22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Viktor Glass kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? Goethe’nin İnfazı Viktor Glass, Goethe’nin İnfazı’nda yeni doğurduğu bebeğini öldürdüğü iddiasıyla yargılanan bir beslemeye verilen idam cezasını tartışmaya açıyor ve bu idamda Goethe’nin rolünü tartışıyor. Kanadalı şair Anne Carson, Türkçede yayımlanan ikinci romanı Kırmızının Otobiyografisi’nde Yunan mitolojisinden bir öyküden yola çıkıyor. Çev. Aslı Biçen, Metis yay.) Yunan mitolojisinden bir öyküden yola çıkıyor. Mitolojiye göre Chrysaor ve Callirhoe’nun oğlu olan Geryon (Geryoneus) Batı Akdeniz’de Erytheia adasında hüküm sürmekte olan korkunç bir titandı. Geryoneus kırmızı renkte kanatlı bir devdi ve üç başa, altı kola ve üç ayrı vücuda sahipti. Hera’nın çıldırtmasıyla karısı ve üç oğlunu öldüren Herkül’e (Herakles) suçlarından arınması için Miken kralının verdiği 12 görevden onuncusu “Okeanos’un bir adasında bulunan üç gövdeli dev Geryon’un sığırlarını çalmak”tır. Mitolojiye göre Herkül, sığırları çalmakla kalmamış Geryon’u da alnının ortasından vurarak korkunç bir şekilde öldürmüştür. Anne Carson Kırmızının Otobiyografisi’nde bu mitten yola çıkıyor. Kaynak metin olarak da eserlerinin çoğu kayıp olan, milattan önce 650’de Sicilya’da yaşamış şair Steksihoros’un konuyla ilgili şiirinden kalan parçaları kullandığını yazıyor. Romanın girişinde de bunları alıntılıyor. Bu dizelerden derli toplu bir öyküye ulaşmak ise pek mümkün görünmüyor. Ama Carson o metni oluşturmuş. Romanın kahramanı Geryon da adını 800’lerin başı, Goethe’nin yaşamının uzun bir bölümünü geçirdiği Weimar bir yanıyla kültür ve sanatın cenneti diğer yanıyla ağır ekonomik koşullar ve yokluklarla halk için bir cehennem. Bu cehennemin en alt katmanından birinin hayatını anlatarak başlıyor roman. Johanna, yoksul babası bakamayacağını anlayınca çocuk yaşta bir değirmencinin yanına besleme olarak verilmiş. Çok ağır şartlarda yaşamaya çalışıyor. Onun yaşamında “karın tokluğu” bile bir lüks. Yarı aç yarı tok günde en az on sekiz saat çalışıyor, hayvanların bile yatmayacağı yerlerde uyuyor ve sık sık değirmencinin tecavüzüne uğruyor. Bu hayatı yaşamaktan başka çaresi de yok. Değirmenden kaçsa, ailesinin yanına dönemez, büyük bir şehre gitse iş bulması imkânsız, zaten bir eğitim de almamış, sonu ya ölüm ya da fahişelik. Hamile olduğunu öğrenmesi ile hayatı iyice kararıyor. Çocuğu doğurması, işten atılması, sokaklara düşmesi demek. Hamileliğin çok ilerlediğini, bebeği düşüremeyeceğini anlayınca, kendinden daha tecrübeli hizmetçilerin önerisi ile doğurur doğurmaz öldürmeye karar veriyor. “Genç Werther’in Acıları” ile ününün zirvesine ulaşmış olan Goethe, Kasım 1775’te Weimar’a gelmiştir. Yedi senedir Weimar’dadır. Dük’ün en yakın dostuyken birinci bakan ve gizli danışman görevine gelmiştir. Prenslikte onun üstünde bir memur yoktur. Halktan alınan vergilerin oranından, bir suç işlendiğinde verilecek cezalara kadar hemen her konuda kararlar almaktadır. Altı bin beş yüz nüfuslu başkent SachsenWeimarEisenach, dükün annesinin çabalarıyla bir kültür sanat şehri olmuştur. Genç Dük Karl August ülke yönetimiyle pek ilgilenmemekte zamanını “balolar, konserler, kır partileri, yaban avı ve köylü kızları” ile geçirmektedir. Bu küçük prenslik hem ekonomik hem de politik açıdan çok zor durumdadır. Goethe, bir yandan kapatılmış maden ocaklarını tekrar çalıştırarak, yolsuzlukları önleyerek yeni gelir kaynakları yaratmaya çalışırken bir yandan da hukuk ve vergilendirmede reformlar yaparak prensliği ortaçağ karanlığından çıkartıp uygar bir ülke haline getirmeye uğraşmaktadır. Tüm bu çalışmalar edebiyat üretiminin tamamen durmasına neden olsa da kendinden yedi yaş büyük, evli ve üç çocuk annesi Charlotte von Stein’la yaşadığı duyugusal yanı ağır basan aşka engel olmaz. SAYFA 12 ? 17 1 Johanna’ya “canlı canlı gömülüp üzerine kazık çakmak” suretiyle uygulanacak idam cezası Goethe’nin reformları açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü çocuk katili anneler gittikçe artmaktadır ve muhafazakâr çevreler ancak ağır cezalarla bunun önlenebileceğini savunmaktadır. Goethe’nin telkinleriyle cezaların hafifleştirilmesine ikna olan genç dük de bu olayda onların etkisi altında kalmaktadır. Son karar Gizli Danışma Konseyi’nde alınacaktır ve Goethe’nin görüşü alınacak kararı büyük oranda belirleyecektir. Goethe, dünya edebiyatının en çok biyografisi yazılmış, hakkında en çok araştırma yapılmış, hayatının her ayrıntısı belgelendirilmiş yazarlarından. Weimar dönemi de oldukça ayrıntılı olarak araştırılmış. Çevresinde yaşayanlar hakkında bile biyografiler yazılmış. Bu nedenle onunla ilgili bir kurgu yaratmak oldukça zor. Çünkü hemen “gerçekleri çarpıtmak”la suçlanabilirsiniz. Viktor Glass romanın sonsöz’ünde “elinizdeki kitap bir romandır, bu özellliğiyle, bilimsel bir araştırmadan farklı olarak belgelerle kanıtlanmış gerçekleri birebir nakletmek gibi bir görevi yoktur” dese de özellikle Goethe’nin yaşamı açısından gerçeklere oldukça bağlı kalmış. Besleme Johanna için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Goethe’nin Weimar’ında çocuk cinayetleri ve çocuk katili anneler ve tabii onlara uygulanan çok ağır cezalar araştırmalara konu olduğu gibi Johanna Catharina Hölm’ün bu cezalar açısından dönüm noktası olduğu anlaşılan yargılanması ve yaşadıkları da özellikle araştırılmış. Viktor Glass mahkeme kayıtlarını ve birçok belgeyi kullanmış romanı yazarken. Goethe’nin İnfazı (Nisan 2012, çev. Regaip Minareci, Metis yay.) hem Goethe’nin hayatının bir dönemini öğrenmek ve hem de ölüm cezasını tartışmak açısından belgesel niteliğiyle önemli bir roman. KIRMIZININ OTOBİYOGRAFİSİ Anne Carson, dünyaca tanınmış Kanadalı bir şair. “Denemeci, romancı, eleştirmen, akademisyen, çevirmen” olarak da biliniyor. Toronto Üniversitesi’nde Latince ve Yunanca eğitimi görmüş. Yunan mitolojisinden İngilizceye yaptığı birçok çevirisi var. Türkçede yayımlanan ikinci romanı Kırmızının Otobiyografisi’nde (Mart 2012, Anne Carson’un Kırmızının Otobiyografisi, “Bir Yunan mitinin yeniden yaratılması” olarak değerlendirildiğinde kuşkusuz ilginç bir çalışma. Yunan mitolojisindeki bu devden alıyor. Ama romanın bu mitolojik öyküyü birebir izlediğini söyleyemeyiz. Tersine çevirmeden bile söz edilebilir. Kırmızının Otobiyografisi’nde kırmızı teni ve kanatlarını görmezden gelsek bile oldukça farklı bir kişilikte olan Geryon’un Herkül adlı bir gence duyduğu aşk konu ediliyor. Uyumsuz, içine kapalı biri olan Geryon annesinin ilgisizliği, ağabeyinin cinsel tacizleri ile zor bir çocukluk geçirmiştir. Karşılaştıklarında Geryon on dört yaşında, Herkül on altısındadır. Geryon aşkı, Herkül macerayı aramaktadır. İlişkilerine Geryon sevgi ve şefkat yanından, Herkül cinsellikten yaklaşır. Bir süre beraber olduktan sonra Herkül Buenos Aires’e gider. Geryon yanlış kişiye âşık olduğunu anlar ama aşkından da vazgeçmez. İki genç yıllar sonra, Geryon üniversitede felsefe okurken, Buenos Aires’te tesadüfen karşılaşacaktır. Herkül, Ancash adlı volkanları görüntüleyen bir gençle birliktedir. Üçü birlikte Ancash’ın Quechua’lı (Keçualı) annesinin yanına Peru’ya giderler. Anneyle birlikte gittikleri And dağlarındaki volkanın yakınında yaşayanların kanatları olduğuna inanılmaktadır. Bu kanatlarla volkanın içine inip araştırmalar yapmaktadırlar. Herkül’ün bir volkanın yamacında doğmuş olduğunu ve Geryon’la oraya gittiklerini hatırlarsak volkanla yapılan göndermeyi de daha çok merak ederiz. Geryon, Herkül ve Ancash arasında gerilimli bir aşk üçgeni oluşur. Herkül, Ancash’a ihanet edip Geryon’la yatar. Geryon, Herkül’ün her şeye cinsellik açısından baktığını, aşkını hiç önemsemediğini anlar. Mitolojik öyküyü hatırlarsak Herkül, Geryon’u kanını akıtarak değil kalbini kırarak öldürmüştür. Anne Carson’un Kırmızının Otobiyografisi “Bir Yunan mitinin yeniden yaratılması” olarak değerlendirildiğinde kuşkusuz ilginç bir çalışma. Mitolojik öykülerin yeniden yaratımı ya da onlardan kaynaklanarak eserler yaratmak oldukça sorunludur. Ne kadar aslına sadık kalınacak ne kadar ana metinden kopulacak konusu bile sıkıntı yaratmaya yeter. Genellikle de ana metin, mitolojik öykü ağır basar ve yeniden üretim sonu baştan belli bir metin olarak okuru sıkar. Anne Carson’un Kırmızının Otobiyografisi bu sorunları önemli ölçüde aşmış. Romanın mitolojik bir öyküden kaynaklandığını bilmesek de ilgi ile okuyabileceğimiz içerik ve biçimde. İnsanın varlığını, zamanı ve ilişkilerdeki güncel birçok sorunu felsefi göndermelerle tartışmaya açıyor. Üstelik türlerarası niteliğiyle içeriği kadar biçimiyle de üzerinde düşünülmeye değer bir eser. Kırmızının Otobiyografisi hem roman hem şiir, bir başka deyişle dizelerle yazılmış bir roman. Şiirsel niteliği de oldukça ağır basıyor. İmgeler, çağrışımlar, anıştırmalar yoğun ama düz bir okumaya da açık. Usta çevirmen Aslı Biçen de bu “şiir roman”ı biçimsel özgünlüğünü zedelemeden başarıyla Türkçeye çevirmiş. Yani şiirsel niteliğini önemsemeden sadece konusu için de okunabilir. Bu açıdan şaşırtıcı ölçüde akıcı ve kolayca anlamaya müsait ve “Roman” olarak tanımlanabilecek nitelikte. ? MAYIS 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1161 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle