Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Atalay Girgin’den ‘Başbakan’ın Günlüğü’ Başbakandan filozof yaratmak... Olmayacak duaya “amin” demek mi? Yoksa “olmaz olmaz mı?” Siz ne derseniz deyin. Atalay Girgin son romanı Başbakanın Günlüğü‘nde, kendini felsefi konuşma hevesine kaptıran bir başbakanı anlatıyor. ? Demeter TOPRAK itaba da adını veren başbakanın günlüğü çerçevesinde gelişen olayların kurgulanıp anlatıldığı romanın kahramanlarından biri de ülkenin başbakanı. Sanki devlet ütopyasında “Ya yöneticiler filozof olmalı ya da filozoflar yönetici” diyen Platon’a nazire yaparcasına, filozoflaştırılmaya çalışılan bir kahraman yaratmış Girgin… Filozoflaştırılamasa bile entelektüel öncülüğe soyundurulacak bir başbakan… Girdiği son seçimi de, tüm rakiplerinin toplamından daha fazla oy alarak kazanan, bunun zafer sarhoşluğuyla, mağrur ve muzaffer bir komutanın sindirilememiş olgunluğu ve eğreti hoşgörü gösterisi arasında gidip gelen bir başbakan var karşımızda… Ve yanında, her daim el pençe divan duran kimisi felsefi tedrisattan geçmiş danışmanları, ‘akıldaneleri’… Ancak kahramanımızın küçük bir kusuru vardır. Cümle âlemin bildiği bu kusur sır değildir. Başbakanın okumakla, özellikle de kitap okumakla arası hiç iyi değildir. O, okumaktan çok dinlemeyi sever. Hal böyle olunca da iş, her zamanki gibi danışmanlarına düşer. Zaten fikir de onlardan çıkmıştır: “Efendim” derler, “Eğer izniniz olursa konuşma metinlerinin arasına birer ikişer felsefe kavramı yerleştirelim. Böylece siyasal tartışma ve polemiklere entelektüel derinlik kazandırmada da öncü olursunuz.” Öncülük fikri hoşuna giden başbakanın onayı üzerine danışmanlarca hazırlanan ilk metnin içerisine tek bir cümle yerleştirilir: Ontolojik sorunu var bunların! Başbakanın basın önünde okuduğu bu söz kamuoyunca, özellikle de onun her dediğine alkış tutan ve ona yaranma kaygısı içindeki gazete köşe yazarlarınca abartılı bir övgüyle desteklenir. Metni kimlerin hazırladığı bilinmesine rağmen, başbakanın, ontoloji sözünü ne kadar yerli yerinde ve doğru kullandığı vurgulanıp methiyeler düzülür. Gelen olumlu tepkiler, başbakanın felsefe kavramlarına ilgisini daha da artırır. Bunun üzerine metinlere bir değil üç kavram yerleştirilir: Ontolojik, epistemolojik, aksiyolojik. Başbakan da diline pelesenk olmaya başlayan bu kavramları yerli yersiz, gerekli gereksiz diye düşünmeden olur olmaz yerde telaffuz etmeye başlar. Ne seçim yenilgisinin şaşkınlığıyla sersemlemiş muhalefetten ne de gazetecilerden bu kavramlarla ilgili kendisine soru yöneltecek birileri vardır. Başbakan mutludur, danışmanları ondan da mutlu... Ne var ki mutluluk bir süreklilik hali değildir. Ülkesindeki gazetecilerin yapamadığını yabancı bir ülkede yabancı bir gazeteci yapıverir. Hem de canlı yayın sırasında, başbakanın telaffuz etmeyi sevdiği kavramları bir cümlede toplayarak yöneltiverir soruyu: Ontolojik dediğiniz sorunların epistemolojik karşılığı ve aksiyolojik değeri nedir? Ve işte o an bozuluverir büyü… Kahramanlarından biri ekseninde yukarıda kısaca aktarılan “Başbakanın Günlüğü”, içerisinde yaşadığımız ülkeye ve dünyaya ilişkin çağrışımlarla yüklü. Özellikle de siyasal olayların ve kişilerin çağrışımlarıyla. Ne var ki, Girgin’in kahramanları, tam “şu” derken elinizden kaçıveriyor. O zaman da “şu değilse bu” diyorsunuz. Ama o da elinizden kayıveriyor. Girgin, hem bilindik hem de bilinmedik bir kahraman kurguluyor romanında. Yalnızca romandaki kahramanlar, karakterler değil, aynı zamanda kurgulanan gezegen ve ülkeler de tüm çağrışımlarına rağmen hem bilindik hem de bilinmedik. Fabl türü anlatının ironik ve politik dilini alabildiğince ustaca ve akıcı bir üslupla anlatıya içselleştiren yazar, okura siyasal bir roman sunuyor. Olayların ve kişilerin doğrudan ya da dolaylı siyasal niteliği, romanı “siyasal roman” kategorisinde değerlendirmeyi kaçınılmaz kılıyor. Bunun yanı sıra, olaylar karşısında ve kişiler arası ilişkilerde kurgulanan etik ilişki boyutu ve metne sinen felsefi anlatı “Başbakanın Günlüğü”nün felsefi açıdan değerlendirilmesi gereğini de beraberinde getiriyor. Yazarın, “Kemeutopyalılar” adını verdiği dizinin üçüncü romanı olan “Başbakanın Günlüğü” ironik anlatısı ve içerdiği hicivle, okurunu kahkahalar attırmasa da acı acı gülümsetirken düşündürmekten alıkoymayacak, aksine düşünmeye, sorgulamaya yöneltecek bir çalışma. ? Başbakan’ın Günlüğü/ Atalay Girgin/ Vesta Yayınları/ 160 s. 1 KASIM 2012 ? SAYFA 19 K CUMHURİYET KİTAP SAYI 1185