19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İzak Babel’in ikinci öyküler toplamı ‘Kızıl Süvariler’ ? Devrim, vaktiyle yapılmıştı; ya sonra? İzak Babel’in Odessa Öyküleri’nden sonra okuyucuyla buluşan ikinci öyküler toplamı Kızıl Süvariler, Rus İç Savaşı’nı kazanan Bolşeviklerin, Ekim Devrimi’ni Polonya üzerinden Almanya’ya yaymak amacıyla Polonya’yı işgal ettikleri sırada Mareşal Semyon Budenni komutasındaki birinci Süvari Alayı’nda görev yapan Babel’in şahit olduğu savaşın şiddetini, dehşetini, yol açtığı yıkımı tüm gerçekliğiyle yansıtıyor. Savaş merkezli kurulsa da kitaptaki öyküler, Kızıl Süvariler aslında tümüyle insanı arama çabasının ürünü olarak öne çıkıyor. ? Eray AK talin Rusyası’nda edebiyat yapma derdine düşen İzak Babel’in geçen yılın ekim ayında yayımlanan öyküler toplamının birinci cildi Odessa Öyküleri, has edebiyat peşinde koşan okurların ilgisini çekmiş, gerektiği kadar olmasa da, bir nebze ilgi uyandırmıştı. Odessa Öyküleri okurla buluştuğunda yayınevi, Babel’in öyküler toplamının ikinci cildi olan Kızıl Süvariler’in de kısa süre içinde karşımıza çıkacağını belirtmiş, Babel’e bu ilk kitabıyla yakınlık duyanları da böylece heyecanlandırmıştı. Aradan geçen altı ay gibi uzun sayılmayacak bir süreden sonra ise beklentiler gerçekleşti ve İzak Babel, yazar sıfatını almasını sağlayan kitabı Kızıl Süvariler’le tekrar okur karşısına çıktı. Tamamı ilk defa 1926’da, bazıları ise 1924 yılında Mayakovski’nin dergisi Left’te yayımlanan Kızıl Süvariler’deki bu öyküleri, İzak Babel’in çok önemli düşmanlar kazanmasına sebep olur. Sonrasında ise malum sona doğru sürüklenmeye başlar yazar. Bu öykülerde Kızıl Ordu’nun yarattığı vahşetin gözler önüne serilmesinden çılgına dönen Mareşal Semyon Budenni, yine kendi komutasındaki birinci Süvari Alayı’nda görev yapan Babel’in idamını istemiş ancak bunu o dönemde, Babel’in dostu ve bir nevi hocası Gorki’nin müdahalesi engellemiş. YAZARIN VE ÖYKÜLERİNİN TARİHİ İçeriğindeki öyküleri kadar yazarla birlikte sürüklenen ilgi çekici bir tarihi var kitabın. Babel’in nasıl bir şevkle Stalin’in yaktığı devrim ateşine kendine kaptırdığı ve yine aynı hızda gerçeklerle yüzleşip yapılmaya çalışılanın başka bir “şey” olduğunu kavramasının yansıması SAYFA 6 ? 31 MAYIS ya bastırılır ya da sansürlenir. Babel de bunların kurbanı olur haliyle… Yazdıkları toplatılır, çalışmaları yok edilir, adı edebiyat ansiklopedilerinden dahi silinir. Yani, tarih tekerrür eder ve kendi devrimi kendi çocuğunu yer; İzak Babel’i. Çünkü o kendisinin de dediği gibi başka işler peşindeydi: “ (…) Lenin’in doğrusunun gizemli eğrisini yakalamaya çalışıyordum.” İNSANI ARAMA ÇABASININ ÜRÜNÜ İzak Babel’in toplu öykülerinin ikinci cildi Kızıl Süvariler iki bölümden oluşuyor: “Kızıl Süvariler” ve “Kızıl Süvariler: Ek Öyküler”. Her iki bölümde de yazarın odaklandığı aynı konular aslında. Bağlam olarak birbirinden uzaklaşmıyor. Öyküler bu bağlamını ise Rus İç Savaşı’nı kazanan Bolşeviklerin, Ekim Devrimi’ni Polonya üzerinden Almanya’ya yaymak amacıyla Polonya’yı işgal ettikleri sırada kitapta bazı öykülerde bir kahraman olarak da karşımıza çıkanMareşal Semyon Budenni komutasındaki birinci Süvari Alayı’nda görev yapan Babel’in şahit olduğu savaşın şiddetini, dehşetini, yol açtığı yıkımı tüm gerçekliğiyle yansıtmasında yakalıyor. Bunun yanı sıra Kızıl Süvariler, yazarın Odessa Öyküleri’nde tuttuğu üsluptan gösterdiği farklılıklar bakımından da son derece ayrıksı bir yerde duruyor. Odessa Öyküleri’nde yazarın tuttuğu dil ve anlattığı öyküler insanın ta kendisiyken Kızıl Süvariler’de Babel insanı arıyor. Savaş merkezli kurulsa da kitaptaki öyküler, Kızıl Süvariler aslında tümüyle insanı arama çabasının ürünü. Babel’in savaşın tüm karanlığına, baskısına ve bunalımına rağmen bundan vazgeçmeyişi, bulduğu en küçük insanlık parçasını dahi öyküsüne kara bir perdenin ardındaki renk şelalesini anlatırcasına bir heyecanla taşıyışı bunu okuruna hissettiren. Tüm o kan rengindeki satırların içinden bu insan renklerinin görünüşü ise umuttan başka bir hissi uyandırmıyor okuyanda. Bir diğer yandan ise savaş tüm kırıcılığıyla devam ediyor burada. Odessa Öyküleri’nde yaşam parçacıklarının arasında dolaşan yazar, Kızıl Süvariler’de ölümün kendi ayağına dolaşmasını üzülerek bekliyor. İnsanlar çok kolay ölüyor yazarın bu öykülerinde, aynı şekilde tasvirleri de sansürsüz, olduğu gibi: “Ölmüş yaşlı adam yanımda sırtüstü yatıyordu. Gırtlağı kesilmiş, yüzü ortadan ikiye bölünmüştü, koyu mavi bir kan sakalının üzerinde bir parça cıva gibi duruyordu. (…) ‘Lehler kesti onu, yalvarıyordu onlara: Kızımın görmemesi için avluya götürün beni, orada karanlıkta öldürün. Ama onlar istedikleri gibi öldürdüler onu… Bu odada öldü babam, beni düşünerek öldü…” Öykülerdeki kahramanlarının seçiminde ise bencil davranmıyor Babel. Savaşın içinde bir şekilde yer almış herkese uzatıyor kollarını. Savaşla yıpranan psikolojileri geniş çaplı ve insan ayırmaksızın göz önüne serebilmek için yapıyor bunu da. Babel’in bu öykülerinde aynı aileden olup ayrı cephelerde savaşmak zorunda kalan baba oğulları, din adamlarının savaşta ne türden aymazlıklara giriştiklerini ya da bir atın savaşın içindeki bir insana nasıl etki edebileceğini görebiliyoruz. Babel’in öykülerde kimliğini gizlemeden bir kahraman olarak, belki sadece bir isim perdesinin ardından, kendi benliğiyle dolaştığını görüyoruz aynı zamanda. “SAVAŞ KARŞITI” DESTAN Yazarın ilk öyküler toplamında oldukça önemli bir yer tutan kadim Yahudi gelenekleri yine başat bezeyici unsurlar arasında yer alıyor burada da ancak bol miktarda kana bulanmış haliyle. Babel’in öykülerini bezediği diğer motifleri de genelde kadim inanışlara ve gerçeklere sırtını dayasa da bu yazarın ironik üslubundan vazgeçtiği anlamını taşımıyor. Babel yine ironisini zihninin en sivri tarafına koyarak kalemini oynatıyor. Kitabın arka kapağına da alınan İlya Ehrenburg’un Kızıl Süvariler için değerlendirmesi, yazarın uzandığı bu gerçeklik boyutunu gösteriyor bize aslında: “Fantezinin gücüyle her şey sarsılmış; hatta fantastik olduğunu söylüyorlar kitabın. Fakat