Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? önce Çocuklar İçin Çizim Teknikleri 1 (Genel Kapsamlı) ve Çocuklar İçin Çizim Teknikleri 2 (Hayvanlar ve Masal Kahramanları) kitapları çıkan dizinin 3. kitabı da herkesin dikkatini çekecek nitelikte. Bu renkli ve eğlenceli yolculukta size bir sürü peri eşlik edecek, örneğin; Çalışkan Peri, Dansçı Peri, Düşler Perisi… Kitaptaki perilere yenilerini eklemek, renklerle yeni yolculuklara çıkmak sizin elinizde, boya kaleminizin, fırçanızın ucunda… Kolay gelsin. Tuhaf SokakŞaşı Kaptan’ın Laneti/ Margaret Ryan/ Çeviren: Mercan Yurdakuler Uluengin/ İletişim Yayınları/ 65 s./ 2012/ 7+ 13 sayısı kimileri için uğursuzluk demektir. 13 numarada, camdan dışarı bakarak dans eden deli bir papağanla kapının önünde oturan tek kulaklı bir kedi vardı. Derken kapının üzerindeki lomboz açıldı ve içeriden bir ses gürledi. Heyecanlı bir okumaya hazır mısınız çocuklar? O KU Y AN / O KU T AN ÖĞ R ET M E NL E RD E N M E KT U PL A R Poyrazın çocukları ? O. Nuri POYRAZOĞLU (Eğitimci) aktım; Ankara’da nitelikli yayınlarıyla tanınan, Koza Yayınları’ndan bir roman. Yayınevi; eksikliği duyulan bir alan için, ilkgençlik kuşağının okuyup yazınsal tatlar alacakları romanlardan oluşan bir dizi düşünmüş. Yetkin yazarlarca yazılmış “Çiçek Kokulu Kitaplar” dizisi hazırlamış. Ne iyi etmiş! Romanın yazarı mı? Emekli öğretmen, Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi, çocuk kitapları yazarı; şiir, tanıtı, eleştiri, deneme, söyleşi, günlük, mektup türlerindeki yazılarıyla tanıdığımız Vedat Yazıcı. Romanın içeriği mi? İlk gençlik kuşağı için yazdığı bu romanda; Karadeniz’in kıyısındaki bir balıkçı kasabasında, yeniyetme dört gencin (Murat, Utku, Bora ve Burak’ın) bir haziran gününde denizde yaşadıkları çok tehlikeli bir serüven anlatılmaktadır. Romanı okurken sayfa boşluklarına çiziktirdiğim notlara dayanarak yazılmış bir tanıtı yazısıdır bu. Roman, daha çok birinci kişili (benöyküsel) anlatı ile üçüncü kişili (elöyküsel) anlatıyla harmanlanarak yazılmış. Olaylar, yukarıda da belirttiğimiz gibi Karadeniz’in kıyısındaki Akçakent’te ve Karadeniz’de geçmektedir. Roman kişilerinin (kahramanlarının) tümü de 1115 yaşlarında ilköğretim öğrencisidir. Davranışlarından, konuşmalarından anladığıma göre büyüklerine saygılı, uyumlu çocuklardır bunlar. Romanın ikinci derecede kişileri (kahramanları) da var: Dedeler, nineler, anneler, babalar, öğretmenler... Gerek Roman kahramanlarının gerekse ikinci derecedeki kişilerin davranışları, yorumları doğaldır; kişiliklerine uygundur. Anlatım; yaşanmışlıktan, gözlemlenmişlikten güç alan betimlemeler, saptamalar içermektedir. Olaylar anlatılırken yazar, bir biçimine getiriyor, denizcilikle, balıkçılıkla ilgili kavramlara, terimlere; hatta değer yargılarına (arkadaşlık, dürüstlük, sorumluluk, barışıklık, iyilik, sevgi, saygı...) da yer veriliyor. Romanın bana ilginç gelen bir yönü de biçimine getirilip ünlü yazar ve şairlerin ünlü yapıtlarından aktarmalar yapılmasıdır. Salt bunlar mı? Hayır, yapaylığa düşmeden yörenin, çevre kirliliği başta olmak üzere sorunlarına da değiniliyor. Bu arada dil devrimine uygun, kültür diline dayalı bir dil kullanıldığını da belirtmeliyim. Romanda ilgimi çeken bir yön de ço B i Toparlak/ Adnan Özyalçıner/ Resimleyen: Oğuz Demir/ Toparlak/ Evrensel Çocuk Kitaplığı/ 16 s./ 2012/ 6+ Toparlak, plastikten yapılmış bir gömlek düğmesi. Öyküsünü kendisi anlatıyor çocuklara. “Koskoca, top gibi bir hamurdum önce. Beni doğuran makine küçücük bir parça kopardı hamurdan. Yüzüme üç delik açarak yuvarlak bir düğme yaptı beni. Sonra öteki kardeşlerimle boya kazanına attılar bizi.” Toparlak kardeşleri gibi basit bir düğme olmak istemez, bunun için de farklı bir görüntüye bürünür. Bu farklılık onun mutlu olması için yetecek midir? Okurun Toparlak ile birlikte çıktığı uzun yolculuğun sonu şirin bir oğlan çocuğunun yüreğinde bitiyor. İyi okumalar. Kurbağa Prens/ Grimm Kardeşler/ Yorumlayan: Muzaffer Somur/ Resimleyen: Hande Tomris Kuzu/ Kelime Yayınları/ 2012/ 95 s./ 5+ Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından ilk kez 20112012 sezonunda sahnelenen “Kurbağa Prens” adlı oyun, resimli bir masal kitabı olarak yayımlanmış. Kitabın geliri, Anadolu’daki çocukları tiyatroyla ücretsiz buluşturmak için Mehmet Zorlu Vakfi tarafından hazırlanan sosyal sorumluluk projesine aktarılacak. Kurbağayı öpen şımarık prenses ve yakışıklı bir prense dönüşen kurbağa… Ya da yakışıklı prens mi dönüşüyordu kurbağaya? Peki prenses kurbağayı neden öpüyordu? Hem şımarık prensesin altın topu nerede? Kaybolmasın sakın, başka neyle oynayacak prenses, hiç arkadaşı yok ki! Bir dakika! Yoksa prens de şımarık prenses gibi, kendini beğenmiş, huysuz ve kibirli miydi? Hem de “ağzına biber sürülecek” cinsten... Prensle prenses masalın sonunda… Prensesin kurbağayı neden öptüğü konusu yüz yılı aşkın bir süredir kulaktan kulağa dolaşıyor, bu sorunun yanıtını onlar da bulmalı. Gezegenimiz Yerküre/ Nicholas Harris/ Resimleyen: Gary Hincks ve Peter Dennis/ Çeviren: Ali Berktay/ İş Bankası Kültür Yayınları/ 32 s./ 2012/ 7+ Buzullar hakkında neler biliyoruz? Çöllerin tamamı sadece kumdan mı oluşur? Buzulun, bir yükseltiden aşağı yavaş yavaş akan bir buz kütlesi olduğunu biliyor musunuz? Mağaralar nasıl oluşmuştur? Dünyamız, yerküre hakkında merak edebileceğimiz ya da öğrencilerin derslerinde yardımcı olabilecek pek çok sorunun yanıtı İlk Bilim Kütüphanem Dizisi’nden çıkan Gezegenimiz Yerküre isimli kitapta. Kim bilir belki ileride içinizden birileri dünyanın merkezine seyahat etmek ister… İyi okumalar! ? çıne ve ilerle nlerde ı dues, ailei yolcuerin fe cukların kendi aralarında şaka yollu Karadeniz ağzıyla konuşarak, Karadeniz türkülerinin sözlerine bir tür benzekler (nazireler) uydurarak, şakalaşarak Gülmeceye (mizaha) başvurmaları oldu. Çocukların, apaçık söylemeseler de yaşadıkları, ölümle burun buruna geldikleri serüvenlerden ders aldıkları anlaşılıyor. Romanın, “merak öğesi”ni canlı tutan bir kurgulaması var. Betimlemelerde ve davranışlarında yapaylık yok. Romanda yer yer kurgubilim çağrışımları yapan serüven parçaları var. Yer yer eğitsel bir bakış da seziliyor. Amacım, bir roman değerlendirmesi yapmak değil; insan yavrusunun en zor dönemlerinden biri olan önergenlik ya da ilk gençlik dönemini yaşayan çocukların okuyup tat alacağı romanlarda gözetilen yönlerle ilgili, hoşaf bulaşığı kadar da olsa anımsatmalar yapmaktır. Bu arada romandan küçük küçük birkaç alıntı yaparak okuru, romanın dünyasına da sokmak istiyorum. Hazırsanız başlayalım. Önce romanın adının nereden gediğini gösteren, minik bir alıntı: “Şunlara bakın hele! Nasıl da boyunlarını bükmüşler. Ana kuzuları ne olacak! Canlanın haydi! Poyrazın çocukları acıkmaz canım! Poyrazın çocukları yorulmaz!” (s. 69). Şimdi de iki minik doğa betimlemesi: Uzun süren ilkyaz yağmurları, Akçakent’in, yeşilin tüm tonlarını taşıyan doğasını canlandırmış; yapraklar güneş ışıklarını ayna gibi yansıtıyor. Oysa mor komarların vakti geçti geçecek; boyunlarını bükmüş, gelecek ilk yazda görüşmeyi dileyerek veda etmek üzereler” (s. 5). “Güneş battı batacak. Bir ucu Karadeniz’e değmiş, kıpır kıpır kızıllık saçıyor. Güneş çevresinde pembeye çalan mor bulutlar kaynaşıyor. Güneşten uzaklaştıkça pembeleşiyor gün batımı” (s. 39). Kasaba yaşamıyla ilgili bir ayrıntı: “Dikkat dikkat! Bu akşam yazlık Bahçe Sinemasında Çelik Bilek Kara Korsan’a karşı... Yılın en güzel filmi... Sinemamız hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı, bu filmi sizler için getirtti. Çelik Bilek Kara Korsan’a karşı... Otuz iki kısım tekmili birden... Saat dokuz on beşte, Yazlık Bahçe Sineması’nda. Sakın kaçırmayın. Yarın akşam bulamazsınız” (s. 50). Bir ruhsal portre betimlemesinden küçük bir alıntı: “Emekli olduktan sonra doğup büyüdüğü baba memleketi Akçakent’e yerleşmiş; okul yıllarından beri ilgilendiği futbol konusunda Ayazlı Spor gençlerinin çalıştırıcılığına adamıştı kendini. Öğretmenliğinden gelen eğiticilik, öğre ticilik deneyimini, o şimdi gençlere futbol yoluyla aktarmaktan mutluluk duyuyordu” (s. 84). Bir gözlem: “Vahşi (köpeğin adı), sarı benekli beyaz, uzunca bir yılanı ön ayaklarının altına almış; patilerinin var gücüyle toprağa bastırıyor; bir yandan da havlıyordu. Vahşi, Kemal Bey’den (köpeğin sahibi) ne yapması gerektiği konusunda komut bekliyordu. Sarı benekli, beyaz yılan, gözleri yuvalarından dışarı fırlamış, çatal dilini umarsızlıkla dışarıya çıkarıp içeriye çekiyor; kuyruğunu can acısıyla sağa sola savuruyordu” (s. 90). Öğretmenlik damarı kabaran yazar, toplumsal eksikliklerimizi dile getirmekten de geri durmamış: “Denizi kirlettiler, balıkları bitirdiler. Dört yanı denizlerle çevrili güzel ülkemizde, mevsiminde balık tüketemiyoruz. Yapay çiftlik balıklarıyla yetinmek zorunda kaldık. Vay halimize... Bu balık çiftlikleri de deniz kirliliğine yol açıyor üstelik!” (s. 21). “...Başarısızlıklarımızın kökeninde plansızlık, programsızlık yatıyordu. O yüzden mi, Aziz Nesin Usta’mızın deyişiyle ‘Eller Ay’a gidiyor, biz yaya kalıyorduk? Zaman önemsiz, ucuz bir kavramdı büyüklerimiz için... Dahası, bilinçsiz insanlarımız için de pek bir önemi yoktu zamanın. Bize özgü bir deyimdir: Vakit Öldürmek” (s. 245). Roman, “On Yıl Sonra...” başlıklı bir bölümle bitiyor. Merak ettiniz mi; romanın başkişisi olan dört genç, on yıl sonra nasıl birer meslek seçtiler, nerelerde buluşup neler konuştular? Efendim?... Yok öyle bedavacılık! Çözüm, romanı edinip okumanızdan geçiyor. Tanıtımızı, eğitimbilimci Recep Nas’tan aldığımız uyarıcı bir alıntıyla sonlandırıyoruz: “... Çocuğun düşünme, algılama biçimi yetişkinlerden farklıdır. Çocuk insandır. Bu insan edebiyattan yoksun bırakılamayacağına göre, onun için edebiyat yapılacaktır. Bu da çocuk edebiyatıdır. Ama bu böyle diye çocuğa yoz, düzeysiz, kof ürünler sunulamaz. Edebiyat için ne geçerliyse çocuk edebiyatı için de o geçerlidir. Hem çocuk hem edebiyat gözetilir. Onun için zordur çocuk edebiyatı. Zor olduğu için nitelikli, çocuğa göre olan çocuk edebiyatı azdır, ne yazık ki...” (Örnekle Çocuk Edebiyatı, s.33). Bu uyarıya ben de şunu eklemek isterim: Nasıl ki okul dönemi yaş grubu (711 yaş grubu) için çocuk edebiyatı gerekliyse çocuklukla gençlik arası yaş grubu (1115 yaş arası) için de edebiyat gereklidir. Bu gereksinmeyi karşılamak amacıyla yazılmış bir roman salık veriyoruz size. (Ankara, Ekim 2011)? *Poyrazın Çocukları, (Roman), Vedat Yazıcı. Ankara: Koza Yayınları, (Çiçek Kokulu Kitaplar dizisi) 2011, 272 s. K O NU K HA R FL E R e/ Çoeknikleri Çeviren: vibulut 12/ 5+ zim Tekbı Periler . Curto mış. Katıcılığınıe olursa üş düntirecek, cak çok fantasaracılığı Her bir bir teke ? ha 1153 Ay Nine, Gülüm Ali, Kışlık Ördek! ? İffet DİLER aygısız küçüklüğümüzde gökyüzündeki yıldızları saymaya çalışırdık. Sıcak gecelerde derin uykularımızda dondurmacının sesini duyar duymaz fırlardık yerimizden. Fıstıklı kaymaklı, ben çikolatalı isterim, vanilyalı, kavunlusundan da olsun illa ki… Evdeki en çukur tabak seçilir, merdivenler ikişer beşer koşarak inilirdi. Ya duymadan giderse? Sonra tekrar uzanır yıldızların en büyüğüne bakardık. Dilimizde bir şarkı. Ay dede, ay dede duvağın nerede? Hiç sesini çıkarmazdı dede!.. Sormaktan bıkmazdık. Sen kurabiyelerin güzelisin değil mi?.. Ses seda yok. Ama niye?.. Vanilya kokun burnumuza kadar gelmede!.. O gün bugündür peşimizi bırakmadı sevinç. Şengül Kıran, akıl bahçesinde damıttıklarını sayfalara aktarmış. “Benim başım gülmüş/ Saçlarım yaprak/ Bir gözlük alıp/ Şu nineme taksam.” s. 20 Sevgili çocuklar yağmur yağarken dikkatli olun; cebinizden, aklınızdan uçuşmasın dizeler. Şiir, yağmuru çok sever. Bir de sizin gi K bi çocukları. Şakalaşmaktan vazgeçmeyen bir gökkuşağına benziyor “Şeker Şiirler”. Umut dolu anlatımıyla geleceğin düşsever kalemini okumayı sürdürelim dilerseniz. “Adı ay değil mi ninemin?/ Ay gecenin karanlığını aydınlatmaz mı?/ Ninem, yoksa bir gece mi?/ Kendi içine doğmaz mı?” s. 32 Suyun sevgisini yerleştiriyor dilimize. “Başımı/ Çarptım masaya/ “Ay, içimden bir şeyler aktı”/ Dedi ninem/ Bu ninem içini ırmak sanıyor/ Bir donup/ Bir eriyip/ Bir akıyor” s. 47. “Güneş evine gitti/ Ay neden gecikti?/ Nerede, kiminle karşılaştı?/ Annesi ona “yabancılarla konuşma”/ Demedi mi?” s. 50. “…Anımsayamadım adını/ Nine dedim baksana/ Şu kışlık ördeği/ Bana anlatsana” s. 59 Rüzgârla gelen şiirleri sımsıkı yakalayın. Avucunuzdaki uç uç böcekleri onlar. ? *Şeker Şiirler/ Şengül Kıran/ Resimleyen: Dorukhan Özcan/ Cumhuriyet Kitapları/ 64 s./ 2011/ 22 MART 2012 ? SAYFA 31 Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com CUMHURİYET KİTAP SAYI 1153