18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yarıyıl tatilinde neler okuyalım? Derin Yeşil/ Frances Hardinge/ Türkçesi: Filiz Emre/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ Basım yılı: 2011/ 288 s./ 12+ Bazı kitapları okumak zordur. Ama onlar öyle bir sürükler ki sizi, son sayfasına kadar gözünüzü kırpmadan okursunuz. “Derin Yeşil” de böyle sıra dışı bir roman. Üç arkadaşın gidilmesi büyüklerce yasaklanan köye gidip son otobüsü kaçırmalarıyla başlayan aksilikler, fantastik boyutta bir maceraya dönüşüyor. Josh, para bulmak için dilek kuyusundan birkaç kuruş bozuk para aşırır. Ancak bu küçük hırsızlık, onlara pahalıya mal olacaktır. Çünkü kuyunun yüzyıllar öncesine dayanan yaşanmış bir öyküsü vardır. Kimsenin hatırlamak bile istemeyeceği, kâbus gibi bir öykü… Ryan, dünyaya “baş aşağı” bakmaktan hoşlanır ve işte dilek kuyusunun ona verdiği de tuhaf bir görüş yeteneğidir. Chelle, aklına takılan her şeyi hemen dile getiren bir arkadaştır, ancak dilek kuyusundan çalınan bozuklukların ardından, başkalarının dileklerinin sözcüsü oluverir. Josh ise, elektrikli aletlere hükmedebilen, lambaları patlatan, manyetik alan yaratabilen olağan dışı bir serüvencidir. Uzaktan bakıldığında, bu özelliklerin insana “güç” veren, yararlı ve istenecek bir şey olduğu düşünülse de, aslında her biri belayı çağrıştıran ve onları sonunda akıl hastanesine götürecek deliliğin başlangıcına işaret eder. Ve onlar, bu beladan nasıl kurtulacakları konusunda hiçbir şey bilmemektedirler…Kitabın pek hoş bir dili var. Ardı ardına sıralanan benzetmeler ve dil oyunları, okura keyif verecek bir okumayı vaat ediyor. Örnek olarak, kısa bir alıntı: “Sözcükleri ölü yapraklar gibi hafif hafif, kuru kuru dökülüyordu ağzından. Ryan kımıldamadı. Sanki dokunursa o narin anı bozacak, Bayan Gossamer’in cümlelerini spor ayakkabılarıyla ezecekmiş gibi hissetti.” Dilek kuyusu, bozuk paralarla doludur. Yüzyıllardır dilekler dilenip de kuyuya atılan paralarla. Bilinmeyen şey, kuyuda güçlenmek için dilekleri gerçekleştirmek zorunda olan bir dilek cadısının yaşadığı ve dilekleri çalanları kendisine hizmet edecek kölelere dönüştürdüğü… Dilek nedir ki? “Bir yanda insanların istedikleri şeyler var, bir yanda istediklerini sandıkları şeyler; bir gerçek de ihtiyaçları olan şeyler, bir de hak ettikleri şeyler ve eğer tüm bunlar birbirinden farklıysa, ne yapabiliriz ki?” Evet, eğer dilek dileyenler de gerçek dileklerinin farkında değillerse, ne yapılabilir? Üç arkadaş bir kâbusu yaşamaktadır ve bu durumdan kurtulmak için akıl ve bilgiye başvurmak zorundadırlar. En önemlisi de, birbirlerine güvenmeleri gerekir ki, en zoru da budur… Ya siz? Siz bir kuyuya bozuk para atıp dilek tutacak olsaydınız, ne dilerdiniz? Dikkat edin, bu sizi korku dolu akıl almaz bir serüvene sürükleyebilir… Eşekliğini Unutan Eşek/ Koray Avcı Çakman/ Resimleyen: Reha Barış/ Can Çocuk/ 2011/ 97 s./ 8+ Çeşit çeşit hayvanların yaşadığı bir ormanda her birinin ayrı öyküsü vardır. Yazar, bu hayvanlara kulak vermiş ve onlarla ilgili on iki öykü yazmış. İster öykü deyin, ister masal. İlgiyle okunan öykülerde aslan da var tilki de, tavşan da var eşek de. Aslan Kralın Soytarısı başlıklı öyküde ormanların kralı aslan işlerinden yorulup da kendine bir yardımcı bulmaya karar verince, neler olmuş dersiniz? Eşekliğini Unutan Eşek, sahibinden saklanmaya karar verip de kim olduğunu unutunca, eşek yerine ne olmuş acaba? Kim Daha Güçlü başlıklı öykü, küçük hayvanlarla büyük hayvanların yarışını anlatıyor. Büyük hayvanlar ekip halinde yarışmayı bilmeyip sürekli “ben, ben, ben” derse, yarışmayı kim kazanır? Tavşanın tarlasındaki lezzetli havuçlara dadanan kargalar, terziliğe özenen tilki, tüylerini taramaya dalan kaplan, kendini krallığa layık gören karga, ormanı altüst eden rüzgâr, bal çalan ayılar, dans etmeyi seven maymun, arkadaşlarının doğum günü sürprizini bozan saksağan ve yeşile boyanan ördekle karga... Farklı kişilikleri ve çok renkliliğiyle, tüm orman hayvanları bu neşeli öykülerde. Venedik Taciri/ William Shakespeare/ Çizmeli Kedi/ Resimleyen: Tony Ross/ 10+/ 64 s./ 2011/ 12+ Venedikli Bassanio, Belmont’un zengin tüccarlarından birinin kızı olan Portia’ya âşıktır. Ancak bu aşkını itiraf edememiştir. Çünkü kızın babası çok zengindir, Bassanio ise beş parasız bir delikanlıdır. Bassanio, bir süre sonra sevdiği kızın babasının öldüğünü öğrenir. Ancak zengin tüccar kızının mutluluğu için, ölmeden önce bir vasiyet hazırlamış, kızıyla evlenmek isteyen adayların bir sınavdan geçirilmesini istemiştir. Bassanio, kendini bu sınav karşısında iyice şanssız görür, çünkü Portia’ya gidecek ve sevdiğinin karşısına çıkabilecek kadar parası yoktur. Bu durumu yakın arkadaşı Antonio’ya anlatır. Antonio da Venedikli bir tacirdir. Ancak tüm parasını dünyayı dolaşan dört gemiye yatırdığı için parası yoktur. Yine de arkadaşına yardımcı olmak için elinden geleni yapmaya kararlıdır. Ne de olsa hâlâ hatırı sayılır bir adamdır. Antonio, arkadaşına yardımcı olabilmek için Venedikli tefeci Shylok ile anlaşır. Syhlok, hırslı, gözü paradan başka bir şey görmeyen bir adamdı ve Antonio’dan hiç hoşlanmazdı. Antonio da onu sevmedi ama arkadaşı için bu adamla anlaşmaktan başka çaresi yoktu. Shylok, Yahudi olduğu için zaman zaman tıpkı diğer Venedikliler gibi Antonio’nun aşağılamalarına hedef olmuş, dışlanmıştı. Antonio’nun ondan borç istemesi öcünü almak için güzel bir olanaktı. Her şeye karşın birbirini hiç sevmeyen bu iki adam anlaşır, anlaşma da onların nefretine uygundur kuşkusuz; “Eğer Antonio zamanı geldiğinde Shylok’a borcunu ödemezse, kalbine en yakın yerden bir parça kesilecektir!” Antonio, gemilerinin zamanında döneceğine güvenerek anlaşmayı imzalar. Yakın dostu Bassanio, sevdiği kıza kavuşmak üzere yola çıkar. Portia’nın babası, kızının talipleri için zorlu bir sınav hazırlamıştır. Ancak Bassanio’yu bekleyen sadece bu zorlu sınav değildir. Portia ile evlenmek isteyen zengin tüccarlar, prensler onun gözünü korkutur. Bassanio, Portia’nın babasının hazırladığı sınavı geçebilecek mi? Ya Antonio, Shylok’a borcunu ödeyebilecek mi? Tüm bunların yanıtını siz bulun, iyi okumalar… Origami/ Oyuncaklar/ Yazan, Resimleyen ve Fotoğraflayan: Nazan Tacer/ Tudem/ 2011/ 32 s./ 5+ Origamiyle ortaya ne şekiller çıkarılabileceğini gösteren ve uygulama için gerekli açıklamaları hem resim hem metinle yapan üç kitaptan biri bu. Diğer kitaplar, “Hediyelik” ve “Hayvanlar ve Bitkiler” konusunda. Eğer kitapları eline verip çekilecekseniz elbette katlama, kesme ve açıklamaları uygulayabilmeleri için çocukların 8 yaş üstü olması beklenebilir. Oysa çocuğuyla birlikte eğlenceli saatler geçirme fırsatını değerlendirmek isteyenler, kitapların yardımıyla, çok daha küçük yaşla çalışabilir. 2000 yıl önce Çin’de başladığı düşünülen origami sanatı, altıncı yüzyılda Japonya’da kâğıdın kullanılması ile gelişmiş. Öyle ki, günümüzde bu teknik endüstride, moda tasarımında ve mimarlıkta yaygın olarak kullanılmaya başlanmış. Yazarın origamiyle tanışması, çocukluğunda, şeytan uçurtması ve kayıkla olmuş. “Adının origami olduğunu daha sonra öğrendim ve zamanla kanat çırpan kuş, zıplayan kurbağa derken vazgeçemediğim bir tutkuya dönüştü” diyor origami âşığı yazar. “Bu kitapta çocuk eğitiminde çok önemli olan oyuncaklar yer alıyor. Kuyruğu çekilince kanat çırpan turnayı, zıp zıp kurbağayı, parmak kuklalarını, geveze kargayı her yaştan çocukların seveceğini umuyorum.” Hepimizin çocukluğunda önemli bir anısı olan “tuzlukbiberlik” unutulur mu hiç? İlkgençlik döneminde az mı fal açmıştık bu tuzluklarla? Ama doğrusu, kitapta tarifi yapılan birbirinden değişik kâğıt katlama tekniklerini görünce, çocuk olmadığımıza hayıflandık. Süsler, yıldızlar, uçurtmalar, çiçekler, hareket eden hayvanlar… O zamanlar böyle bir kitabımız olsaydı, annemize Anneler Günü’nde kâğıttan katladığımız ortancaları, kahkaha çiçeklerini armağan ederdik. Babamıza tavşanları, roketi, kovboy şapkasını… Origami bir sanat mı, teknik mi, tutku mu? Yoksa hepsi mi? Bu sorunun yanıtını, kâğıtları katlamaya başlayarak kendiniz keşfedebilirsiniz.? ? Ferhat ÖZEN E. Türkçe ve Edebiyat Öğretmeni, Okuma Araştırmacısı, Okuyan Toplum Projesi yürütücüsü Okullarda büyük ilgi gören okutma projesi öğrencilere bir kültür şoku uyguluyoruz. Okula yeni başlayan öğrencilere, önce yüksek teknolojili tesislerini gezdiren Japonlar, daha sonra onları toprağında ot bile bitmeyen Hiroşima’ya götürerek, “Eğer bir daha Hiroşima’yı yaşamak istemiyorsanız ülkeniz için çok çalışıp, teknolojide dünyanın lideri olmalısınız”, derlermiş. (1) Biz de öğrencilerimizi bir öyküden ötekine; adsız kütüphaneciden eşekli kütüphaneciye, Çanakkale’den II. Dünya Savaşı’na, 13. yüzyıldan Köy Enstitüleri’ne götürüp getirerek önce bir kültür şoku uyguluyoruz onlara. Saydam gösteri eşliğinde, müzik efektleriyle de destekli, tiyatral bir sunumla, okumaya kışkırttığımız, o kitaba küs, okumaya gönülsüz gençlere, daha sonra sevecekleri kitaplardan tadımlık örneklerle bir kitap kürü veriyoruz. Kısaca okuma aşısı yapıyoruz. Aşının tutması ise, biraz da bizden sonra öğretmenlerin ve eğitim yöneticilerinin yapacakları destekleyici ardışık çalışmalara bağlı. (Üç ay sonra bu okullara izleme formu göndererek, kalıcı başarıyı ölçüp varsa eksikleri gösteriyoruz.) Kitapla Barışma Söyleşileri, Okuyan Toplum Projesi’nin bir Okumayı Sevdirme Atölyes’idir. Erken dönemde kitapla doğru etkileşim ve dostluk kuramamış öğrencileri; ilköğretimde 7 ve 8. sınıflarda, liselerde hazırlık, 9 ve 10. sınıflarda yakalamayı, onları kitapla barıştırmayı amaçlar. Bu sınıflardan da veliye, elektronik dadılar elinde yetişmiş elektronik bir nesle, kitabı nasıl sevdireceğini bilemeyen daha çok öğretmene ulaşabilmek için, bugün daha büyük işbirliklerine gereksinmemiz var. Açıkçası, geldiğimiz noktada, kitap kültürünün ekran kültürüyle boğulmasını önlemek için en gözde uyuşturucu TV’lerle ve tüm ekranlarla çocukların ve gençlerin baş edebilmesi için bir üniversitenin kurumsal sahipliğinde, Kültür Bakanlığı işbirliğiyle, sunumlarımızı ve atölye çalışmalarımızı, başta çağrılıp da gidemediğimiz iller olmak üzere (Artvin’den Nusaybin’e) tüm illere taşımak istiyoruz. Okuyan bir Türkiye için yakaladığımız bu başarıyı bütün Türkiye’ye sunmak istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki Türkiye’nin aydınlık gelecek kapısı okumak, okutmaktır. ? [email protected] www.okuyantoplum.com (1) Bu olayı dinleyen öğretmen arkadaşlarımızdan biri Japonlara, “Ama bizim Hiroşimamız yok” deyince, Japonlardan aldığı yanıt acı olduğu kadar öğreticidir de: “Sizin bir Çanakkaleniz var ki on tane Hiroşima’ya bedel” (2) Okuyan Park, Köy Enstitüleri’nin Aydınlanmacı bakışını kent kırsalına taşımayı amaçlayan, Okuyan Toplum Projesi’nin bir alt projesi. Çalışmayla, okuyan insan figürünü görünür kılarak, rol model oluşturmak hedefleniyor. orunun değil, çözümün parçası olmak adına, eğitimimizin tıkalı damarı, okumayı sevdiremeyişimiz noktasında, okur yetiştirme amaçlı bir projeden söz etmek istiyorum. İçinde olduğum için biliyorum. Ülke ölçekli Okuyan Toplum Projesi’nin alt çalışmalarından biri, okullarda inanılmaz ilgi görüyor. Aldığımız geri bildirimler gerçekten şaşırtıcı: “Hayatımda bir dönüm noktası oldu.” “Hatta diyebilirim ki bizi karanlıktan kurtardınız.” “Bu konferansta görmeyi öğrendim. Dar bir pencereden değil de geniş bir pencereden bakmayı öğrendim.” “Bundan sonra hep kitap okuyacağım.” “Kitap okumadığım için pişmanım.” “ Kitap okumuyorum ama bundan sonra eminim ki en az yılda 20 kitap okuyacağım.” “Hemen yeni bir kitap daha alıp okumam gerekiyor” gibi geri bildirimler… Bir öğretmenin yazdıkları daha da şaşırtıcıydı… “Her cümleyi, her kelimeyi ürpererek izledim, dinledim. Dinlemek, konuşmaktan zordur. Ama dinleyip bu kadar keyif alabileceğimi, kendimizle yüzleşmenin bu kadar acı vereceğini düşünemezdim. Bir öğretmen olarak Okuyan Toplum Projesi’ni tam anlamıyla destekliyorum” gibi bizi gerçekten şaşırtan, sevinsek mi üzülsek mi bilemediğimiz tepkiler bunlar. Gelip izleyemeyen bazı dostlar, inanamamakta, bazıları biraz alaysı, “Peki bu mucizeyi(!) nasıl başarıyorsunuz?” diye sormakta. Biz de hazır yanıt (elcevap), “Japonlar gibi” diyoruz. Çünkü öncelikle sunumlarımızda Japonlar gibi S özellikle kültürden kaçan, okumayı sevmeyen, ‘ekran bağımlısı mağduru zor sınıfları’ hedefler. Bugüne dek değerli öğretmenlerimizin, eğitim yöneticilerimizin destekleriyle, sosyal sorumluluk kapsamında özel kuruluşlar, valilik ve kaymakamlıklarca desteklenen Kitapla Barışma Söyleşileri ve Okumayı Sevdirme Atölyemiz, 100 okula ve 21 bin 370 öğrenciye, 752 öğretmene, 630 veliye ulaştı. