Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O Düzeltmeler onathan Franzen aile içi ilişkileri üzerine yazdığı romanlarla tanınmış bir yazar. 2001’de ABD’de yayımlandığında büyük ilgi gören, birçok ödül kazanan ve Franzen’in Dünya çapında tanınmasını sağlayan Düzeltmeler’de de gerçekçi bir bakış açısıyla bir aile öyküsü anlatılıyor. Anne, baba ve iki erkek, bir kız çocuktan oluşan orta sınıftan bir aile. Çocuklar büyümüş, iş güç sahibi olup ülkenin çeşitli kentlerinde kendi hayatlarını kurmuştur. Baba Alfred Lambert başarılı bir mühendis olarak bir demiryolları şirketinde önemli görevlerde bulunduktan sonra emekli olmuştur. Elli yıla varan bir evlilik ve emekten sonra anne Enid Lambert’in tek arzusu ele güne ideal bir aile olduklarını, mükemmel çocuklar yetiştirdiğini göstermektir. Büyük oğul Garry Lambert, bir bankada üst düzey yöneticidir. Karısı güzelliği ve zenginliği ile göz kamaştırmaktadır. Üç çocukları vardır. İkinci çocuk Chip üniversitedeki görevinden ayrılmış New York’a yerleşmiş önemli bir gazetede serbest gazetecilik yaparak geçinmektedir. Kardeşlerin en küçüğü Denise üniversite eğitimini yarım bırakıp restoranlarda çalışmaya başlamış ünlü bir aşçı olmuştur. Jonathan Franzen, her bölümde tek tek aile bireylerini ele alarak Enid Lambert’in arkadaşlarınıa sunduğu bu ideal aile görüntüsünün ardında nasıl bir gerçek olduğunu ayrıntılı olarak anlatıyor. Trajedi baba Alfred Lambert’den başlıyor. Alfred Lambert, emekli olduktan sonra günlerini evlerinin bodrum katına yerleştirdiği büyük bir koltukta geçirmeye başlamıştır. Hemen hiçbir şey yapmadan uyuklayarak günü tamamlamaktadır. Enid çocuklara ve çevreye pek yansıtmak istemese de Alfred parkinson hastalığına yakalanmıştır ve hızla bunamaktadır. Tam anlamıyla bakıma muhtaçtır. İlaçlarını düzenli alması, geceleri altının bağlanması gerekmektedir. Enid kendi kalça çıkığına, kocasının hastalığına aldırmadan lüks bir gemi yolculuğuna çıkar. Alfred’in gemiden düşmesi ile noktalanan seyahatte yaşadıkları hem Alfred’in hastalığının boyutlarını hem de karı kocanın ilişkilerinin mahremini öğrenmemiz sağlar. Alfred disiplinli, değerlerine bağlı sert bir koca ve babadır. Enid ona ne kadar sevgi ile yaklaşssa da karısı ile doğru bir bağ kuramamış, sağlıklı bir cinsellik yaşayamamış, sonuçta muhtaç olduğu kadına yabancı biri haline gelmiştir. Enid bu sevgi açığını çocuklarının “başarı”larıSAYFA 12 ? 19 TEMMUZ kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? J nı abartarak ve onalrın üzerine gereğinden fazla düşerek kapatmaya çalışmaktadır. Oysa çocuklar son bir Noel yemeğinde bir araya gelemeyecek kadar kendi sorunlarına gömülmüştür. Garry Lambert, görünüşte işinde başarılıdır ama sürekli stres altında, başarısız olup işsiz kalma endişesi içinde alkolik olmuştur. Evde kontrol tamamen karısındadır ve çocuklarıyla ilişkisi gitgide zayıflamaktadır bu da onu depresyonun eşiğine getirmiştir. Chip, üniversiteden bir öğrencisi ile ilişki kurduğu için atılmıştır. Annesinin sandığı gibi önemli bir gazetede değil sıradan bir yayında yazmakta ve bir yayınevinde düzeltmenlik yaparak geçinmeye çalışmaktadır. Kız kardeşinden aldığı borçlarla yaşamaktadır ve tüm aşk ilişkileri sorunludur. Kendisini terk eden son sevgilisi evli bir kadındır ve iyi para kazanacağı umudu ile kadının politikacıişadamı kocası ile Litvanya’ya gider. Denise de aşk ilişkileri açısından sorunludur. İlk çalıştığı restoranın yaşlı şefi ile çok erken bir evlilik yapmış, onu bir kadın için terk etmiştir. Sevgi eksiğini işindeki hırsı ile kapamış ve ünlü bir aşçı olmuştur. Ama şimdi de hem patronu hem de patronunu karısı ile aşk ilişkisi vardır ve bu nedenle işini kaybedecek, depresyona girecektir. Enid, aslında her şeyin farkındadır ama bunları kendine bile itiraf etmekten korkmaktadır. Şimdi tek arzusu kocası ölmeden aileyi son bir kez Noel’de bir araya getirmektir. Jonathan Franzen, sürükleyici anlatımı ile okuru romana bağlamayı başarıyor. Jonathan Franzen, Lambertler’in yaşadıklarını neredeyse yirminci yüzyılın ikinci yarısına yayıyor ama 90’lı yılların sonuna George W. Bush döneminde sürekli tüketim, borsa karları ve kredilerle gelişen ABD ekonomisinde yaşanan “düzeltme” döneminde anlatıyor. Geleneksel aile yapısı çoktan kırılmış, aile yapısının tüm ahlaki değerleri “eski moda” olmuştur. Ekonomik düzeltme tüm değerleri onarılmaz şekilde tahrip edecektir. Düzeltmeler (2. Baskı, Haziran 2012, çev. Füsun Doruker, Sel yay.) , oldukça gerçekçi bir roman. Bol diyalogla gelişiyor. Kitabı kalınlaştırmak için yazıldığını düşündüren bölümleri de var. Franzen kahramanlarını en küçük ayrıntılara kadar anlatıyor, zaman zaman ana öyküden kopmaktan çekinmiyor ama sürükleyici anlatımı ile okuru romana bağlamayı başarıyor ve hızlı bir sonla romanı bitiriyor. LİZBON’A GECE TRENİ İsviçre’nin Bern kentinde son derece steril, düzenli ve yalnız bir hayat yaşayan bir adam. Lisede antik diller öğretmenliği yapan Latince, Yunanca ve Kutsal kitaplar uzmanı Raimund Gregorius’un hayatını rastlantısal bir karşılaşma değiştiriyor. 57 yaşındaki ve tüm hayatı evle okul arasında, antik dillerdeki metinleri didikleyerek geçmiş Gregorius, şehir merkezinden çalıştığı liseye yürürken her günkü gibi tam sekize çeyrek kala Kirchenfeld Köprüsü’ne ulaştığında sert rüzgâra ve şiddetli yağmura rağmen köprünün ortasında bir kadına rastlar. Kadın köprüden atlamak üzeredir. Kadını kurtarır ve birlikte Gregorius’un çalıştığı okula giderler. Kadın kime ait olduğunu bilmediği bir telefon numarası ve “Portugues” sözcüğünü geride bırakıp kaybolur. Peter Bieri iyi bir anlatıcı olarak bir hayat felsefesi kitabında anlatıp belki de çok ilgi toplayamayacağı görüşlerini roman yapısı içinde başarıyla aktarıyor. Bu karşılaşma ve o sözcük Gregorius’un hayatında kırılma noktası olur. Tüm düzeni bozulur, dersi yarım bırakıp Portekizli kadınla bir daha karşılaşmak umuduyla sokağa atar kendini. Kadını bulamaz ama bir sahafta Portekizli doktor Amadeu Prado’nun “Sözcüklerin Kuyumcusu” adlı kitabına rastlar. Kitapta Prado’nun, hayat, aşk, yalnızlık, arkadaşlık ve ölümle ilgili notları vardır. Sahafın Portekizce kitaptan çevirdiği paragraftan çok etkilenir ve hakkında hiçbir bilgi olmayan yazar Amadeu Prado’nun izini sürmek ve Portekizli kadınla tekrar karşılaşmak umuduyla Lizbon’a doğru trenle yola çıkar. Hayatında ilk kez gittiği, dilini bilmediği, kimseyi tanımadığı bu ülkede Amadeu Prado’nun izini sürerken çok farklı bir dünyaya girer. Prado, diktatör Salazar döneminde yaşamıştır. Çok sevilen bir doktorken işkenceci bir polis şefinin hayatını kurtardığı için lanetlenmiş, kendini aklamak için direniş hareketine katılmış, diktatörlüğe karşı savaşmıştır. Gregorius, Prado’nun tanınmış ve saygı duyulan bir yargıçın oğlu olduğunu, diktatör devrilmeden bir yıl önce öldüğünü öğrenir. Prado’nun kitabıysa diktatör devrildikten bir yıl sonra yayımlanmıştır. Gregorius, kitabı yayımlatan Prado’nun kız kardeşini bulur. Prado’nun hayatını belirleyen kişilerle tanışır ve yavaş yavaş hem Prado’nun hayat öyküsü hem de kitabında yer alan hayat felsefesinin kaynakları nedenleri ortaya çıkmaya başlar. Kitaptaki hayat hakkındaki tüm görüşler yaşanmış olaylardan ya da uzun tartışmalardan çıkartılmış derslerdir. Prado’nun yazdıklarını sözlük yardımı ve bilinmeyen dilleri çözme yeteneği ile çevirip, dostlarından, ailesinden Prado’nun hayat öyküsünü öğrenmeye çalışırken aslında kendini de tanımaya çalışmaktadır Gregorius. Prado’nun ana metnin içinde farklı yazı karakteriyle verilen kitabından parçalar, notları Gregorius’un olduğu kadar biz okurların da hayata, yaşadıklarımıza ve ölüme dair düşünmemizi belki de hesaplaşmamızı gerketiren felsefi nitelikte. Sanıyorum Lizbon’a Gece Treni’ni (2. Baskı, Haziran 2012, çev. İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi yay.) birçok benzerinden ayıran ve çok sevilmesine, birçok dile çevrilip milyonlarca okura ulaşmasına neden olan da Prado’nun notları olarak sunulan bu metin. Pascal Mercier takma adını kullanan İsviçreli felsefeci Peter Bieri iyi bir anlatıcı olarak bir hayat felsefesi kitabında anlatıp belki de çok ilgi toplayamayacağı görüşlerini roman yapısı içinde başarıyla aktarıyor. Kuşkusuz burada romanın ana olayını oluşturan Amadeu Prado’nun yaşamöyküsü, diktatör Salazar döneminde yaşanan acılar ve işkenceler çok önemli bir işleve sahip. İnsan hayatı da, yaşam prensipleri de ve tabii tüm felsefi öngörüler de hayatın gerçekliğinde kanla ve ölümle sınanıyor. Öte yandan Lizbon’a Gece Treni akıcı bir kurgu ile iç içe geçen biri anlatı diğeri felsefi deneme ağırlıklı iki metnin kurduğu denge ile hem okunaklı hem de edebi değeri olan bir eser olarak önem kazanıyor. ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1170 CUMH