Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Ç ANIMSADIĞIM MANDIRA iir Atlası CEVAT ÇAPAN Sun WENDO/ Şiirler/ Çeviren: Baki YİĞİT ‘Dokunmak istiyorum gökteki Yüce Tanrı’ya, Ona adaletsiz olduğunu söylemek istiyorum’ Ay ışığının heybetli ağırlığı. Kar alev almış. Aşırı beyaz, yani. Bir düşe giriyor olmalı siyahlar içinde biri; avluda dikilen, şarkı söyleyen bir hayalet. Ya da bütün gün durmadan kendi kendine konuşan. Evi bulamayınca yeşil sabahlara, sakin şafaklara yönelir. Çocuk evi gibi güzel, pencereleri aydan daha parlak bir evin önünde durur. Bir başına devam eder yürümeye, ta ki bedeninden çıkıp bir kitaba girene dek. O ne kitaptır ama! İnsan başka biri ya da onun kulakta yankılanan gölgesi olur, düşüme giren şarkı gibi: Tanrı açar göğün kapısını ve aynayla oynarken görürüm onu. HAVA SALDIRISI SIĞINAĞI Nasıl anlatsam ki? Kuzeyden, güneyden ve havadan gelecek tehlikelere karşı bildirilerle uyarıldık. Gönüllü önderler, yaşlı kadınlar, sığınağın nasıl kazılacağını gösterdiler bahçede, ama kuşkulandık üç metrelik hendeğin insanı koruyabileceğinden. Yine de kazmaya devam ettik bir tabuta rastlayana dek bir gün, çürümüş kapak kürekle ilk dokunuşta kırıldı. İçinde kösele gibi bir iskelet, dağılmış kaburga kemikleri, kurumuş pınarlar gibi gözler. Ölümle gerçekten ilk karşılaşmam, onun kötü kokusu. Küreği bırakıp seğirttim. Sonra korkup uzaklaştım oradan ölüden kaçıyormuş gibi. HAYALET GÜNÜNÜN* GECESİ Hayaletler buradalar; gece yarısı geldiler sokaklarda çılgınca bağırıp çağırarak. Yıllar önce yaşlı bir çiftçi söylemişti; üç yol ağzında eline kırmızı bir horoz alırsan görürsün onları, büyükbabaları, büyük büyükbabaları, sülalenin on sekiz kuşağını. Ödleğin biri olarak buna hiç cesaret edemem! Bakamam yırtılmış derilerine, kanlı gözlerine, düşüp bayılırım. Evde durur, hayalet parasını avluya gömer, ölüler diyarında rahat olmalarına dua eder ve sıradan yaşamımı sessizce kutsamalarını, yaz dolunayı gibi huzur vermelerini dilerim. KAPILARI, PENCERELERİ İYİ KAPA Yavaş yavaş uzaklaşıyorum senden. İşte kırlardayım ama manzara avutamıyor beni. Yürüyüşe çıkıyorum koruda, güçlükle bakıyorum düşen yapraklara, daldan dala atlayan kuşları izliyorum. Mevsimler değişiyor, saçlarım ağarıyor, ama yüreğim durmadan söylüyor: diren, diren. Her gece bütün yapabildiğim, sıkı kapandığından emin olmak için 2012 inli şair Sun Wenbo, 1956’da Şanhi’de doğdu. Çok küçük yaşta ailesiyle birlikte Siçuan’a göç etti. İlk şiirini 1983’te, çalıştığı fabrikadaki bir dinleti için yazdı. Şiire ilgisi 1980’lerin sonuna doğru yoğunlaştı. Çeşitli dergi ve antolojilerde yer alan, çok az imge kullandığı düşünce ağırlıklı şiirleriyle Çin’in çağdaş bir sesi oldu. 1994’te yazdığı “Program” başlıklı uzunca şiiri, ülkede görülen artı ve eksilerin yüksek sesle, sakin bir biçimde sergilenmesi olarak yorumlanabilir. KÜLTÜR DEVRİMİNE YANSIMALAR Silahlı çatışmanın ardından sokaktan aşağı birçok kamyon indi ağır ağır, arka kapakları açık, içleri cesetle dolu. Meraklı bir yürekle köşede durdum, kurşun yaralarının nasıl çiçek açtığına dair konuşmayı dinledim diğerlerini izleyerek. Kafalarda, göğüslerde, sırtlarda açan rengârenk çiçekler geldi gözümün önüne. Kamyonların birinde bir çift ayak brandanın altından fırlamış, sol ayak postalın içinde, diğerinin parmakları çorabı delmek üzere. İnsanların içinde öldükleri giysileri cehennemde sonsuza dek giyeceklerini söyleyen büyükbabamı düşündüm. MEKTUBUM YOLDA Mektubum yola çıktı. Şimdi bir kamyonun içindedir ya da henüz bir binada; kaç elden geçecek kimbilir. Bir mektup hasta değilim diyebilir, yaşamımı bir mektuba borçlu olabilirim, Hiç mutlu değilim Bu günlerde kum yağmakta üzerime. Bu günlerde köpekler havlamakta kaburgalarımın ardında. Bu günlerde insan değil de kırmızı bir serçe olsam derim. Uçmak istiyorum yeryüzünden yükseklere, Dokunmak istiyorum gökteki Yüce Tanrı’ya, Ona adaletsiz olduğunu söylemek istiyorum: İyi olmayı çok denedim, ama bana mutluluk değil, bir dolu kötü şans verdi sadece o günlerde kemiklerim kırıldı yoksa terk etmeliydim ailemi. Ama mektubumda hiç söz etmedim bunlardan. Sadece Beijing sokaklarında yürümeyi ve sana, senin gelinciği andıran yüzüne rastlamayı nasıl düşlediğimi yazdım. Bir an uçuyordun caddedeki ağaçlara, sonra çatının üstüne. Gökyüzünü taramak, sana dokunmak istedim, ama yapamadım. Birden kar yağdı. Birden ağladım. Rüzgâr uğuldadı kulaklarımda: vu u u. OYALANMA Otobüsteyim, avarelikte aklım, yanımdan akıp giden yolda değil, kalabalıkta da değil; sadece bir iki geçiçi hevesim hepsi. Kapı açılıp kapanıyor bilmece gibi konuşan bir ihtiyara. Otobüsten inip karanlığa dalıyorum, kendim de karararak. Evde, bir dekor olur boşluk emrime amade. İçine yerleşir, keyfimce kullanırım onu. Alırım telefonu, bir numara tuşlarım, seslenirim madeni bir sese. Kimdir o? Hiç kimse ya da bir kertenkele. Kertenkele değilse bir sır görüş alanımın ötesinde, tıpkı içinde yaşadığım dünya gibi. ? Yeni Demiryolu köyünün ötesindeki bambuları geçer, boğayı ineklerden ayıran çitten atlayıp sütçünün orada arkadaşlarla toplanır, kovaya akan sütün şırıltısını dinlerdik. Bir keresinde sapanlarla boğanın canını yaktık telin dışından hayvan böğürünce sütçü biz kovaladı da bambulardan izledik bir buzağının sıcak buğularla anasından doğuşunu ve ayağa kalkışını. Gördük ki erkekti ve erkekler doğumda kesilirlerdi. Parlayan bıçak girip çıktı boğazına, fışkırdı kan yeri halı gibi kaplayarak. DÜŞÜMDE BÜYÜKBABAM Çamaşır tokmağıyla başıma vurdun yıldızları saydırdın bana. ‘Maymun gibisin, obur, tembel, şiir yazıp gözyaşı kazanıyorsun’ dedin. Yeter artık! Gerçeklik gerçekliği küçümsemeyi öğretti bana. Yoksa sana söylesem mi Geçmişe gittikçe kötüleştiğimi? Evimi görürsen anlarsın, kentten uzakta mutluyum bahçemle, evden çıkmadan üç gün durabilirim pencerede, değirmen taşı gibi sessiz. Bir bulutta oturduğunu düşlüyorum senin, bahçede ay ardıç dallarını aydınlatana dek ve gövdeme asılı duran ayın sen olduğundan kuşkum kalmayana dek. GECE BEKLEMESİ Ben de hoşlanmam bunlardan biri ölmüş ve çevresinde bir grup toplanmış, ölenin bir fotoğrafı, övgüler, mumlar ve tütsü, buz gibi bir ölüyle gün ağarana dek oturmak, bir çöküntü hali ve karmakarışık düşünceler. Böyle şeylerde birden fazla bulundum, her seferinde görerek neyin olacağını ben ölünce: ailem bitkin, gözleri buğulu, şaşkın o zaman da çay yudumlayan, gevezelik eden, kıkırdayan arkadaşlar; salondan gelen, sessizliği bozan kahkahaları, ama ben duymayacağım onları. Bu gece başka bir beklemedeyim, kalabalıktan biriyim, ölen adamla ilgili konuşmaları dinliyorum, onun hastalığı, son nefesini verdiği an, yeniden bakıyorum fotoğraftaki yüzüne bir anda benimki olan; her bekleme bir prova kendim için, senin için. SAYFA 22 ? 13 ARALIK *Hayalet Günü, ay takvimininin yedinci ayının 14’üncü günüdür; genellikle ağustos ya da eylüle rastlar. Hilde GURBETTE kapıları, pencereleri denetlemek; rüzgârın ipi alıp götürmesin uykumu diye. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1191