Babel ne gördüyse onu yazmış.” Kızıl Süvariler’in “fantastik” bulunması da ayrı bir ironi meselesi… Öykülerde akan kanın “fantastik” boyutlara ulaşmasından yapılmış olsa gerek bu yorum da! Kızıl Süvariler, her biri ayrı değerde bir öyküler toplamı olarak okunabileceği gibi bütünlüklü ele alındığında bir roman tadında da okunabilir, hatta bir destan. Yaşam ve Yazgı’nın yazarı Vasili Grossman’a göre Anton Çehov’un öyküleri tek bir destan gibi okunabilir. Aynı şeyi Kızıl Süvariler için de rahatlıkla söyleyebiliriz. Savaşın tam göbeğindeki bir yazarın kaleminden, savaş karşıtlığının destanını duyumsayabiliriz Kızıl Süvariler’de. Savaşı Babel’siz okumanın ne kadar yersiz ve hatta imkansız olduğu da gözümüze sokuluyor bu öyküler aslında. Savaşın edebiyatını okumanın nesi, ne kadar anlamlı olabilir ki demeyin sakın! Kızıl Süvariler’de gerçek bir tarih akıyor. Sosyolojinin damarlarının da edebiyattan geçtiğini unutmadan yumulmak gerekir bu öykülere. Babel, “insan”ın ne demek olduğunu tekrar düşündürtüyor! ? [email protected] Kızıl Süvariler – Toplu Öyküler II/ İzak Babel/ Çeviren: Ergin Altay/ Can Yayınları/ 200 s. S bir anlamda Kızıl Süvariler. İlk öyküler toplamının giriş yazısını kaleme alan Cynthia Ozick’in metni, Babel ve kitabının yaşadığı “devrim sürecini” anlamlandırabilmemiz açısından bu noktada önemli bir yerde duruyor: “Sosyal pusulasının kapsamı ve menzili onun köylülerin, askerlerin, rahiplerin, hahamların, çocukların, sanatçıların, aktörlerin, her sınıftan kadının gözünden görmesini sağlıyordu. Fahişelerle, taksi şoförleriyle, jokeylerle arkadaş oldu; meteliksiz olmanın, uçurumun kenarında yaşamanın ve yoldan çıkmanın ne demek olduğunu biliyordu. (…) Ferahlık ve esenlik, iyimserlik ve fırsatlar onu çekiyordu; toplumsal özgürlüğün politik bir biçimde dile getirilen bu hayalî ayartmaları sayesinde Devrim’e kucak açtı. Kucak açmakla kalmadı; ona katıldı. (…) Babel şevkle kendini Bolşevik davasında adadı. 1920’de, sınırın karşı tarafındaki gönülsüz Polonya köylerine komünist kurtuluşu götüren Kızıl Süvariler’le birlikte at süren bir savaş muhabiri olarak, hayal kırıklığına uğradı. ‘Hepsi adalet için savaştığını söylüyor ve hepsi yağma yapıyor,’ diye yazdı güncesine. ‘Katiller, dayanılır gibi değil, alçaklık ve suç… Katliam. Askeri komutan ve ben patika boyunca at sürüp adamlara tutukluları boğazlamamaları için yalvarıyoruz.’ Altı yıl sonra Babel, soğukkanlı bir dille acıma ve kana bulanmış, otoriterliğiyle insanın içine işleyen Kızıl Süvariler’i yayımladı ve anında ünlü oldu.” Aslında Babel’in adeta sevdasına kapıldığı bir devrimin gerçek yüzüne tanıklık etmesiyle yarattığı bu öykülerle ünlü olması hayli ironik. Yine aynı şekilde güven duyduğu insanların sanat ve edebiyata vurduğu pranga da öyle… Çünkü 1924’te Stalin’in başa geçmesiyle yeni yönetimler, eski zorbaları taklit etmeye başlar. Devrim sonrası tüm edebi ve sanatsal heyecan “yeni zorbalarca” 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1163 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle