19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiirler/ ASOY Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Dmitri MEREJKOVSKİ/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY dır’ ‘Ben evsizim, muhtaçların muhtacı, En yoksulum yoksulların safında’ D mitri Sergeyeviç Merejkovski 14 Ağustos 1866’da dünyaya geldi.İlk şiiri 1881’de Otklik (Tepki) derlemesinde yer aldı. 18841888 yıllarında Petersburg Üniversitesi’nin TarihFiloloji Fakültesi’nde okudu ve mezun oldu. Şiirler başlıklı birinci kitabı 1888’de yayımlandı. Onu Simgeler adlı şiir derlemesi izledi (1892). Tanrı’nın Ölümü. Dönek Yulyan (1896), Tanrı’nın Diri lişi. Leonardo da Vinci (1901) ve Deccal. Petro ve Aleksey (1905) kitaplarından oluşan İsa ve Deccal başlıklı üçlemesiyle adını tüm Avrupa’da duyurdu. Bu esnada Merejkovski yaratıcılığına hiç ara vermedi. Rus tarihinden esinlenen Pavel I piyesini, Aleksandr ve 14 Aralık romanlarını (1918); özgün düşünsel nitelikli Tanrı’nın Doğuşu Tutankamon Girit’te (1924), Mesih (1925), Napolyon (1929), Ba tının Sırrı: AtlantidaAvrupa (1931), Bilinmeyen İsa (19321933), Pavel ve Avgustin 1937), Dante (1939) kitaplarını kaleme aldı. Dmitri Merejkovski 9 Aralık 1941 tarihinde Paris’te öldü. Gülünç olsa bile, o çevresine Sevgi dolu gülücükler saçıyor, Alımsız ve solgun çehresinde de Nice inanç çiçekleri açıyor. Kutsiyetin özü – aşk ve inanmak. Ebedi ışıktır onlar bir yerde: Büyük çılgınlarda rastlanır ancak, Bir de resullerde ve şairlerde. İSA DİRİLDİ “İsa dirildi”yle inliyor mabet, Ama ben üzgünüm… kalbim susuyor. Kan ve gözyaşları içinde dünya, Çığlıklar atan bu yaslı koroya Sanki bütün acısıyla yansıyor. Tanrı dirilseydi bugün gerçekten, Bu şanlı yüzyılı görmüş olsaydı, Kardeşleri kanlı bıçaklı eden Ruhsal çöküntüyü bir anlasaydı, “İsa dirildi”yi kulaklarıyla Dinleseydi, huzurunda herkesin O kendisi, kanlı gözyaşlarıyla, Feryadı basarak ağlardı, kesin! Kardeşlerim, yeryüzünde kalmasın Ne hükmeden güçler, ne de kölelik, Ağlayışlar, beddualar olmasın, Ne pranga görülsün, ne kanlı çelik, Salt o zaman özgürlüğün marşını Haykırırız “İsa dirildi” gibi, – Ve tüm halklar verir karşılığını: “Evet, İsa gerçekten de dirildi!” ŞAİR Unutulmuşluğun karanlık tacı Sanımdır aptallar curcunasında Ben evsizim, muhtaçların muhtacı, En yoksulum yoksulların safında. Ama gönlüm bağdaşmıyor bir türlü, Umurunda değil asla korkular; O, hınçla horlarken insan türünü, Benim gözlerimde sadece aşk var. Özgürlüğü sevmekteyim delice Üzerinde zindanların, köşklerin! Uçar ruhum krallığında gün gece Güneşlerin, kartalların, yellerin. Yerdeyse gölgemin karanlık tacı Sanımdır aptallar curcunasında Ben evsizim, muhtaçların muhtacı, En yoksulum yoksulların safında. *** Geç de olsa gittin, ama Değişmedi hiç sevgimiz. Demek ayrılmış olsak da Birlikteyiz yine de biz. Savaştayım hep kendimle: Madem ben senin değilim, O kaynaşan seni benle Benden atabilir miyim? GERİYE DÖNÜŞ Aradığı tek şey gözlerimizin Yosunlu vadi ve bataklık orman, Bir de göğün siyah koynunda engin, O karga sürüsü, çığlıklar atan. Yakına dek bir cehalet yığını Diye bilinen sen, Büyük Savaş’ta Yağdırıp Tanrısal yıldırımları Nasıl da şahlandın kan ve ateşte? Rusyam! Sen yeniden kelepçelisin, Devinimsiz ve ıssızsın yeniden, Kimlerce örtüldü o güzelliğin, Nedir bu lanetler kötücüllerden? Bitmeyen bir kasvet ara vermeden Bağrına topladı tüm vasatlığı. Oysa tek yurdumuz değil misin sen, Gidecek başka bir yerimiz var mı? Günah yatağından peydahlandık biz Ve seninle yok olmaya mecburuz. Melun bir ananın veletleriyiz Ve onu sürekli lanetliyoruz. ? 17 MAYIS 2012 ? SAYFA 23 DON KİŞOT Miğferi delik deşik bir leğen, Kalkanı mukavva, zırhı dağınık. Tıpkı kavalkemiğine benzeyen Cılız bacakları aşağı sarkık. Bir anda, o lagar beygiri bile, Çevik Rosinant’tır gözünde onun, Dönen her değirmen pervanesinde Gücünü görür bir korkunç demonun. Girdiği en berbat meyhaneler de Ona göre, kral köşkünden farksızdır, Domuzcu düdüğü dinlediğinde, Bir gümüş boynuzun sadası sanır. Sancho Panza onun yanı başında Eşeğini sürmektedir gururla – Mızraklı elinde, sert bakışında Bir süvari edası var onun da. Ötede, lekeli al eteğiyle, Dulcinea de Taboso belirir – Güzel prenses yalın ayak, habire Çöp yığınlarını çiğnemektedir. Şövalye, gençliğin coşkusu ile Hep açların oldukları yerdedir Ve onları yavan ekmek yerine İnci fikirlerle beslemektedir: “Sevinin, insanlar, artık hüzün yok, Bitimsiz bir bayram bekliyor sizi. Bilin ki dünyada şu güneşten çok Aşk ısıtacaktır kalplerinizi. Birbiriyle eşit olacak herkes Bitecek kıskançlık, kin ve öfkeler. Artık kontlar ve baronlar, kesinkes Sizlere hakaret etmeyecekler. Söyleyin, kardeşler, zafer marşını! Kılıcım özgürlük demektir, bilin, Ala ala her mazlumun ah’ını Verecek o hakkını her milletin!” Bırakarak kitabı ve defteri Okuldan koşuyor minik yavrular, Naralar ve gülüşlerle her biri Şovalyeye çamur fırlatıyorlar. Çok şişman bir bakkal bu manzarayı Neşeyle seyredip alkış tutuyor; Meyhane önünde oturan dayı Gülmekten katılıp yere yatıyor. Saygıdeğer papaz hayret içinde İzlerken eğlence curcunasını, Belli ki kınıyor, hem de Latince, Yüzyılın bu çirkin yüzkarasını. Berber de işini kesip yarıda Pencereye atmış kendini zar zor Savurarak usturayı havada Don Kişot lehinde nutuk atıyor: “Ey, yaşayan insanların yücesi, Adınız anılsın şerefle, şanla!..” Birden boğuluyor etkili sesi Kesilip coşkulu kahkahalarla. Ama şövalye hiç oralı değil Alaycı sesleri duymuyor bile: Huzur dolu yüzü parlıyor çil çil, Coşku okunuyor şen gözlerinde. 1151 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1161
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle