19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA değerlendirmeleriyle ışık tutan usta yazar, eleştirmen, çevirmen, editör ve yayıncı Orhan Koçak, Türkçe modern şiirin estetik ve teorik çerçevesine yakın plan yapan on dokuz makalesini bir araya getiriyor “Kopuk Zincir” adlı kitabında. 19932011 arasında yazdığı; Nâzım Hikmet, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Ece Ayhan, Süreyya Berfe, Mehmet Taner, İzzet Yasar, Abdülkadir Budak, Enis Batur, Haydar Ergülen, Mahmut Temizyürek, Komet, Necmi Zekâ ve Bedirhan Toprak’ın şiirleri ve kitaplarına dair, çeşitli dergilerde uzun bir zaman aralığında yayımlanmış değerlendirmelerini sunuyor. Koçak’la “Kopuk Zincir” üzerine söyleştik. Hayri K.Yetik, “Romanın Aranışı Aranışın Romanı”nda tarihsel değişim ve gelişim sürecinde insanlığın ilk anlatısı Gılgamış’ten bu yana, masalların insanı renkli düşlerle derin uykulara sürüklediği, tektanrılı dinlerde kelâm katına/logosa yükselen söz büyüsünün izini sürüyor. Kitabı Emine Azboz değerlendirdi. Civanların öldüğü, vicdanla birlikte umudun yittiği, kaybedenlerin, bunun farkında olan ve olmayan kaybedenlerin öyküsü… Genç bir kızın kayboluşu çerçevesinde sarsılarak okuyacağınız romanın adı “Civan”. Gamze Akdemir, Müge İplikçi’yle “Civan” üzerine söyleşti. Bol kitaplı günler... Şiirin dağarına yetkin P Fransa’da, son yıllarda onlarcasını izlediğim kitap programlarında, televizyon stüdyosuna bir şairin çağrıldığına tanık olmadım. ransa’dan söz ediyorum, çünkü tanıdığım bir ülke, öncelikle; sonra, yanılmıyorsam kültür ağırlıklı yapımlara en çok yatırım yapan ülke; en sonra, büyük bir şiir geleneğini kurmuş bir ülke: Villon ve Ronsard’dan Maurice Scève; Hugo ve Baudelaire’den Rimbaud ve Mallarmé’ye, Char ve Perse’den günümüzün güçlü şairlerine: Bonnefoy’ya, Jaccottet’ye, Roubaud’ya. En sonradan sonra: Yeryüzünde, Paris kadar yabancı şaire, yazara, sanatçıya yuva olmuş başka bir şehir gösteremeyiz; yabancı dillerden çevrilmiş şiir kitapları hiçbir dünya dilinde bunca ağırlanmamıştır. Yeni izlediğim bir kitap programının yöneticisinin kurduğu cümle nedeniyle geçtim kâğıdın karşısına: “İtiraf edelim ki, hiçbirimiz yeni çıkan şiir kitaplarını almıyoruz artık.” Durum bugün böyle ya, dün farklı mıydı acaba? Elytis, Paris’in kalabalık meydanlarından birine bakan kahve masasında, Reverdy’nin önlerinden geçen insanları göstererek, “aralarından bir tekinin beni tanıdığını sanmıyorum” dediğini aktarır: Has, özgün bir şairin toplum karşısında büzüşmesi. Sanırım, gidip Solêsmes’deki köye demir atarak doğrusunu yapmıştı. Son “tanınan” şairler kuşağının üyeleri gittiğinde, okuryazar Fransız’ın “Yaşayan birkaç iyi şairin adını sayabilir misiniz?” sorusuna sessizlikle yanıt vereceği takvim başlamış olacak: Deyiş yerindeyse, gün sayıyorlar. Başka ülkelerde ‘durum’ farklı mıdır? Kaç İngiliz, Alman, Rus, Japon, Arap şairi toplum katında tanınıyordur bugün? Türkiye’de on isim güç bela sayılabilir, en genci 50’sini aşan küçük İskender’dir. ‘Toplum katı’ dememe bakılmamalı, 1/1000 oranı bile söz konusu değildir çoğu zaman ‘tanınma’dan dem vurduğumu anımsatayım, iş ‘okunma’ya gelince oran 1/10000’a düşecektir. ervasız Pertavsız ENİS BATUR Aranın açılmasına dair Şiir ve toplum: F Bütün bunlar, şiirin ve şairin işlevini tamamladığının göstergesi mi, yoksa bir “dönem arızası” olarak mı algılanmalı gelinen nokta? Şairin kitlelerden koptuğu, uzaklaştığı saptamasıyla karşılaşılır sıklıkla, bana kalırsa bir masal bu. Kitleler, gördükleri ortalama eğitimin sonucu, şiirsel söze mesafeli, şarkı sözüne yatkın. Aragon’un popülaritesinin yarısı Léo Ferré ve Jean Ferrat’dan kaynaklanmamış mıydı? En yaygın şairimiz Orhan Veli, 75 yılda 1/100 oranına ulaşamazken, iki kişiden en az biri “Samanyolu” şarkısını tanımıştır. TÖRPÜLENEN DEĞERLER Şiirin yolu, nicedir, toplumların güzergâhından ayrılan bir eğri çiziyor. Damıtık söz, işlenmiş yazı, soyutlama dozunun artışı, “güzelleme” geleneğinin geniş ölçüde terk edilmiş olması iletişimi, paylaşımı, geçişimi güçleştirdi. Maddi yaşam, kapitalist düzen insan değerlerini törpüledi. Basmakalıp görünse de şimdi: Auschwitz’den sonra yeri iyice daraldı şiirin, müziğin, has sanatın. İşin tuhafı, felsefenin ve bilimlerin aynı dönemde ilgililerinin nüfusunun artmış olması. Bu eğilim, ileriki bir dönemde şiire dönülmesini sağlayabilir de. Günümüzde, çağdaş sanatlar giderek artan bir ivmeyle kitlesel olmasa bile yaygın ilgi topluyor, son derece “popüler” sanatçıların yapıtları beş kıtada tanınıyor. TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Büyük bir pazar, olağanüstü tecimsel yatırımlar, benzersiz advertising teknikleri, medyatik destek. Aynı pompalamayı, edebiyat bağlamında, “roman” türü üstünden yaşıyoruz. Karşı kefede neredeyse sürgün koşulları egemen. Bir tek şiir mi, öykü ve deneme de, “çetin” romanlar da, alabildiğine sınırlı bir okur topluluğuna ulaşabiliyor. Çağdaş bestecilerin, günümüz musikisinin dinlenme oranı bundan da düşük belki. Sıkı filimler, birkaç günde yarı yarıya boş küçük bir salondan sıvışıp gitmeye yazgılılar. Derin, yoğun, sorgulayıcı, arayış özelliği ağır basan yapıtların, bütün yaratı alanlarında köşeye büzüşmesi bir rastlantıya bağlanamaz: Ekilen biçiliyor. İlkokuldan sıradan üniversitelere (ki çoğunun düzeyi bu) verilen ortalama eğitim gerçekten de ortalamayı hedef tutuyor. Kitle iletişim araçları aynı dalga boyuna kurmuş hizalarını. Pek az birey üst düzey yaratı ürününe sokulabileceği bir özel donanım sağlayabiliyor kendisine ve bu insanlar seçkinci olmakla suçlanıyor, itilip kakılıyorlar: Toplum onları önce derkenara, sonra sınır ötesine püskürtüyor ve böylece huzur buluyor. Aranın açılmasının nedenlerini burada aramalıyız. Çizdiğim tablo karanlık görünebilir, o yönde düşünmüyorum ben. Birincisi, kitleyle yaratıcı arasındaki kopukluk ya da Paulhan’ın deyişiyle boşanma yeni değildir. XIX. yüzyıla bakalım: Baudelaire şiiri, Flaubert romanı, Scriabin müziği, Van Gogh resmi, nice örnek sayılabilir, hayli geç alımlanabilmiştir. Yaşarken görülmeme koşulu neredeyse başlı başına bir gelenek yaratmıştır, denilebilir. İkincisi, iletişim hattındaki diyakronik özellikler yaratıcı özgürlüğü enikonu beslemektedir: Üstünde “velinimet baskısı” azalan şairin, yazarın, sanatçının girişiminde gözü pek olmasını kolaylaştırır kopukluk; ödün vermeden yol alma direncini tek kendinde bulsun, gücünü toplasın. Üçüncüsü, ilk ikisine bağlı kalırsak, yaratıcı kişinin toplumsal işlevi gününe yanıt aramakla sınırlandırılamaz, asıl işlevinin geleceği hazırlamak, bu nedenle de kopuşu göze almaktan geçen bir duruşu seçmek olduğu savunulabilir. Kalıyor geriye, sırtında yalnızlık, sağırlık kamburunu taşımak. Şairi, besteciyi, sanatçıyı, düşünürü uğraşına tayin eden toplumlar, kitleler değildir: Kendileri soyunur bu varoluş biçimine. Reverdy’nin sızısını anlıyorum; kimseye o kadar hayıflanmayı çok göremeyiz. Sonunda, Solêsmes’deki keşişlere komşu çıkan adam, yazdığı şiirlerin iman duygusundan yoksun hemcinsleri tarafından hedefsiz ama anlamlı birer yakarı olarak okunacağını nasıl olsa kavramıştır. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1163 31 MAYIS 2012 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle