyoruz. Hâlâ aynı düşüncede misiniz? Türkiye’nin bugün geldiği noktada on sene sonrasını nasıl görüyorsunuz? MACERANIN SONU Yazmak biraz da öngörmek demektir. Yoksa yazının ne anlamı olabilir ki? Türkiye’nin yaşadığı bu coğrafyada Avrupalı olmaktan başka bir yolu yoktur. Bir Ortadoğu ülkesi değildir Türkiye, hiçbir zaman da olmayacaktır. Müslüman bir ülke olması Türkiye’yi Ortadoğulu kılmaz. Unutmayalım ki, Anadolu’nun barındırdığı uygarlıklar, bugün üzerinde yaşayan diller/inançlar/kültürler öyle tek bir algıya indirgenemez. Avrupalılık düşüncesinin kaynağıdır Anadolu uygarlıklarından taşınanlar…Ama şunu da görmezden gelemeyiz artık, “yeni dünya düzeni” biçimlenirken Türkiye’ye de yeni bir rol biçildi. Gelinen noktadaki siyasi yapılanması, uluslararası alanda Türkiye’yi başka bir yöne çekme, bir tür “eksen kayması” denilen noktaya yöneltme durumunda. Dahası bu misyona göre iç politika nicedir biçimlendiriliyor. Bu da şunu gösteriyor, Ortadoğu’nun haritası değişecek. Tunus’ta başlatılan ateşleme Suriye ile dinecek gibi değil. Batı’nın elinde oyuncak olma durumuna hazırlatılan Türkiye’yi “şahin” kılma çabası tehlike yaratabilecek gibi. Siyasetin öngörülerle değil akılcılıkla yürütülmesi gerektiğini savunan bir geleneğimiz yok ne yazık ki. Makyavelist bir anlayışın kuşatmasında akıl tutulması yaşadığımız gerçek. İşte böylesi bir seyir o ateşin parçasına dönüştürebilir Türkiye’yi. Avrupa macerasının da sonu olur bu… Mohammed Arkoun ‘Laiklik, hem Türkiye’de hem de bütün diğer Müslüman ülkelerde, gerekli uzun entelektüel ve kültürel hazırlık olmadan ve özellikle, modern ve eleştirel değerlerin taşıyıcısı olan bir toplumsal sınıf var olmadan devreye sokulmuştur’ demiş ve siz kitabınızın 55. sayfasında bunu belirtmişsiniz. Doğrudan bu alıntıyla bağlantılı olmasa da, aklıma şu soru geliyor: Size göre Hıristiyan veya Yahudi toplumlar laik mi? Bunu evetlemek mümkün değil! Bir toplumu teokratik kılan unsurlar giderek sorgulanmaya, hatta ortadan kalkmaya yüz tutmuşken; ulusdevlet modeli bile bu eksende sorgulanırken dine dayalı sistemlerin ilerlemenin önündeki engel olma fikri daha revaçta sanırım. Şiddetin beslendiği, terörün kendine iklim yarattığı yerler neden hep yoksul ülkeler, neden dini yönetimsel açıdan egemen kılmaya çalışan ülkeler… İnsanları inançlarından dolayı sorgulayamazsınız, hatta ayrımcılık da yapamazsınız onlara. Avrupa’nın göbeğinde BosnaHersek’te yapılanlar yeni bir din savaşı adına yapılmadı; din burada bahane kılındı. Yeni Dünya Düzeni biçimlemesi gerektiği coğ ? re çıkması onun kabuk değiştir dünya ötede atta maya z, çok ayışınuz. k da şüncebilmengel ü ne ğiniz ıyeni K sonrak, var sal göre rafyalarda bu türden çatışmaları her zaman körüklemiştir. Ortadoğu’nun dinmeyen sızısı da bundandır, Kafkasya’nın av sahasına dönüşmesi de… Sözünü ettiğiniz konumdaki ülkelerin Türkiye’nin yeni Cumhuriyet’le kendini inşa sürecini tamamlatmama istemi de bu yüzdendir bence. Biraz önce imlediğim üzre, şu günlerde dayatılarak yasalaştırılan eğitim modelinin bir tür rövanş havasına büründürülmesi bunun bir göstergesi. Evet, laiklikdin çatışması kuruluş halindeki bütün çağdaş toplumlarda hep varlığını göstermiştir. Bunu yasalarda göstermek başka şeydir, hayata yansıtmak/uygulamak başka. Toplumsal hayatı din üzerinden tanımlayıp biçimlendirmeye, hatta dayatmalara kalkarsanız tepki alırsınız. Yenilenme/yeniden yapılanma düşüncesi çağdaş normları içermekle birlikte toplumların modernizasyonunun da bir sonucudur. Teknolojik devrim, iletişim devrimi… önü alınamaz bir hız çağında din/inanç bireyin sorunu. Ötesinde devletin uğraşacağı o kadar önemli şeyler var ki; dini “tanzim etmek” düşüncesinden vazgeçilerek, bireyin eğitimine yaşantısının iyileştirilmesine yönelmeli. Yani bir bakıma “sosyal devlet” düşüncesi daha vazgeçilmez gibi geliyor bana. Bunu başaramazsanız, sizin yerinizi inançlar/cemaatler/tarikatlar alır ve toplumsal hayatı din üzerinden biçimlendirmeye başlarlar… Eğer “sosyal refah” denen şeyi sağlayabilirse toplumlar inanç özgürlüğünden korkmamalıdırlar. Ama bunu başaramazsanız kaos çıkar. Çatışma, şiddet, dayatma egemen olur. Bu bütün inançlar için geçerli bence. “ROL MODEL...” Sizce önce kendimizi düşünerek Türkiye’yi düşünmüş olur muyuz? Çünkü başta kendimizi, ailemizi eğitmekle başlayarak aslında toplumu eğitmiyor muyuz? Kendi olmak yolculuğu elbette ki ilkin ailede başlar. Geçenlerde Hayat Ağacı filmini izlerken de bunu düşündüm bir kez daha. Taşıyandır aile, ama biçimleyendir de aynı zamanda. Buna hazırlayıcı figür de diyebiliriz. “Rol model” dediğimiz şey giderek toplumumuzda değişkenlik gösteriyor. Sanırım, sinemanın giderek bize hatırlattığı bir şey var: Kendinize dönün. Geçmişte bunu edebiyat yapıyordu, “iyi edebiyat” hayatımızdan silinip çıkalı beri bu arayışımız sanki başka mecralarda geziniyor. Prototipleşen, birbirine benzeşen bir toplum olmaya yöneldik; hayat tarzımızdan konuşma biçimimize değin yansıyan bir olgu bu. Yabancılaşmanın adresi ise belli: Küreselleşme. İnsanın yolculuğu hem içte hem de dışta sürdüğüne göre…Onun uğraklarıdır her zaman biçimleyici olan. Nereye yakınsanız oradan alırsınız renginizi soluğunuzu…seçtiğiniz yaşama biçimi/ortamı, hatta insan ilişkileridir size taşınanları belirleyen…sizin imlediğiniz “düşünme” aurasını yaratan bütün bunlardır, kanımca. Bunu da bir aşılanma/aşılama olarak almak gerek… ? Türkiye’yi Düşünmek/ Feridun Andaç, 2012, Bilgi Yayınevi, 288 s. 19 TEMMUZ 2012 ? SAYFA 11 ek çok taşışıyanmin debiya. Buaçtıkvar ol uğu Faik, layıcı iç, BilEdgü, a dilı çok klı debiuk ro/öykü ait Fağuz nsal ran inin geleiraz eyebinımak, z bu e ? 1170 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1170