Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? yönünü anlatır. Oyun, burada aynı zamanda bir eğretilemedir. Dil yetisi, dili oyunlaştırma yetisidir de. Ayrıca, aynı dil gibi, her türlü gösteri oyunu, özü gereği eytişimsel ve sosyaldir. Oyunlaştırılabilirlik, sözcüklerin sayısız tarzda ve anlamda kullanılabileceğini anlatır. Bu tarzlar, dilsel dünyayı genişleten ve çoğullaştıran yeni dil oyunlarıdır. Dolayısıyla, dilin yazınsallaştırılması da bir dil oyunu edimidir. NietzscheVahinger’in “sanki felsefesi”nin devrimselliğini nasıl analiz ediyorsunuz? Nietzsche/Vaihinger tarafından geliştirilen “sanki felsefesi” uyarınca, kültürel yaşamda birçok şey, öyleymiş gibi gösterilir; hemen bütün bilgiler ve ülküler kurgudur. Kurgu, çelişkili, geçici ve amaçlıdır. Görünüş, canlı ve etkindir. Dünya olayları, yanılsamanın bir oyunudur. Bu savların tümü, estetik/yazınsal üretim için de geçerlidir. Olarak Dilsel Biçem ve Yaşar Kemal”i okuyoruz. Yaşar Kemal’in başkaldırıları nasıl yazınsallaştırdığına, söylenceyi ve dili insanın direnişinde nasıl buluşturduğunu değerlendiriyorsunuz. Burada da mutlaka sözünü etmeli. Sözlü anlatı geleneğinden yararlanan Yaşar Kemal, insanlaşmanın kaynağı olarak gördüğü başkaldırıları söylenleştirir, yazınsallaştırır. İnsana özgülükleri şiirselleştirerek biçemselleştirir; bu yazınsallaştırma sürecine kendi insani özünü katar. Ernst Bloch örneği, insandan umut üretir. Böylece, yerelliği evrenselleştirir ve büyütür. Onun romanlarında olumlulukları simgeleyen insan ve onun dili yücelir. Halk ve halk edebiyatı zarifleşir. Yaşar Kemal, söylenceyi dile ve direnişe dönüştürür, direnişten yeni söylenceler üretir. ‘MEVLANA’YA GÖRE DÜŞÜNCE YÜZÜNDEN KİMSE SORUMLU OLAMAZ, ÇÜNKÜ İNSANIN İÇİ ÖZGÜRLÜK DÜNYASIDIR’ Dildeki değişiklikler konusunda Tanpınar’ın “anayol”u ve “eski” tanımı nedir? Yerinde bir yaklaşımla, dili edebiyatın oluşturucusu ve taşıyıcısı olarak gören Tanpınar, dilsel birikim ile onun üzerine kurulan yeni oluşturumları buluşturur, bireşimler. Vatan dilden ibaret kalır diyen bu değerli edebiyatçıya göre, edebiyat, Humboldt, Hegel ve Jakobson’un dediği gibi, dilsel malzemeyle didişerek ortaya çıkar. Türkçe, onu konuşan ve yazanların tinsel/yazınsal üretimlerinin bireşimidir. Türk edebiyatında sürekli bir dil sorunu olduğunu öne süren Tanpınar’ın savı uyarınca, insanı ve dünyayı dilin içinde aramak ve onları böylece yeniden yaratmak ve köktenci dil arılaştırmacılığını eleştirmek gerekir. Ona göre, dili arılaştırma çalışmalarında hakiki gereksinme göz önünde tutulmalı ve dil plastik olanaklarından mahrum bırakılmamalıdır. Yunus Emre, Türkçenin içinde uçan bir yıldızdır ve devrinin ötesinde her zaman dili ve beğenisiyle her nesil ve her yaşam görüşü için konuşur. Hallacı Mansur ve Mevlana son kertede nasıl bir ortak görüde buluşur? Hallacı Mansur ve Mevlana, bir yönüyle Tanrı’da yok olma inanışını da içeren varlık birliği öğretisinde buluşur. Mevlana “İçinde, Ne Varsa İçinde” adlı yapıtında egemen erke karşı çıkışı ve aklı öne çıkarır. Ona göre, insanı insana çeken can bağdaşmasıdır; gönül görür, görüşür. Ben Tanrı’yım demek yerine, “ben kulum!” demek gerekir; çünkü bunu söyleyen hem kendini hem Tanrı’yı kanıtlamaya kalkışır. Farklı dinlere inananların yolları ayrı, maksatları birdir. Düşünce yüzünden kimse sorumlu olamaz; çünkü insanın içi, özgürlük dünyasıdır. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Dil FelsefesiEdebiyat KuramıI/ Onur Bilge Kula/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 400 s. Dil FelsefesiEdebiyat KuramıII/ Onur Bilge Kula/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 479 s. ‘MARKSİZM UYARINCA HER ÜRETİM O ŞEYİ ÖZÜNE YABANCILAŞTIRIR. BU, EDEBİYAT İÇİN DE GEÇERLİDİR’ Marksizm açısından kurgu/kurgulama kavramı eylemini ve biçimiçerik ilişkisini nasıl ele alıyorsunuz? Kurgu(lama) doğal malzemeyi/dili estetikleştirmenin zorunlu önkoşuludur. Kurgu olmaksızın, dil biçemselleştirilemez, diyesi, tikel olarak yazınsallaştırılamaz. Kurgulama, aynı zamanda tasarımlama, biçimlemne ve üretmedir. Marksizm uyarınca, her üretim, bir şeyi doğal durumundan uzaklaştırmadır; o şeyi özüne yabancılaştırmadır. Bu ilke edebiyat için de geçerlidir. Üretilen şey, örneğin bir roman, yazılıp yayımlandıktan sonra üreticisine/ yazarına yabancı bir nesneye dönüşür. Tümel bir malzeme olan dil, sonsuz sayıda tikelleştirilebilir, bir başka anlatımla, sonsuz sayıda özgün yapıtlara dönüştürülebilir. Dolayısıyla, dil yazınsallaştırmanın ortamı ve dolayımıdır. Dil bir insan ürünüdür ve insan evrensel üretim yapar. Yazınsal yapıtların evrenselliğe yatkınlığı buradan gelir. Her içerik, kendisine uygun biçimi özünden türetir; biçim ise içeriği dolayımlar; onu dışsallaştırır. Biçimiçerik arasındaki karşılıklı belirlenim ilişkisi buradan doğar. ‘YAŞAR KEMAL SÖYLENCEYİ DİLE VE DİRENİŞE DÖNÜŞTÜRÜR’ Rus biçimciliğine geçersek… Rus biçimciliğinde nelere odaklanılmış, neler ise göz ardı edilmiştir? Kendilerini oluşturucular olarak adlandıran Rus biçimciler, başta Roman Jakobson olmak üzere, “yazınsallık nasıl oluşturulur?” sorusunu ilk ortaya atanlardır. Onlara göre, yazınsal metinlerin dilsel görüngülerini açıklayabilmek için, bir altdil olan dilin yazınsal işlevini öne çıkarmak gerekir. Dili yazınsallaştıran, retorik figürlerdir. Bu nedenle, söz sanatı olan edebiyat imgelerle/retorik figürlerle düşünmedir, üretmedir; çünkü her dilsel bildirim bir biçemleştirme etkinliğidir. İkinci ciltte “Bir Felsefe Sorunsalı 9APÎŞ+REDIŞ9AYÎNLARÎ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1185 1 KASIM 2012 ? SAYFA 17