Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İlhan Taşcı’nın ilk romanı ‘Korumam ve korunmam gerekenler haddinden fazla gerçek’ Cumhuriyet Ankara bürosunun deneyimli yüksek yargı muhabiri, “Cüppeli Adalet”ten “İlahi Adalet”e, “Af Dağının Ardındaki AKP”den “Maskesiz Soygun”a siyasi araştırma kitaplarının yazarı İlhan Taşcı; bu kez bir romanla okurun karşısına çıktı. Ömrümün Son Hükmü, arka planında tartışmalı siyasi davaların yer aldığı bir aşkın romanı. “Aşk tutsaklıktır” sözü neredeyse bir klişe gibi yinelenir ya. Ömrümün Son Hükmü “adı olmayan” erkek kahramanını “gerçek” bir hapishaneye götüren bir aşkın romanı. Ë Türey KÖSE azetecilik insanı gündelik olana fazlaca bağlıyor. Roman yazmanın arkasında bir günlük ömrü olan manşetlere, haberlere karşı bir “kalıcılık” arzusu mu yatıyor? Son beş yıldır Türkiye’ye “bir şey oluyor”, ülkenin tüm kurumları aks değiştiriyor, değiştirebilir de. Ama yargının da aks değiştirip adalet istasyonundan gitgide uzaklaştığı noktada sorun başlıyor. Açılan kimi davalar nedeniyle yüz binlerce sayfalık belge arşivi var orta yerde. Sayıları neredeyse iki elin parmağını geçmeyecek bildiği bu dönemin ta kendisidir. Daha önceki çalışmalarım gibi bu kitabımı bir siyasi araştırma formunda yayımlasaydım, sonuçları ve “hukuk mekanizması”nın algısı daha farklı olabilirdi. Cümle sonuna ünlem işareti koymaktan yargılanmış bir yazar olarak sanırım bu seferki de bambaşka sonuçlar yaratırdı. KONTROLSÜZ GÜÇ... Kitabın başında “Bu romanın gerçek olan iki kahramanını korumak, birinden de korunmak zorundaydım” diyorsun. Bu da romanın ne kadar gerçeğe dayandığı sorusunu akla getiriyor ve kimleri “korumak” ve kimlerden “korunmak” zorunda olduğunu... Gazeteci tarafımla söylersem bu romanın kimi bölümleri belgelenemeyecek kadar gerçek! Kimi ulaştığım gerçekleri olduğu gibi ortaya koysak “içeriden” kitap yazan yazarlara dönmek an meselesiydi. Örneklerini de yaşadık hep birlikte. Her şeyin belgesi olmuyor, kesinlik taşıyan bilgileri olabiliyor. Ben de gerçeğe dayanan bilgileri, edebiyatın gücüne sığınarak bu dönemi farklı biçimde tarihe not düşmek istedim. Gazeteci olarak aynı zamanda yaşadığım çağın tanıklığını gelecek kuşaklara aktarmam da zorunlu. Hele hele yalancı tanıkların arttığı, bir tık ötesine geçtiğimizde bilinçli cehaletin bir bilgi gibi sunulduğu bir dilimde vicdani olarak bu dönemi anlatmak boynumuzun borcu. Kimleri korumak zorundaydım, hiçbir suçu olmadığı halde yalnızca bir kadını sevdiği için cezaevine konulan ve halen de burada tutsak edilen kişinin gerçek kimliğini korumak zorundaydım. Kimliğinin, yaşadıklarının ve bunu yaşama nedeninin açığa çıkmasını istemedim (en azından benim kitabımla). Bir gün özgürlüğüne kavuştuğunda kendisi bunu anlatabilir. Kendi evlatlarını bile yemeye başlamış bir yapılaşmadan da kendimi korumak zorundaydım. Kendi hatıra defterindeki bir aşk için düşman bellediği kişinin ismini not kâğıdına yazarak, cezaevine koydurabilecek kadar kontrolsüz gücü elinde bulunduran kişiden de korunmalıydım. Hele ki kitabın yayımlanmasının ardından yayınevinin dağıtımda yaşadığı blokajı da düşününce, romanda korunması ve korunulması gereken “gerçek” kişilerin haddinden fazla “gerçek” olduğunu düşünmeliyiz... Roman bir aşk öyküsü olarak başlıyor, ilerliyor ve arka planda ¥ G sayıda meslektaş aylardır, yıllardır yaşananları yazıyor, yazmak için binlerce sayfalık doküman inceleniyor. Yaşananlara bir fotoğrafın parçalarına bakar gibi herkes bulduğu açıdan bakıyor ama bütün fotoğrafı netleştiremiyorsunuz. Tek karelik fotoğraf kıymetli, ama bizi aslolana götürmüyor. Yalnızca bize ağrıyan, aksayan yanı gösteriyor. Oysa bizim izini sürdüğümüz; sürmemiz gereken ülkenin başının ağrıması değil, kimin, nasıl, niçin ve neden ağrıttığını öğrenmektir. Çünkü son beş yılda yaşananlar oldukça komplike, kurmaca yeteneği yüksek, tüm bunların eleman seçimi, planlaması ve stratejik uygulaması da bir o kadar profesyonel. Çözebilmek için bütünü görmemiz, bütünden tekile doğru ilerlememiz gerekiyor. Yoksa tekil olarak tek tek olaylardaki sorunlar ortaya konuluyor günlük gazete yazılarında. Bu yolla yalnızca bir haksızlığı ortaya koyabiliyoruz. Oysa bu topraklara ait “arkadaki gücü” görmemiz gerekir. Perdeye yansıyanı görüyoruz belki ama, perdenin ardındaki o eli bilmiyoruz. Perdedeki suretten, gerideki asla erme çabası. “YASALAR RUHSUZDUR” Roman, “arkadaki gücü” göster İlhan Taşcı, gerçeğin izinde bir kurgusal romanı yazmanın zor olduğunu belirtiyor. mek için daha etkili bir yol mu? Benimki perdeye yansıtan ve kurguyu yaşama geçiren eli tutma, görebilme çabası aslında. Herkesin bildiği o malum davaları izleyen meslektaşları hem kıskanıyorum, hem de onlara şaşıyorum. Kıskanıyorum çünkü bir tarihe tanıklık ediyorlar. Şaşırıyorum, 2012 cezaevinden onlarca kitap yazıldı ancak duruşmaları günbegün izleyen meslektaşlarımdan kitap yazan çıkmadı. Oysa yıllar sonra “yargı” kararını verdiğinde o karar metni bize, insanlığa ve tarihe yalnızca yasal bir sistemi anlatacak. Çünkü yasalar ruhsuzdur. Ama o yasaların uygulandığı insanlar, yalnızca kanunlarla sınırlı değil ki. Eşleri, çocukları, düşleri, sevgilileri, yitirdikleriyle birer insan. İşte tam bu noktada, zihnimi bilinenbilinmeyen, açığa çıkanhenüz çıkmayan belge ve bilgilerden besleyip, yüreğimi de insana çevirdim. Roman yazmak hep aklımda vardı ama böyle bir romanı yazmak istemezdim. Gazeteci olarak bana bu romanı yazdıran eleştirinin, muhalefetin suç sayılabildiği, cezalandırılabildiği hatta ve hatta hiçbir suçun olmadan cezaevlerinde insanların yatırıla SAYFA 4 ? 13 ARALIK CUMHURİYET KİTAP SAYI 1191