23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erdoğan Aydın’dan ‘Osmanlı’nın Son Savaşı’ ‘Osmanlı’ya hâkim işbirlikçiler gerekiyordu’ Osmanlı, tipik bir derin devlet operasyonuyla kendini Birinci Dünya Savaşı’nın içinde buldu. Yaygın çarpıtmalara konu olan bu süreci aydınlatmak, tarih bilincimiz üzerindeki ipotekleri kaldırıp dünden bugüne taşınan sorunları aşmak için zorunlu. Erdoğan Aydın Osmanlı’nın Son Savaşı‘nda imparatorluğun yok oluşu pahasına Savaş’a sürüklenişi ve gözünü Turan’a dikmiş bir “Enverland” haline getirilişinin trajik öyküsünü anlatıyor. Aydın, kitabını anlattı. ? Cihat TAŞÇIOĞLU ncelikle senin ‘erken önsöz’ dediğin Server Ağabey’in ‘Birkaç Söz’ünden başlayalım mı? Benzer bir övgüyü önceki kitapların için de yapmıştı gerçi ama senin için büyük bir ödül olmalı… Evet, dediğin gibi benim için büyük bir ödül. O bizim kuşağın sadece öğretmeni değil, aynı zamanda kahramanlarından biriydi. Onu tekerlekli sandalyeye mahkum eden saldırıya rağmen hepimizin en dik duruşlusu olmayı sürdürdü hep. Ne yazık ki kitabın baskısını onun sağlığına yetiştiremedim. Bir diğer sorun da, onun ‘Birkaç Söz’ü yazdığı zaman elindeki taslağın, sadece Birinci Dünya Savaşı’na giriş ve nedenlerini değil, Sarıkamış ve Çanakkale Savaşları’nı da içermesiydi. Fakat çalışma öyle genişledi ki, Server Ağabey’in erken Önsöz’ünde sözünü ettiği savaş sürecini ikinci cilde bırakmak zorunda kaldım. koruduğunu” belirtir. Mustafa Kemal’in “borcumuz olan altınları ve Anadolu’dan getirdiğimiz son Türk kanlarını küstahlıkla kullandığını” söylediği von Falkenhayn da “Türk başkumandanlığının Alman taleplerine daima boyun eğdiğini” belirtir. Bu “Almandan çok Almancı” tavırda ölçü öyle kaçacaktır ki, Alman Islah Heyeti’nin başı olan von Sanders bile “Türkler, kendileri yardıma muhtaç iken, dışarıya yardım etmeye kalkışmakla, çok yanlış bir yol tuttular. Bu tarihten itibaren Türk birlikleri, kendi memleketlerinde düşmanı önleyecek kuvvetler olmaktan çok, kâğıt üzerinde görülen kuvvetler haline geldiler. Almanya bu sonuçların doğmasına dolaylı biçimde de olsa meydan vermemeliydi. Zira bu durum, yalnız Türklerin değil, Almanların da çıkarlarına aykırıydı” diyerek durumdan duyduğu rahatsızlığı belirtir. Bu tavrından dolayı Osmanlı subayları içinde Enver’i eleştirenler var mı? Mustafa Kemal, “ordunun kayıtsız şartsız bütün sırlarıyla Alman askeri heyetine emanet ve teslim edilmesinden” söz eder. Savaşın başında Genelkurmay Harekât Daire Şefi olan Ali İhsan Sabis, Enver’den, “bilerek ya da bilmeyerek körü körüne o zamanki müttefiki Ö “HESABA KİTABA SIĞMAYAN ÇILGINLIKLAR” Kitabının hemen girişinde Enver’in yurtsever mi işbirlikçi mi olduğu sorusunu ön plana çıkarmışsın. Verdiğin yanıtı özetler misin? Uzun dönem birlikte çalıştığı Alman generaller, pek çok örnekte gösterdiğim gibi Alman çıkarları bağlamında Enver’i öve öve bitiremiyor. Örneğin Genelkurmay’da birlikte çalıştığı von Kress şöyle der: “Biz Almanlar Enver’e, Merkezi Devletler ile olan ittifaka bağlılığındaki sarsılmaz sadakati, bu işte maruz kaldığı bütün muhalefetlere büyük bir enerji ile karşı gelmiş olması dolayısıyla büyük şükran borçluyuz” diyor ve ekliyor: “Alman Başkomutanlığı’nın arzularını öyle geniş ölçekte yerine getiriyordu ki, bazen Türk cephelerinin menfaat ve ihtiyaçlarını yeteri derecede hesaba katmıyor ve bundan dolayı Türk politikacılar ve subayları arasında şiddetli eleştirilere ve ciddi bir muhalefete yol açıyordu.” Osmanlı’da genelkurmay başkanlığı da yapan von Seckt ise, “ittifak görevlerini, kendisini feda edercesine yerine getirip sonuna kadar sadakatini MAYIS mize uşaklık etmek” şeklinde tanımladığı “altıncı kolun reisi” diye söz ediyor. İstihbarat Daire Şefi olan Kâzım Karabekir ise, Enver Paşa’yı, “hesaba kitaba sığmayan çılgınlıklar”la “Almanların avı” olmakla suçluyor. “Kayıtsız şartsız genelkurmayımıza kadar her şeyimizi Almanlara nasıl oluyor da teslim ediyoruz?” diye sorar. Kitabımda bu gibi saptamaların pek çok örneğini gösteriyorum. Şimdilik yanıtımı, yine Mustafa Kemal’in, “Geçmişte milletimizin başına geçmiş olan hükümetler, milletin hayatını, onurunu, şerefini ve varlığını korumak ve refah ve mutluluğunu sağlamaktan ibaret anlamını ve varlık nedenini değerlendirmeyen hükümetlerdi” sözleriyle bitireyim. Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na kendini korumak için girdiği, İtilaf Bloğu ittifak yapmayı kabul etseydi Almanya ile ittifak yapmak, dolayısıyla savaşa girmek zorunda kalmayacağı öne sürülür. Bu ne derece doğru? Doğru değil. İnönü, Hatıralar’ında, İttihatçı yöneticilerin, “başka çare yok, diğerleri bizi tutmuyor” gerekçelendirmesini, “bu lafları çok işitmişizdir” diyerek itibar edilemez ilan eder. Savaş tercihinin asıl nedenini ise “Almanlarla beraber olunca Rusya içinde, Müslüman âleminde ihtilaller çıkarılacak ve büyük neticelere ulaşılacaktı. Bu umutlarla Alman ittifakına sıkı sıkıya bağlanılmış, bu ümitle Birinci Cihan Harbi’ne girilmiştir” şeklinde belirtir. Özetle İnönü’ye göre savaş Türkiye’nin paylaşılmasını engellemek için değil, aksine Almanya’ya dayanarak yayılmak için yapılmıştır. Gerek savaş planları gerek dönemin ideolojik söylemi bunu gösterir. Peki, Rusya Boğazları istemiyor muydu? İstiyordu kuşkusuz. Ama istekler ile gerçeklik arasındaki farkın da bilincinde bir siyaset izliyordu. Savaş öncesi dönemde Osmanlı ile Rusya ilişkisi uzun dönemdir olmadığı denli iyiydi. Tek kriz, von Sanders’in İstanbul’a hâkim durumdaki I. Kolordu’nun komutanı atanması üzerine gerçekleşecek ama bu sorun da von Sanders’in görevden çekilmesiyle aşılacaktı. Kitapta da gösterdiğim gibi, Talat Bey 1013 Mayıs 1914’teki Livadia görüşmelerinden büyük bir rahatlamayla dönecekti. Rusya, düşmanı Almanya veya başka bir rakibin hükmetmemesi koşuluyla Boğazlar’ın mevcut statüsünü hazmetmiş durumdaydı. Müttefiklerinin de İstanbul’u kendisine vermeyeceğini biliyordu. Savaş başladıktan sonra bile, Osmanlı’nın tarafsızlığı koşuluyla toprak bütünlüğüne güvence sunmak, dahası Limni’nin Osmanlı’ya verilmesi ve kapitülasyonların kaldırılmasına rıza göstermek konusunda müttefikleri içinde en net tutum sahibiydi. Üstelik bunu salt önerisinden değil, Bolşeviklerin devrim sonrası deşifre ettiği gizli yazışmalarından biliyoruz. Haklı olarak denilebilir ki, ‘savaşı kazanırsa Çarlık Rusya’sı Boğazlar’ı gündeme getirecekti. Böyle bir olasılık mümkündür tabii ve ona karşı meşru bir direniş, bir yurt savunması olarak hazır olmak lazımdı. Bu olasılıkta saldıracak olanlar savaştan büyük bir yıpranmışlık içinde olacakken Osmanlı savunma kapasitesi arttırmış olacaktı. Nitekim İnönü’nün belirttiği gibi, “Savaşın sonunda, hangi taraf galip gelirse gelsin, muhakkak pek yorgun düşmüş olacağı için taze ve kuvvetli bir ordu olan Osmanlı ordusuyla yeni bir ? savaşı göze alamayacaktı. Böylece ? top sız caktı.” sonrası olursa, manlı’n daha m ver, ma varsa g mücad mal’in Kafkas gibi em ediyord “BÜY KUR SAVA ASLİ Ger girmek vurgula Pek Balkan yük bir manlı’n nedeni Terakk hâkim felaketi onbinle on kat karşısın inat etm ler yük evladı ç zayiatım si hezim açık etk rabekir Ziya G cı prop Meleği milyon randa / ğı yaral Yoksul lerle to hazırlay “Düşm kiye bü dırmala layacak Büt hatçılar reçte ro Olm terdiğim Panisla şekillen oynuyo lıyı ken yılma s ders’in Türkiye haddin ğazların uzak sı ele geçi dıracak devletle ganista cek ve yardım yerine g aynı za likçiler bir iktid kânsızd çalıştığ ginleşti ğunun mektir. İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurucularından Talat Paşa (18741921). Osmanlı’nın savaşa katılım sürecinde kritik rol oynayan Goeben kruvazörü (sağda) Osm dın/ Kı SAYFA 18 ? 17 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1161 CUM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle