23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ak buusu ilşlarırak bibette arla ğımız a arzı nda ala giyları, arı ve kâh nlar... n ? narlı... Romanda uçuk kaçık bir toz yığını ve kısmi asfaltın hâkimiyetinde bir kutu gibi... Faşizan şartların ha babam olgunlaşadurduğu, uygun ortamı oluşturduğu bakteriyel pota sonra... Kürtlere gıcıklar... Gitsinler istiyorlar... Öfke böyle başlıyor, velhasılı öfke bugünün öfkesi değil… Taşlar taşları, ateş ateşi, öfke öfkeyi izliyor... Ötekici, ayrımcı, aforoz edici fikri sabitliğin körüklediği toplu cinnet, nefret çember çeviriyor, daralarak! Bir otel yangını metaforik olarak da anlatıyor cehennemi, o hale getiren dürtüleri, nefretin eşik sıçramalarını… Doğrusu kitabı kurgularken nesnel bir ses yakalamaya çalıştım. Ancak zaman zaman anlattıklarım karşısında kontrolümü kaybetmiş de olabilirim! Faşizm üzerine elbette düşündüm. Yıllardır düşünüyorum aslında. Hemen hepimizin algılayabileceği husus şu: Faşizm dağda bayırda değildir. İçimizdedir. Anlık reflekslerdedir, ilişkilerdedir, günlük pratiklerdedir, cümlelerdedir, sözcüklerde, o sözcüklerin söyleniş biçimlerindedir. Civan’da bunu biraz anlatmaya çalıştım. Pınarlı’nın önde gelenlerinin eşleri olan kadınları bir konken masasında toplarken amacım o konuşmaların içerisine sinmiş olan şiddeti okurla paylaşmaktı. Günlük bir eğlence anını... Aslında eğlenirken, cümlelerin ve tınıların içerisinde gezinen o hoyratlığı vermek istedim. O “ben bilirim” edasını. Bu edanın hem söyleyen hem söylenilen üzerindeki yıkıcılığını, ilişkilerde yarattığı bulanıklığı, mesafeleri, suniliği… Nefret sonrakilere miras Berfin ile Hilal’in arkadaşlıkları, yakınlıkları değiştirebilir miydi bunu? Umut cümlelerini esirgemiyor roman bu noktada ama... Çok da aydınlanmıyor gökyüzü... Nefret bumerang gibi dönüp dolaşıp atanı vuruyor! Arkadaşlık kitabın temel mesajlarından biri. Umarım bunu didaktik biçimde yapmamışımdır. Dumrul konusunda da bu açıdan umutluyum. Şükredebileceği bir arkadaşının olması. Şükrü’dür bu insan. Bu arkadaşlıkla birlikte Tanrı’nın eli Dumrul’un üzerinden çekilir. Birinci tekil anlatıcıya bırakır yerini. Ama bunu bütünsel zamanlar adına isteyebilir miyiz? Her şeyin paramparça yaşandığı bir mekânda bu mümkün müdür? Bütünlük aranmadığı müddetçe mümkündür diyorum Civan’ın yazarı olarak. Zira bütünlük ve bu bütünlük fikrinden yola çıkarak insana yaftalanan bütün kalıpları sorunlu buluyorum. Şükrü ve Dumrul kaldıkları yerden iki arkadaş olarak devam edebilirler. Nereye gidebilecekleri konusunda ise en ufak bir fikrim yok! “HİLAL’İN İPİ HERKESİN İPİ!” ? narlı... Taşranın zamansızlığı: Pı Müge İplikçi’yi yazar olarak ne zaman insan oluruz sorusu ilgilendiriyor . İp... Nasıl bir metafor satır aralarında... Asan, astıran, asılan... Hilal’in ipi, herkesin ipi aslında... Evet, herkesin ipi. Gölgesiyle gençlerini asmış bir ülkenin ipi o. Dumrul’u annesinden koparan da o ip aslında. Ama dikkatlice bakıldığında bir oyun unsuru da olabilir aynı ip. Üstelik bu oyun esaslı bir oyuna da dönüşebilir. Oyunun kendisine, onun gerçek ritmine. Arkadaşlık duygusunu hissettiğimiz o oyunlara bir geçiş 1163 de olabilir. Sonra Solmaz... Hayat yorgunu... Çatlak, yarık... Yeni bir hayatın peşinde ama nafile... Neler neler gelecek daha başına... Solmaz’ın çilesi, Doğu’nun çilesi... Solmaz çok direndi, kaymamak için olmadı, bırakmadılar, kurtulamadı, kurtaramadı ne kendini ne kimseyi... Solmaz’ın en ağırından erdiği sır, bilgi ne olsa gerek en çok? Solmaz ipin en çok dolandıklarından biri değil mi? Solmaz kendi başına kalabilirse kurtulacak, kurtulur. Önyargısız bir yere çekebilirse yaşamını. Kurtulacağına inanıyorum. Onu otobüsle bilinmeze göndermemin nedeni biraz bu. Kirlenmek... Kirli pek çok kişi var, herkes biraz kirli, temizi ise çok az, çok çok az... Roman kişilerinin mutlaka ama mutlaka karanlık, kasvetli, mühürlü bir yönleri var… Bir edebiyatçı olarak insanları iyiler ya da kötüler diye ayırmam. Yaşarken de ayırmam aslında. Hepimizde geçmişin yükleri var, bu yüklerin yaptırdığı seçimler de. Önemli olan bunların yaşama nasıl yansıdığını görebilmek. Pınarlı’daki hiç kimseyi iyiler ya da kötüler diye gruplandırabileceğimizi sanmıyorum. Asıl dikkat çekmek istediğim husus insanların seçimleri. Seçim yaptığını düşünürken bile kalıplaşmış ve kolay olanı seçiyor olmaları. Asıl hazin olan da bu zaten. Çatlakların içine düşüp orada kalabilirsiniz, kalmayı tercih edersiniz. Ya da o çatlaklardan kurtulup gerçekten yeni bir rota çizersiniz kendinize. Bu mümkün. Buna inanıyorum. Vicdan dile geliyor Azrail aracılığıyla hem de... Ölen vicdanın canını alan Azraillerle bezeli romanın Pınarlısı... Doktoru da var erki de... Envai çeşit Azrailler... Burada asıl yoğunlaşmak istediğim doktor. Doktorun işini vicdanıyla yaptığı konusunda şüphelerim var. Benim kafamı kurcalayan soru aslında şu: Bir işi yaparken bunu salt bir görev duygusuyla mı yapıyoruz yoksa vicdanımızın sesini dinleyerek mi? Bir civan öldü... Bir civan öldü... Ölen cismi civanlar değil sade, asıl ölen civan vicdan, sonra umut dersem neler eklersiniz? Tam da bu derim... ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Civan/ Müge İplikçi/ Can Yayınları/ 228 s. 31 MAYIS 2012 SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1163 ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle