22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? gilenmiş ne önleme amaçlı herhangi bir davranışta bulunmuştur. “Yazgıcılar” onu tutuklamaya geldiklerinde, neredeyse anlamsız yaşamı son bulacağı için huzura ermiş gibidir (**). EA kitap kurdudur, doğru; ama o kadar. Ne topluma, ne olay örgüsünde göreceğimiz gibi ailesine karşı sorumluluk taşır. Annesine düşkündür ama kadıncağız ölüm döşeğindeyken, acı görmeye dayanamadığı için kaçmış, anneye bakan kız kardeşine ne bakım sırasında, ne ölüm anında ve sonrasında destek olmuştur. Kendisine şefkatle yaklaşan kız arkadaşına ilgisiz ve uzaktır. Onu bu duruma vaktiyle çektiği acılar mı getirmiştir? a le gemkün lke yaolurların arını” rtman Gibi enlerbir ava en komıza yan sebelki sıkıngözetırasınrupları eri kazapta zgıcıabak, kazma terten kisini yiaydın tla? Sülmak, ek! plum ah keyılır, n yazgınlığıeğer, ki n işini nl ? 1163 TOPLUMUN ÇILDIRIŞI... EA bize hemen, Camus’nün Yabancı’sını çağrıştırır (EA’nın annesinin cenazesindeki tutumu da, Yabancı kahramanının benzer durumdaki tavrını yer yer andırmaktadır); Enver Aysever’in baş kişisinden isminin baş harfleriyle söz etmesi ise, Kafka’nın Dava’sını ve Bay K.’sını. İki romanda da, başına gelenlere kayıtsız bir genç adamın toplum tarafından infazı anlatılmaktadır. Camus’nün kahramanı ya da antikahramanı bilincine varamadığı bir suç işlemiş, adam öldürmüştür. Kafka’nınki ürpertici bir masumiyet taşır. Camus bireyin diğerleriyle ne duygudaşlık ne iletişim kurabilme anlamında yabancılaşmasını; Kafka, totaliterleşen toplumun düzen görünümü altında çıldırışını vurgular. Aysever’in antikahramanı, M. Mersault (Yabancı) ve Bay K. (Dava) arasında bir yerlerde durur. EA, her toplumda karşımıza çıkabilecek bir karakterdir. Enver Aysever onu Türkiye’ye ait kılmasını bilmiştir. Enver Aysever, ülkesinin insan panoramasını çok iyi tanıyor ve çok iyi anlatabiliyor. Gibi Sitesi’ndeki güvenlik görevlilerinden tutun da, site yöneticilerine, komşulara kadar herkes güncel yaşamda karşılaştığımız kişilerdir. Komşularımız, iş arkadaşlarımız, hısım akrabamız, alışveriş ettiğimiz insanlar. Zeki olmaktansa kurnaz, küçük çıkarlar peşinde, ürkek, kolay yalan söyleyen, işittiğinin hemen etkisine kapılan, günü kurtarmaya bakan, ilkesiz, yönsüz insanlar. Onursuz… Hiçbiri gerçek anlamda habis değil büyük kötülük de zekâ ve cesaret talep eder zira! ama kötülüğe alet olmaya yatkın. Çok mu acımasız bir tablo çizmiş yazarımız? Biraz öyle. Ama gerçek de çokça böyle! Niye böyle insanlarımız? Önemli bir sebep güvensiz olmaları. Ne benliklerine ne ülkeye güvenleri var. Güvensizliğin olduğu yerde güvenlik çok vurgulanır. Sadece Türkiye’de değil, günümüz dünyasında her gün güven yıkıcı olaylar ve güvenlik vurgularıyla karşılaşmaktayız. Enver Aysever, olay örgüsünü boşuna mı sitenin güvenlik düzenlemesinin çevresine dolamıştır! Yazar, dünyanın haline gönderme yapmaktadır; güvenlik gerekçeleri gözetlemelere, gözetlemeler yeni güvensizliklere yol açmaktadır. Kısır döngüden kurtuluş zor görünüyor. Üstelik, Foucoult’nun namlı panoptikom kuramındaki gibi gözetlendiğini bilen ya da bundan kuşkulanan insanın zapturapt altına girmesi kolaylaşmakta, bireylerin bir örnekleşmesi hızlanmakta, toplum totaliterleşmeye yönelmektedir. Güvensiz insan korku eşiğinde yaşar. Böyle bir hayat, haliyle öze değil şekle itibar eder ve hiçbir yaşantı sahici olamaz. Korkak, bir de hesapçıysa eğer, içinden geldiği gibi davranabilir mi? Enver Aysever, boşuna mı, bir roman kişisine verilecek zihin emeğiyle işlediği mekâna “Gibi Sitesi” adını vermiştir! Metinde imgeselleştirilen mekân ve orada yaşayanlar, edebiyatçının bir ülkeyi simgelemesi için elverişli bir yazınsal ögedir. Nitekim, Gibi Sitesi küçük bir Türkiye modeli oluvermiştir. Kanımca Yazgıcılar romanının en büyük başarısı, simge düzleminde bu denli gerçekçi ve sahici, bu denli, somut çizebildiği Türkiye ortamıyla, soyut bir karabasan atmosferini harmanlayabilmesidir. Yazar bu harmanlamayı büyük ölçüde kullandığı dil ile başarır. Aysever’in dili her zaman işlek ve akıcıdır. Bu yapıtta biraz küfür de kullanmış. Yazınsal metinde küfür kullanılması yeğlediğim bir tarz değil; ama bu metne yakışmış! Değinilen bayağılıklar en iyi küfürle ifade edilebiliyor! Bu gündelik dille el elle giden bir başka dil daha var: İmgesel bir dil bu, şehrin gitgide içine gömüldüğü sisi betimleyen. Her şeyi bulanıklaştıran, hiçbir şeyin açıkça görülmesine imkân tanımayan bu sis, kuşkusuz, Türkiye’nin eskilerin deyimiyle at iziyle it izinin birbirine karıştığı ortamını simgelemekte ve romanın eleştirel boyutunu güçlendirmektedir. ZITLIĞIN YARATTIĞI MERAK Romancının ikinci büyük başarısı, EA ile Camus’nün antikahramanını benzeştirdiğimiz andan itibaren, EA’nın başının derde gireceğini kestirebildiğimiz halde, son sayfaya dek romanı soluk soluğa okutabilmesidir. Aysever, Gibi güvenlikseverleri ile güvenlikzedelerinin ihbarcı ve iftiracı kesilmeleri sürecini polisiye bir entrika gibi anlatmıştır. Oysa ortada entrika filan yoktur. Ortada hiçbir şey yoktur. Sadece bir kurgunun çevresine örülmüş şüphe vardır! Bu şüphe zamanla tutuklamalara ve davalara ulanacaktır. Güvenlikseverler ile güvenlikzedelerin düştükleri durum okura ister istemez ülkemizin saygın bir kurumunun günümüzde yaşadığı dramı çağrıştırmakta, roman düzleminde olup biten, gerçeklikte yaşanana hem benzemekte hem benzememekte ve bu zıtlık merak duygusunu kıskıvrak yakalamaktadır. Romanın bir yandan Türkiye’yi gerçekçilikle yansıtırken, öbür yandan soyut bir karabasan atmosferi yaratabilmesinin bir aşamasını da, “Yazgıcılar” grubunun gerçek yaşamda çağrıştırdığı girişime hem benzemesi hem benzememesi oluşturur. Yazar “Yazgıcılar”ı iyice soyutlamıştır. Gene de “Yazgıcılar” okurun aklına ister istemez Türkiye’de gitgide güçlenen bir siyasi/iktisadi/ dinci örgütlenmeyi getirmektedir. Yazar, “Yazgıcılar”ın hem yeni teknolojileri başarıyla kullanan, hem “adam adama iletişim” yöntemlerinden yararlanan örgütlenme becerisinden ayrıntılarıyla söz eder de, bu grubun gerçek hayattaki benzerine, dünyanın yeni paylaşımında dünya egemenince verilmiş muhtemel role ya da gene dünya egemenince sağlanan maddi ve manevi desteğe, romanında yer vermez. Romanın eleştirel gücü azalmış mıdır? Biraz öyle. Ama, bu sayede roman, Gibi Sitesi’nin ve Türkiye’nin göreli dar çerçevesinden daha geniş bir çağrışımlar düzlemine taşınmış, distopya özellikleri vurgulanmıştır. Yazgıcılıar, çözümlemeci değil, göstermeci bir anlatı; gösterilenlerin sebeplerine dair yorum getirmediği gibi soru da kışkırtmıyor. Gene de çizdiği tence Enver Aysever, ülkesinin insan panoramasını çok iyi tanıyor ve çok iyi anlatabiliyor. re yuvarlanmış kapağını bulmuş, böyle başa böyle tıraş özdeyişleriyle özetlenebilecek toplumsal tablo, kaderine sahip çıkmaya üşenenlerin sonuçta kaderlerini başkalarının eline teslim etmeye yargılı olduklarına dair açık bir ileti ulaştırmakta okura. Yapıtı, modern romana yakınlaştıran eleştirel potansiyel, sanırım bu iletidedir. Öte yandan postmodern tarzda okumalara da açık bir yapıt, Yazgıcılar. Dayandığı metinlerarasılık, anlatıcının ikide birde okuduğumuzun gerçek değil roman olduğunu anımsatması, yazarımızın kendi adının baş harflerini romanın baş kişisine vererek okura kurduğu baş kişi ile yazarı özdeşleştirme tuzağı, Yazgıcılar’ı postmodern edebiyata yaklaştırmakta. Sanırım, romanın amacına doğrudan hizmet eden metinlerarasılık daha ağır basıyor. Yazar, işin en başında Camus ve Kafka’yı çağrıştırarak bir karabasan okuyacağımızın ip uçlarını veriyor. Ayrıca yazar, Türk edebiyatından alıntılarla hem değerli birçok yazarımıza saygı göndermesinde bulunmakta; hem özellikle Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ından seçilmiş paragrafla baş kişi EA’nın yaşama tutunamayan ya da tutunmak istemeyen karakterini vurgulamakta; Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri, Bilge Karasu’nun Gece’si ve Melih Cevdet’in İsa’nın Güncesi’nden alıntılarla ise karabasan atmosferini destekleyerek romanın imgesel yanını güçlendirmektedir. Geniş bir zekânın, edebiyat kültürünün ve düşünce emeğinin ilginç bir ürünüdür, Yazgıcılar. Hem ülkemizin ve dünyanın durumu, hem roman kurgusu açısından üstünde durulacak önemli bir yapıt. ? (*) Yakın tarihli örnekler arasında, aklıma hemen Tahsin Yücel ustanın Gökdelen’i geliyor. (**) Bu bağlamda, Melis E. Yaman’ın, EA hakkındaki “aydın olmanın sorumluluğunu iliklerine kadar taşıyor” (Cumhuriyet Kitap, s. 4, 1 Mart 2012) yargısına katılmak mümkün değildir. Yazgıcılar/ Enver Aysever/ Remzi Kitabevi/ 240 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1163 31 MAYIS 2012 ? SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle