23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tuna Kiremitçi’yle ‘Gönül Meselesi’ üzerine Ne menem bir çocuk, çocukluk Dünya? “KOMPARTIMANLAR HALİNDE YAŞIYOR, GÖNÜL BAĞI KURAMIYORUZ” Dünya, sahiden bir Jedi olabilir aslında. Çocuk aklıyla yoğunlaşıp durumları açık ve net görebiliyor çünkü yetişkinlerdeki önyargılara sahip değil. Zihni henüz lüzumsuz anılarla dolmamış. Bu yüzden ölüme bile soğukkanlı yaklaşabiliyor. Zaten bütün manevi öğretiler bize çocukken sahip olduğumuz bir şeyi geri kazandırmaya çalışmaz mı? Din ne boylamda yer alıyor romanda, roman kişilerine nasıl etkiyor içselde? Gönül Meselesi maneviyat üzerine bir roman. Sadece dinden bahsetmiyorum, en geniş anlamıyla maneviyat. Aşk, dostluk ya da vefa bunun birer parçası. Bizimki gibi hızlı değişen toplumlarda manevi arayışlar da hız kazanıyor. Bizi egoistleşmeye zorlayan maddi hayatın içimizde yarattığı boşluk yüzünden. Romandaki karakterler de manevi dayanak noktaları bularak trajedileriyle başa çıkmaya çalışıyorlar. Bazen başarıyorlar, bazen başaramıyorlar. Namazlı niyazlı ve/veya içkili uyuşturuculu; başı örtülü ve/veya açık; tevekküllü ve/veya isyankâr dolayısıyla apayrı görülen hayatların değme, kesişme, iç içe geçmesini geçtim nirengi noktalarının sıkı dirsek temasında olduğu bir hal söz konusu. Dolayısıyla bu bağlamda “Biz farklı dünyaların insanlarıyız” klişesinin tam aksine işaret eden bir roman “Gönül Meselesi” demek yanlış olur mu? Haklısınız, ayrımları yanlış yerlerde arıyoruz. Hayat tarzlarına ve etnik kimliğe dair farklıkları gereğinden fazla önemsiyoruz. Bu yüzden kompartımanlar halinde yaşıyor, gönül bağı kuramıyoruz. İşin kötüsü, her kompartımanda bu ayrılıklardan nemalanarak kendine siyasi ikbal sağlayan birileri var. Onlar duvarlar sabit kalsın istiyor. Oysa gönül gözüyle bakanlar hasretlerimizin genellikle aynı olduğunu görebilir. Yani aslında bütün mesele bir gönül meselesi. Gönül’ü öğrendiğinde Arda, kendini sahte bir isimle tanıştırdıktan sonra fark ediyor ki kapalı da olsa gencecik bir kız nihayetinde... Gönlü dolu, aklı bir karışık, bir değil… Uzaylı değil karşısındaki yani. “Ben muhafazakâr değilim Müslümanım” diyor. Kapalı açık ikisi de aslında çırılçıplaklar dolayısıyla pek bir aynılar bu sırdaşlıkta denemez de ne denir? Evet, ama bunu kabul etmekte zorlanmaları doğal. Aynı şehirde değilmiş gibi, hatta dünyada değilmiş davranan iki muhitte yaşıyorlar. Neyse ki yüzeydeki farkların altında insanı insana bağlayan ortaklıklar var. Sadece bunları keşfetmek için derine bakmaları yetecek. Günümüz dünyasının kolay kolay izin vermeyeceği kadar derine. Yani çıplaklıktan da öte, birbirlerinin zırhlarının altındaki o doğuştan gelen şeye bakmaları gerek. Onları destekliyorum çünkü romancının görevi de bu zaten. Edebiyat dediğimiz sonuçta insan ruhunun arkeolojisi. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Gönül Meselesi/ Tuna Kiremitçi/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 204 s. ‘Bu, en geniş anlamıyla maneviyat üzerine bir roman’ Evlat kaybıyla zıt (!) yönlerde arayışlara yol alan ve hayatlarına giren ikinci (!), üçüncü (!) tekil şahıslarda kendilerini bulan bir çift! Hayatta aslında ikinci ve üçüncü tekil şahıs yoktur dedirten bir romanın izleğinde, her biri temel gerilimlerden payını almış Arda, Gönül, Ali, Ertuğrul ve şirin velet Dünya çevresinde tam bir dönüş! İçe, dışa ve birbirlerine doğru tam yol bir gerçeklik treni. Boşa sallanan darbelerden yorgun savaşçıların ışın kılıçlı öykülerinin gerçekle kesişmesi… Namazlı niyazlı veya içkili uyuşturuculu; başı örtülü veya açık; tevekküllü veya isyankâr dolayısıyla apayrı görülen hayatların sıkı dirsek temasında olduğu bir öykü: Gönül Meselesi… Tuna Kiremitçi’yle yeni romanını konuştuk. ? Gamze AKDEMİR ocası Ali’nin, “Her şey iyi olacak. Yine eski Arda olacaksın” demesiyle başlarsak... Ali’si, Arda’sı, Gönül’ü, Ertuğrul’u, sevimli bilge velet Dünya’sıyla kimse eskiden oldukları kişiler olamıyor... Çünkü bu umutsuz bir çaba, hiçbirimiz eskiden olduğumuz kişi olamayız. Bırakın uzak geçmişi, beş dakika önceki biz bile değiliz. Aslına bakarsanız olmaya çalışmanın da faydası yok. Bedenimiz bile 67 yılda bir tüm hücreleriyle ve tamamen yenileniyor. Buna direnmek gerçeğe karşı gelmek ki, hayatta bu kadar yıpratıcı az şey var. Hepsi de kısa bir zaman diliminde temel gerilimlere maruz kalıyorlar... Sorunları halletmemek gibi bir seçenekleri de yok gibi... İnsanın akışa direnmeye başlamasıyla yaptığı şeyin yararsızlığının farkına varması arasında maalesef hep bir süre geçiyor. Bu da bizi yoran, yıpratan ama akıllı olursak aynı zamanda çok şey de öğretebilen bir süreç. Romanın kahramanları farklı şekillerde bu süreci yaşıyorlar denebilir. Yaşadıkları içsel geriSAYFA 14 ? 1 KASIM K limlerin başlıca nedeni bu. Buna bir de birbirleriyle çatışmaları eklenince, kendilerini bir mücadelenin içinde buluyorlar. O sorunlar halledilecek! Bir şekilde içselde çözülecek! Hayat bunu diretiyor! Hayatın gözün yaşına bakmaz hızının insan doğasına buyruğu gibi yola devam dürtüsü... Aslında hayat bize böyle durumlarda hep “direnme, kendini akışa cesaretle bırak” mesajı verir ama biz egomuz yüzünden onu dinlemeyiz. Sanırız ki gücümüz akışı değiştirmeye yetecek. Oysa esas güç, tersini yapabilmek. Egoyu frenleyip hayatla yeniden uyumlu hale gelmek. Ona bir şey dayatamayacağımızı olgunlukla kabullenmek. İşte o zaman dengeyi kurup yola devam edebiliyoruz. Ama bunu söylemek kolay, yapmak zor. Tabii Arda’nın yaşadıklarından sonra, iyice zor. İster Allah, din, iman; ister sosyal hayvan insanın doğası sayesinde, er geç yaşama metazori veya değil, öyle ya da böyle kaçınılmaz dönüş söz konusu… İster İbn Arabi’ye baka Tuna Kiremitçi’nin romanı “Biz farklı dünyaların insanlarıyız” klişesinin tam aksine işaret eden bir roman. lım ister Lao Tzu’ya, hep aynı şeyi görüyoruz. Bize hazır. Ama o kadar saçma eğitim sisevrensel öze ve onun bir parçası olan temlerinden geçiyor, o kadar çok yarakendi özümüze dönmenin yolunu göslanıyoruz ki, sonunda bunu nasıl yapatermeye, hayatı kolaylaştırmaya çalışıcağımızı unutuyoruz. Boşa kılıç sallıyoyorlar. Peki, biz dinliyor muyuz? Bazen ruz yani. Gönül Meselesi başta Arda olevet, bazen hayır. Nefsimiz, egomuz ya mak üzere, tüm karakterlerin bu gerda korkularımız, duymamızı çoğu zaçekle yaşadığı bir çeşit yüzleşme. man engelliyor. Sizin “yaşama dönmek” Kimse kimseye tam sahip olamıyor, dediğiniz şey, her şeyden önce kendimine Arda Ertuğrul’a, ne Ertuğrul Arze bunu yapma izni vermemize bağlı. da’ya, ne Gönül Ali’ye, ne Ali GöYoksa imkânsızlığın, trajedinin içinde nül’e... Değil mi? Romanını meselesi de mahsur kalacağız. bu değil (mi?) “KENDİMİZİ BIRAKABİLSEK Zaten birine sahip olmaya çalışmak HAYAT YARDIMA HAZIR” doğru değil. Sahip olma hırsı insanı bencilleştirir, çekilmez yapar. Özgüven Roman kişileri bir şekilde özlerine, ve ego sorunları yaşamaya başlarız. Hagerçeklerine az buçuk farklarla, elbet di diyelim başardık sahip olmayı, bu sezayiatlarla ama “dönüyor.” Savaş yorfer de kaybetme korkusu içimizi yer bigunlarının ışın kılıçlı öykülerinin kesiştirir. Sonunda bir de bakmışız, ortada mesi gibi “Gönül Meselesi”… sahip olunacak bir şey de bırakmamışız. Oğlumun sevgilisi Jedi şövalyeleri Her şey tahrip olmuş. Oysa gönül bağıgüce inanır ve en zor durumlarda ışın mız gerçekten varsa bunlara gerek yok. kılıcından çok onu kullanırlar. Orada Hele bu Arda ile Ertuğrul arasındaki gi“güç” hayatı temsil ediyor. NewAge bi bir bağsa, hiç. felsefeler onun yerine evreni koymaya Romanda kendini her şeyle barışık çalışıyor mesela. Hatta Tasavvuf başka, kılabilen tek bir Allah’ın kulu var o da Zen başka yollardan aynı şeyi anlatıyor. Dünya adeta. Çocuk olmak ne güzel... Kendimizi bırakabilsek hayat yardıma 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1185
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle