25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rıza Tunç Özben’in araştırması Midnight Express’in İtalyanca çevirisindeki ‘Türk’ Başlığını Türkçeye “Eyvah, Türkler!”den “Eyvah, İtalyanlar!?”a: Midnight Express’in İtalyanca Çevirisindeki Türk/ Türkçe şeklinde çevirebileceğimiz kitabın yazarı R. Tunç Özben,Türkçeden İtalyancaya ve İtalyancadan Türkçeye simultane çeviri yapmakta, Yeditepe Üniversitesi’nde çevirmenler için Türkçe, İngilizce ve İtalyanca ders vermekte; ayrıca, Bologna Üniversitesi’nde çeviribilim dalında doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Özben, İtalyanca yazdığı 724 sayfalık kitabının en önemli hedef kitlesinin İtalya’daki çevribilimciler olduğunu söylüyor, bu kişilerin “dikkatini Türkiye’ye çekebilmek, bazılarını Türkçeyi kullanmadan “Türk” imgesi çerçevesinde çeviribilim araştırmalarına yönlendirebilmek, çalışmanın çeviribilime en önemli katkısı olacaktır” diyor. ? Erendiz ÖZBAYOĞLU ıza Tunç Özben, böyle bir çalışma yapmaya girişmesinin nedenini, İtalyanlarla olan otuz yıllık ilişkileri sırasında Türkiye ve İtalya’da karşılaştığı çok defa gerçek dışı ve olumsuz ‘Türk’ imgesidir. Kitabın büyük bir bölümü de bu imgelere ayrılmıştır ve bunlardan birkaçı şöyle sıralanabilir: Türk kadınları otomobil kullanma hakkına sahip değildir, bir İtalyan kadın için tek başına Türkiye’ye gelmek tehlikelidir, Türkiye fakir bir ülkedir, Türkler Arapça konuşurlar, kara tenli ve siyah saçlıdır, kadın, yaşlı, çocuk demeden insanları öldürürler, Müslüman olmayanlar için din ve vicdan hürriyeti yoktur, akademisyenlerinin hemen hepsi erkektir, Geceyarısı Ekspresi Türkiye’nin gerçeklerini anlatan bir filmdir, bir Türk kendini Avrupalı olarak tanımlayamaz, Türkiye Avrupa Birliği’ne hiçbir zaman girmemelidir vb. Özben, kendisinin bizzat yaşadığı çok sayıda deneyimden de sayısız örnekler sunar. Bunlardan birkaçı, 2003 yılında Bologna’daki bir sinematekin aylık programında ,“Ermeni halkının Türkler tarafından maruz kaldığı soykırım” sözleri ile tanıtılan, A. Egoyan’ın Ararat filminin ardından yapılan söyleşide filmin ana fikri olan Ermeni soykırımını sorgulayacak görüşler ifade etmek istediğini belirttiğinde kendisine söz verilmediğini; yine, 2004’te Venedik Ca’ Foscari Üniversitesi’ndeki, “Tarihte, Tarihin Ötesinde. Ermeniler ve Türkler. Bin Yıllık Bir Olay” başlıklı, Taner Akçam, Murat Belge ve Halil Berktay’ın soykırım tezi lehine konuşmacı olarak katıldıkları konferansta, neden bu teze karşı çıkan bir Türk araştırıcının da konferansa çağrılmadığını sorduğunda ve bu tür başka birçok toplantıda kendisine karşı nasıl davranıldığını, ne tür cevaplar verildiğini tüm ayrıntılarıyla anlatır. ÖTEKİ KAVRAMI VE TÜRKLER Özben, Midnight Express kitabındaki kırk yedi Türkçe sözcükten üçünün İtalyanca çevirisinde, Manipulation School yaklaşımı da dikkate alındığında, nasıl manipule edildiklerini anlattığı bölümde, İngilizce metinde olmayan, “Türklere güvenilmez, Türkler kötüdürler, onlar acımasızca şiddet kullanırlar, Türk erkekleri ‘ters’ cinsel ilişkide SAYFA 10 ? 22 MART R Özben, Türklerin Avrupalılarca ‘yanlış’ tanınmasına kızmak yerine ‘doğru’ biçimde tanıtmak için çaba göstermesi gerektiğini söylüyor. bulunur” imgelerine yer verildiğini vurgular. “İmge de çeviri gibi, doğası gereği manipule edilmiş bir olgudur” ve imgebilimin konusunun ‘öteki’ kavramı olduğu belirlenir. Ardından ‘öteki’ olarak Haçlı Seferleri’nden başlayarak Avrupa’da ‘Türk’ imgesi incelenir ki bu da tahmin edileceği gibi tümüyle olumsuzdur. Sözgelimi, despot ‘Osmanlı’ imgesinin altında, Osmanlı’da soylu bir sınıfın bulunmamasına duyulan tepki olduğu, Venedik ve Türkler kitabı yazarı P. Preto’ya gönderme yapılarak açıklanır. Kitapta gönderme yapılan çok sayıda eser vardır ve bunlardan birinde, G. E. Carretto’nun naklettiği, Mehmet Efendi’ye ait “Biz Türkler Frenklere gecenin gündüze benzediği gibi benzeriz. Eve girdiğimiz zaman ayakkabılarımızı çıkarırız ve başımız örtülü kalır. Frenkler şapkalarını çıkarırlar ve ayakkabılarıyla kalırlar. Biz sakal bırakırız ve saçımızı keseriz. Frenkler saçlarını uzatırlar ve sakallarını keserler. Biz sağdan sola doğru yazarız, onlar soldan sağa doğru. Biz halıyı masanın altına koyarız, onlar masanın üzerine. Bizde kadınlar pantolon, erkekler elbise giyer, onlar bunu tersini yaparlar. Bizim kadınlarımız törenlerde erkeklerin arkasından giderler, onlarda bunun tersi olur. Sonuçta, eğer bir Türkü başı aşağıda ayakları havada koyarsanız bir Frenk elde edersiniz” 2012 şeklindeki sözlerini Özben Batı metafiziğinin ikiye bölünmesi örneklerinden biri olarak kaydeder. Günümüzde Avrupalıların Türkleri kendi kültürünün kitle iletişim araçları ile tanıdığını, B. Güvenç’in Türk Kimliği kitabına gönderme yaparak dile getiren Özben, Avrupalının modern bir Türkle karşılaştığında duyduğu şaşkınlıktan söz ederken Türklerin kendilerinin Avrupalılarca ‘yanlış’ tanınmasına kızmak yerine ‘doğru’ biçimde tanıtmak için çaba göstermesi gerektiğini söyler. Kitabın başka bir bölümünde manipule edilmiş ‘Türk’ imgesi çerçevesinde, Batılı kaynaklarca çarpıtılmış imgelerden, İskenderiye Kütüphanesi’nin Türkler tarafından yakılmasından Binbir Gece Masallarına, Bizans kaynaklarına, Babinger’e, Hammer’e kadar örnekler verir. G. Mandel, Mamma li Turchi kitabında belirttiği gibi, Türklerin Arap olduğu yargısıyla sürekli karşılaşmakta, kendisine İbni Sina ve Mevlana’nın Arap ve Fars olduğu söylenmektedir. BİR ÜTOPYANIN PEŞİNDE Yazar sonuç bölümünü imgebilim ve çeviribilim açısından yaptığı gözlemlere ayırmıştır: “İtalya’daki ‘Türk’ imgesinin ister gerçeği yansıtsın ister yansıtmasın Türklerin ‘öteki’ olmaktan çıkarılıp ‘bizden biri’ haline getirilmesinin, İtalyanların 11 Eylül teröründen sonra daha güvenli yaşayabilmeleri; ticaret yaparak daha zenginleşebilmeleri. Müslüman ülkelerle daha demokratik ilişkiler kurabilmek ve kendilerini bir ‘öteki’ yaratmaksızın tanıyabilme ütopyasına katkıda bulunabilmek için” kendi yararlarına olacaktır, yazara göre. Çok emek, inceleme ve bilgi toplama ürünü olduğu kesin olan çalışma, olasılıkla imgebilim yöntemi gereği, 2006 yılı itibarıyla Türkiye’nin, özellikle İtalya’da, genelde Avrupa ülkelerindeki olumsuz imgelerinin 700 küsur sayfalık özetini içeriyor. Öte yandan böyle bir çalışma iki ucu açık, her gün yeni bir imgenin getirilip sokulabileceği ya da çekilip çıkarılabileceği uzun ve karanlık bir dehlize benzetilebilir. Ömrünün büyük bir bölümünü İtalya’da geçiren ve geçirmekte olan sosyal bilimci bir okur, “Bu imajlar hepimizin bildiği, rastladığı şeyler, İtalyan dostlarımla gülüp geçiyoruz. Özellikle Arap imajı son yıllarda iyice pekişti; pek ilgi olmadığında Türklerin de hiç ilgilenmediği, haritada yerini bile bilmediği ülkeler vardır sık sık TV ya da gazetelerde yer almaz Türkiye, aldığında da devlet büyüklerinin bir ziyareti nedeniyle, bazen, biriki saniye için TV’lere yansımasıyla olur. Bu devlet büyüğü, modası geçmiş bıyıkları, başı üst üste eşarplarla sarılı eşiyle, kızıyla imajlara imaj katar. Hatta örtü imalatçısı bir dostum neden birkaç başörtüsü kullandıklarını merak etmiş, sormuş, meğer tek bir saç telini bile göstermemek içinmiş, çünkü her saç teli için 80 yıl cehenneme kapatılma cezası varmış” demişti. Kötü imgeler elbette can sıkıcıdır, ne demiş şair: “Kim ister teşhirini kötü hayalinin, / dökülmüş dişlerinin, kırılmış kemiklerinin, / zordur yükselmek harabelerden / tükendiyse son zerresi de mecalinin.” Sonuçta, imgebilimin tanımı, başkasının perspektifiyle algılanan imgeler, önyargılar, klişeler, kalıplaşmış tümceler bütününün incelenmesi şeklinde olduğuna göre perspektif değişmedikçe imge de değişmeyecektir. Imagologia (imgebilim) diye bir bilim dalı yanında image makerologia diye de bir dal olmalı ve bu daldaki bilimciler, TV’lerdeki bazı sunucular gibi boyacı küpüne dönüştürmeksizin, makyajla imge değiştirmeyi deneyebilmeliler. Artzamanlı ve eşzamanlı yöntemlerle konuyla ilgili hemen tüm kaynakların taranarak imgebilim alanında bir veri tabanının oluşturulduğu bu eser ilgilenenler için kuşkusuz temel bir başvuru kitabı oluşturuyor. Kitabı okuyanlar onu yazmak için tüketilen zamana, emeğe, özene şaşırıyor, ama... ? KİTAPTAN BİR BÖLÜM ürk imgesi üzerine gelecekte yapılacak çalışmalar için yararlı iki temel sonuç çıkarılabilir. Bunlardan ilki, bu çalışmaların dayandığı bir corpus oluşturmakla ilgilidir; diğeri de bu araştırmayı sürdürecek bilimsel topluluğun oluşumunu konu alır. İmgebilimsel analizde olduğu kadar çevribilimsel betimlemede de sorunun anlaşılması açısından tatmin edici bir düzeye ulaşmak için, genelde marjinal kabul edilen ‘ikinci derece’deki metinleri de inceleme örneği olarak çalışmaya dahil etmek uygun olacaktır. Bu ‘ikinci derece’ kaynaklar, Carretto ve De Pascalis’e göre, “ağacın tepesinden değil köklerinden görülen tarih”i temsil ederler. Onların sunduğu gerçek, demek ki, “aşırı hayal, sade kişilerin –ama sadece onların değil olmak isteyen masallara olan ihtiyac”ın izlerini taşıyan “tutarsızlıklarıyla, galip gelen acımasızlıklarıyla, düşleriyle” dikkate alınması gereken bir veri haline geliyor. Bu yüzden G. Pannilini’nin serüvenleri, A. Parker’ın Midnight Express’i, İnternetteki isimsiz Türk Sürprizi pornosunun, Ermeni sorunu çerçevesinde V. Messori’nin Musa Dağı’nın Gerçek Öyküsü için önsözü, Öcalan davası çerçevesinde G. Bocca’nın gazetesi için yazdıkları, Türkiye’deki Kemalistlere ilişkin T. di Francesco’nun gazete yazıları dikkatli bir analizi hak ediyorlar, her ne kadar bu yazarlar, yeniden Carretto’nun ve De Pascalis’in sözleriyle, “tarihi yazmayıp ona maruz kalıyorlarsa da” (s. 494). ? T CUMHURİYET KİTAP SAYI 1153 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle