23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metin Demirtaş’tan ‘Sarı Defterim’ MilMesümündeleye andela önemnün ilk başbasağlığı buna enim mızın mak yanağıa duyhırs, mdüm. şında şamın mala Yaşam Öyküsü Torosların eteklerindeki sevince doğdum Annem dastar işlerdi Babam taş Ben demirle yoğruldum Kendimi bildim bileli Şiir işlerim Metin Demirtaş kadar dime Elbetzlerin ığı dööteki rdı. O sette, . Bu MusDenizdevam yılda Bugün zlukla n TürAli Elz aklı r ola ? İbram ERDEM aşamımızı kuran öğeleri içsel gücümüzle besler, geliştirir, yürütürüz. Yaşama başlarken yazılı, sözlü kararnameler ne yapıp ne yapmayacağımızı belirleyemez. Bu nedenle, özellikle güzel sanatlar doğuştan gelir. İnsanın doğasında bunlar hazırdır. Ama sonuçta biz seçeriz. Milyonarca insan şair, ressam, müzisyen olmayı düşünür. Kişi seçtiğinin gereklerini yerine getirirse şair, ressam, müzisyen olur. Kuşkusuz bunda yaşanan doğal ortam, toplumsal etkileşim ve kişinin damıtma ve sentez yapma gücü etkilidir. Bu oluşumu Metin Demirtaş; kendisinin ve yaşadığı insanların tanıklığıyla anlatıyor bize “Sarı Defterim” adlı kitabında. Y bay/ Onun şiirindeki duruluğun kaynağı buradan geliyor: “1952 yılında tatil döneminde köyüme vardığımda Halk Evi Kitaplığı’ndaki kitapların alana yığılmış olduğunu gördüm. O canım kitaplar toz, toprak içinde. Yığından iki kitap aşırdım. Biri “Ateş Kuşu” adlı bir masal kitabı, diğeri büyük boyut, saman kâğıda basılı “Halk Şiir Antolojisi” (Hazırlayan: Sadettin Nüzhet Ergun. 1938 İstanbul Devlet Basımevi) Kaygusuz Abdal’ın köyü ile köyümün yakın olduğunu o antolojiden öğrendim.” (s.142) Kitaptaki anılarla, söyleşilerle adını andığı sayısız kitaplar, yazarlar, şairler ve belleğinden okuduğunu belirttiği şiirlerle “şiir gerçeğini” yutmuş bir şair gerçeği sarıyor bizi. Sarı Defterim’deki anıların, yazıların kronolojik bir sıra izlemesi okurun yol Metin Demirtaş ..’ Bir özyaşamöyküsü Metin Demirtaş’ın Sarı Defterim adlı kitabı onu ve onun gözüyle Türk yazın coğrafyasını solumak için okunmalı. Şair Metin Demirtaş şiiri seçmiş insanlardan biridir. Bu konuyla ilgili soruyu; “Eğilimim ve yeteneğim şiireydi, demek.” (s.281) diye yanıtlar Sarı Defterim’de. Sarı Defterim’de ilkin Metin Demirtaş var. Sonra Türkiye ve bu ülkenin yaratıcı insanları. Şair bu insanlarla sevgi, saygı dolu ilişkiler kurmuş. Bu kitap bize Türk aydınıyla, devrimcisiyle biriktirilmiş sıcacık anılar deryası sunuyor. Her anının, öykünün sonunda bizi şiire götürüyor. Metin Demirtaş, yaşadıklarıyla, anlattıklarıyla hep “Şair nasıl olunur?” sorunun yanıtını veriyor. Biz, Metin Demirtaş şiirinin oluşumunu izlerken birden bire anlıyoruz, şiir serüvenin bitimsiz bir uğraş olduğunu. Her insanın mutlu olduğu, kendisini bulduğu bir doğa parçası vardır. Bu kişiliğin oluşumunu destekleyen en gerekli besindir. Metin Demirtaş da Batı Torosların eteklerinde doğmuş, çocukluğunu geçirmiş biri olarak dağlarla bütünleşecektir: “Evimin balkonu Akdağ’a bakıyor. Dağın doruğunda Karkaldı denen çukurda bir mendil büyüklüğünde kar ışıyor.”(s.88) Yine bu dağ ve bir parça kara yeni ve daha sıcak bir benzetme (Keşke buraya ait benzetmeleri çoğaltsa ya da bundan sonra yenilerini eklese.): “Karşımda Batı Torosların en yüksek tepesi Kızlarsivrisi (3070 m) Fethiye yönünde Akdağ ve dağın zirvesinde, Karkaldı denilen çukurda bir yorgan büyüklüğünde kar bağrından çıkıp aşağı doğru yer yer çavlanlar yaparak dökülen Uçarsu…” (s.147) CHE şiiri nedeniyle kendisi de bu gerçeğe değiniyor. Doğa ve çevrenin etkisinin yanı sıra en önemli yol gösterici kitaptır. Bu aydınlık savaşına girilmedikçe kişi ne insan olabilir ne şair, öykücü, ressam, müzisyen… Metin Demirtaş’ın şansı Toros eteklerinden devşirdiği sevinç değil sadece; kitap aşkı ve halk ozanlarıyla komşu oluşu. culuğunu daha verimli ve öğretici kılıyor. Kitabın canlılığı ve kalıcılığı yine Metin Demirtaş’ın sadakati, anıları koruyuşu ve saklaması, resimleri, fotoğrafları, kitapları korumasından geliyor. Sarı Defterim bu özverili birikimin sonunda oluşuyor. Bir başka önemli yan daha var: “Şiir” diyerek yola çıkan şairin edebiyatımızın ustalarıyla yazışması ve ilişkiler kurmasıdır. Çoğunu Antalya’da ağırlıyor. Öncülük yapıyor ve geceler, imza günleri düzenliyor. Kitap bu yanıyla da özgünleşiyor. Bir anlamda Türk edebiyatı resmi geçidine dönüşüyor: Rıfat Ilgaz’dan Aziz Nesine, Cahit Kulebi’den Enver Gökçe’ye, Ataol Behramoğlu’dan Metin Altınok’a, Ahmet Say’ dan, Fazıl Say’dan, Mustafa Balbay’a, Yılmaz Güney’den Köy Enstitülülerin bilincini ışıtanlara kadar uzayıp giden bir yıldızlar geçidi. Kitabı süsleyen, canlandırıp güzelleştiren şiirlerin ötesinde kimi düz yazılar da birer şiir tadı veriyor bize. “Hayat kokuyordu çünkü.”, “Benim başımda demirden bir şapka ve ‘ayağımda çiçekten pranga’ var.”, “Az önce bir bulut döküp geçti türküsünü.” Kitap bu şiirsel anlatımla bir müzik ziyafeti gibi akıp gidiyor. Şair olmanın özünü, sadakati, vefayı, dünya görüşünü, direnci, korumayı, sevmeyi, öğrenmeyi ve yaratmayı Sarı Defterim’in 283 sayfasındaki tüm satırlarda yeniden yeniden görüyor, öğreniyoruz. Böylece Metin Demirtaş’ın kişiliğiyle buluşurken şiiri bizi daha sıcak sarıyor. Metin Demirtaş’ın Sarı Defterim adlı kitabı onu ve onun gözüyle Türk yazın coğrafyasını solumak için okunmaya değer. Sayın Metin Demirtaş ağabey nice Sarı Defterim yazman içten dileğiyle. Bilincine, belleğine ve göz nuruna saygıyla…? Sarı Defterim/ Metin Demirtaş/ E Yayınları/ 284 s. di şair? koça budı ağ r elbet“Ben erde şken, er dek için” Didem Çülçin Erdem ’ı güzel erine diye rtusu işi dee yas? 1170 ? dir”, klasik Didem Gülçin Erdem şiirlerinin bir iç dökümü. Orada aşk da var, ayrılık da, hüzün de: “Biri kaç harften oyulur der eliniz bir başka elde/ saymadım derim en fazla beş olmalı sondan hiç” (s. 46). O şiirler, hayat karşısında itirazı olan bir yüreğin evvela kendisiyle olan amansız mücadelesini ele verir: “Ben seni geçecek sandım/ durunca dedim birazdan gidecek/ öyle bir boşluktan olduğumdan/ soramadım kimseye hikmet nerede/ ama sen o şeye inanıyordun ben yüzüne/ sen zalimler demiyordun ama susuyordun/ beni nasıl diyorsun öyle merak ediyordum/ birini söylerken duymuştum seni/ karıştıracak sakal bulamıyordun ki/ yine gam yükünün kervanı geldi” (s. 62). O yalnızlık çığlığı hiçbir şekilde bastırılamaz şairin; itirazını yüksek sesle, gürültülü şekilde değil, kalbini kanırtarak dile getirir: “Ben uzun uzun unutacağım buralarda kalmak gibi/ uykunuza yürüyeceğim ağaçların arasından/ oradan geçeceğim, en çok geldiğimden/ yine kuruyacak vişne şurubu tezgâhta/ böyle zamanlarda hep uzun denir yola/ bilseniz/ nasıl alışırdınız o omuzlara” (s. 60). Dizelerdeki etki dozajını giderek arCUMHURİYET KİTAP SAYI 1170 tırır şair. Artık bir karşılıklı hesaplaşma vardır her kelimenin günahında: “Duracak ne var oysa işte hep bakan yanları yüzünün/ önünden geçilecek kapılar ama yalnız geçilecek” (s. 55). Yetinmez o kadarla. Okuru biraz daha çağırır cehennemine: “Bunlar olsun için çiçeksiz masada rakı da içtim/ tuttum öyle bir ırmağın önünde durdum/ sen kaç kez geç diye ama durdum” (s. 49). “Yenidünya” şiiri, Erdem’in hayat felsefesini iyiden iyiye öne koyduğu dizelerden oluşur. Orada, bir şairin major ama detone olmayan feryadı gizlidir: “Biri yeni derken çoğaltmaya korkan adamlar tanırım/ onlar dediler öyle köşelerde bekleme sözün sana gelmesini/ biri masayı devirelim dedi üstümüze işte eşyanın za feri/ ben o masalarda size hep açan kayısı çiçeği mi/ gördüğümden değil ama tembihlendim orman tarafından/ dedim: senin bu ellerinin başı neresiyse oraya gitmeli/ kalktılar masadan yeni bir dünyaya yeteceğimizden emindim/ hiçbir şeyden değilsem de kabuğun sonrasından” (s. 65). Dizeler artık tesadüflerin zincirleme iç dökümü değil, ilmik ilmik dokunan hüzün yumağıdır: “Yeni bir şeyler gibi davransanız bana ve rüzgâra/ vadinin alışmasındaki ‘f’ sesi gibi değil/ kuşları bilmek belki hiç değilse göktekileri/ toprak çoğalsın diye yerde bulmak kendini/ ağzının büyümesini beklemek iğdeler için değil/ sanki yeni deyince koklayacaksınız beni” (s. 66). Kitap, “Sizi Büyüdüm” şiiriyle tamamlanır. Şair, sadece kendisi için değil, bir uzun hikâyenin dramı için de söz ister hayattan: “Beni kendinize saplayın/ hançerliğimden ve hayır gitmemliğimden değil/ içinizde duracak kadar büyüdüm” (s. 70). Olmayanım İçinizde, bütün değerleri aşınan ve giderek ıssızlaşan hayatı bir ucundan tutma sevdası ya da denize ve dağa düşmüş bir yalnızlığın imdat çığlığı. Dizelerin kişiselliği, denk düştükleri zaman dilimindeki ayrıcalıkları, şairin tekil öne çıkışı, o çığlığı bütünleyen birer sert adım. Eminim, şiirlerdeki estetik boyut, o adımları ince bir patikadan kocaman bir yola taşıyacaktır. ? Olmayanım İçinizde/ Didem Gülçin Erdem/ Everest Yayınları/ 72 s. 19 TEMMUZ 2012 ? SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle