19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hikmet Temel Akarsu’dan ‘Konstantinopolis Kapılarında’ Ortaçağda bahadır olmak... Hikmet Temel Akarsu’nun, Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’in kapılarına dayanan özgür Türkmen boylarının maceralarını anlattığı tarihsel romanı Konstantinopolis Kapılarında okurla buluştu. Malazgirt savaşından sonra “Küçük Asya”yı boydan boya fethederek dönemin dünya imparatorluğu Bizans’ın başkentine dayanan Türkmen boylarının verdiği mücadele, bir anlamda Anadolu’da ilk Türk devletinin kuruluşunun da hikâyesini oluşturuyor. “Türk Ortaçağı” olarak adlandırılabilecek bir dönemi ele alan romanda, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ndaki veraset meselelerinden dolayı kendilerine yeni bir yurt ararken Anadolu’yu mesken tutan Kutalmışoğlu Süleyman Şah önderliğindeki ilk Türkmen boylarının çarpıcı ve adanmışlık dolu serüvenleri anlatılıyor. ? Funda ÖNKOL debiyatta dokunulmamış mecralarda kalem oynatmak her zaman riskli; bu, gözü kara olmayı ve yüksek bir sezgiyi gerektirir. Doksanlı yılların sonunda “İstanbul Dörtlüsü”yle (Kaybedenlerin Öyküsü, İngiliz, Küçük Şeytan, Media) Türkçe’de yeraltı edebiyatının ilk örneklerini veren Hikmet Temel Akarsu, bu kez üzerinde yaşadığımız topraklara ve bu toprakların tarihine özgü bir “bahadırlık kültü” oluşturarak kaleme aldığı Konstantinopolis Kapılarında romanıyla okurlarını yeni bir dünyaya davet ediyor. BİZDEN KARAKTERLER Avrupa edebiyatında şövalye kültü sayısız kereler, sayısız uslüpla yorumlanmış ve zaman içinde başka başka kılıklarla karşımıza çıkmıştır. Geoffrey of Monmouth’un 1130’da kaleme aldığı İngiltere Kralları’nın Tarihi adlı eserinden yola çıkılarak yazılan öyküler, Sir Thomas Malory’nin 1485’te yazdığı Kral Arthur’un Ölümü, ortaçağ edebiyatının ilginç eserlerindendir. Miguel de Cervantes yepyeni, realist bir yaklaşımla Don Quixote’yi yaratır. Ardından İngiliz Profesör Tolkien Yüzüklerin Efendisi’yle fantastik bir dünyanın kurtarıcıları fantastik şövalyeleri çıkarır karşımıza. Bu dünyaların kahramanlık öyküleri epik metal ve power metal müziklerinin güfteleri oluverir. Bilgisayar oyunlarının fantastik karakterleri de bu şövalye öykülerinden çıkmaya başlar. Sadakatli ve cesur kahramanların hepsi onurları üzerine ant içmiştir ve inandıkları uğruna ölmeye hazırdırlar. Peki, üzerinde yaşadığımız ve binlerce cenk görmüş Anadolu topraklarında böylesine öykülere esin kaynağı olacak kahramanlıklar yaşanmamış mı? İşte Akarsu bu soruyu şövalye kültüne paralel bir bahadırlık kültü yaratarak ve edebiyatımızda önemli bir boşluğu doldurarak yanıtlıyor. Ülkemizde yazılan kahramanlık romanlarında ihmal edilen estetik ve artistik yaklaşım, stilizasyondaki detaycılık Konstantinopolis Kapılarında’da derinlemesine izleniyor. Şövalye kültünün asilden yana olan, asili koruyan, kollayan elit tutumuna karşın, bahadırlık kültünde halktan yana olma, halkı koruma tavrı baskın çıkıyor. Bu bahadırlar Fransız Türkolog JeanPaul Roux’un tezlerinde örneklediği özgürlükçü, paylaşımcı bir toplumun mendi. Burası fethedildikten sonra Hıristisupları. yan âleminin içine düşeceği manevi yıHikmet Temel Akarsu bir bahadırlık kım, hak yolunda cenk edenlere büyük romanı yazmakla kalmamış, Türk tariüstünlük sağlayacaktı. Bizans ruhsal hinin gerçek karakterlerini yerleştirdiği olarak çökecekti. Yeni kurulacak Türkkurgusuyla tarihsel roman kıvamına men devletinin rahat terakki etmesini eriştirmiş eserini. Romanın yardımcı sağlayacaktı.” kahramanları da bizden, tanıdık, herHikmet Temel Akarsu’nun naif bahahangi bir Türkmen obasında karşılaşadır olgusu satırlarında şöyle vücut bulabileceğiniz karakterler. Konstantinopolis Kapılarında romacak: “Çünkü bu ordudakiler paralı asnını elinize alıp okumaya başladığınız ker değillerdi. Onlar idealleri ve duyguandan itibaren üzerinde ları için savaşırlardı. Onların duygularıyaşadığınız coğrafya şekil na ters düşen bir olay yüzlerce küffar değiştirmeye başlayacak. lejyonundan daha büyük hasar verirdi Anadolu’yu, İstanbul’u orduya. Bu işte böyle garip bir orduyve hatta Büyükada’yı aldu. Ama Maveraünnehir’den Mezopogılama düzleminiz başka tamya’ya, Yahudiye’den Fatımî diyarlabir boyuta kayacak. Hikrına, Küçük Asya’dan Farisî illerine kamet Temel Akarsu ile dar cümle âlemi işte bu duygularla birlikte gözlerine mil çedopdulu çiğnemişti bu ordu. Gittiği kilmiş sürgünlerin lanetli her yere de bu duyguyu yaydığı için her adası Prinkipo’nun çanmilletten sayısız nefer gönüllü olarak ları kulaklarınızda çınlayarak Haç yortusu için Hıristiyanlarla birlikte bazilikaya yürüyeceksiniz... Konstoskalion Limanı ile Julian Limanı arasında kalan, Ta Amantiou’daki köle pazarına gidecek, Nikaa’daki Tekfur Sarayı’ndan, Philadelphion’daki fare pislikleri ile dolu, nemli han odasına geçip, Yedikule Zindanları’ndan Süleyman Şah’ın otağına varacaksınız. Tarihimizin çok katmanlı, çetrefil olduğu kadar sade yeni anlatımıyla, belleğinizde yeni yorumlara olanak veren yolları görebileceksiniz. Nikaa’nın ele geçirilmesinin önemi şöyle anlatılacak: “Bu saçmalıklar yüzünden Nikaa’nın fethinin aksaması ise hiç de düşünüldüğü gibi basit bir olay değildi. Çünkü Nikaa önemli bir siyasal, kültürel ve ekonomik merkezdi. Stratejik ve manevî özellikleri vardı. Nikaa, tıpkı Jerusalem, Tarsus, Alexandria, Antiochia, Roma, Ephesos, Selanik, Galatia gibi MuHikmet Temel Akarsu bir bahadırlık romanı yazmakla kalmamış, kaddes İncil’de lafzı ge Türk tarihinin gerçek karakterlerini yerleştirdiği kurgusuyla taçen merkezlerden biriy rihsel roman kıvamına eriştirmiş eserini. 17 onlara katılmıştı. İmparatorlukların baskısında bunalanlar, vergi vermekten inleyenler, kölelikten bezenler, asker edilmekten bir hal olanlar, fukaralar, garibanlar, sufîler, erenler, yaşlı kocalar, ermiş beyler, genç tiginler, Serazen erleri, gezginci Müslüman dervişleri işte hep bu nedenle bu orduya katılmıştı. Bu temiz duygulara olan hayranlık dolayısıyla…” CENK SAHNELERİ Konstantinopolis Kapılarında’nın mükemmel kurgusu içine bahadırların insana dair zaman tanımayan ikilemleri de yerleştirilmiş. Her ne kadar mükemmel cenk sahnelerinin bize kızgın yağların kokusunu duyuran, okların vızıltısını işittiren üstün anlatımı tartışılmaz olsa da, Sontigin’in belki de Akarsu’nun dünya görüşünü yansıtan soruları gözden kaçmıyor: “Öylece bakakaldı o güzelim yiğidin ardından. Düşündü, düşündü; âdemoğlunun âdemoğluna eylediği bu melânet neydi böyle? Bu ne manasız, ne zalimâne, ne alçakça şeydi böyle... Bunun kime ne faydası vardı? Eninde sonunda hepimiz Âdem ile Havva’dan neşet etmiş kardeşler değil miydik? Eninde sonunda onların geldiği kara toprakta birleşmeyecek miydik? Öyleyse neydi bu hırsın, neydi bu kötülüğün sebebi? Üzerimize musallat olmuş bu lanet ne zaman bitecekti böyle? Bu kavga, bu cenk, bu çekişme; nereye kadar gidecekti böyle? Herkesin bîzar olduğu bu rezil cinayetler nereye kadar sürecekti böyle? Bunu Rabbimiz neden durdurmuyordu? Yoksa Rabbimiz bizi terk mi etmişti? Yoksa bizde kötü bir yan mı bulmuştu? Öyleyse biz kendimizi Rabbimiz’e nasıl affettirecektik? Nasıl, nasıl, nasıl?” Sortigin’in Bizans Prensesi Maria’ya, Kortigin’in Ayça Kız’a aşkı romanın romantik yanını destekliyor. Aşk üzerine evrensel cümleleri katıyor metne: “Ahh, Sontigin ahh! Hayat niye böyledir? En güzel duyguyu niye hep en korkunç açmazla birlikte verir?! Öğrenecekti genç tigin bu yollarda insanlığın ne bedeller ödediğini. Daha o, ten kadın tenine değdiğinde hayata dair fikirlerin ne hale geldiğini bile bilmiyordu. Kadın tenine değen ten yaşamı sever. Ondan bir daha ayrılmak istemez. Ne kadın teninden; ne de hayattan. Ama mecburiyetler hep vardır. İşte bu da hayatın sorusu; sorunsalı? Neden? Neden? Neden? Neden her güzelliğin, her mutluluğun karşısında binlerce çile; binlerce mihnet?” Akarsu okurlarının yazarın önceki romanlarından bildiği dil zenginliği Konstantinopolis Kapılarında da tekrarlanıyor. Kimi unuttuğumuz, kimi bilmediğimiz sözcükler çakılıyor metne yerli yerinde. Cenk meydanlarında koşarken fark etmeden belleğimize nakşoluyor sesler. Bu dünyada mutlu biten prenses masalı kaldı mı kalmadı mı bilinmez, ancak Hikmet Temel Akarsu’nun Özgürlerin Kaderi ile başlayan ve Konstantinopolis Kapılarında’yla süren ve Türk Ortaçağı’nı bambaşka bir fantastik kurguda anlatan ve edebiyatımızdaki boşluğu doldurmaya uğraşan eserlerinin devamını heyecanla bekleyeceğiz. Bir önceki bahadırlık öyküsünün tadı damağımızda kalarak bir bahadırlık öyküsünden yola çıkıp tarihe daha da yakınlaşmış, kanımız kaynıyor olarak. ? Konstantinopolis Kapılarında/ Hikmet Temel Akarsu/ Doğan Kitap/ 292 s. MAYIS 2012 SAYFA 15 ? E CUMHURİYET KİTAP SAYI 1161 ? CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle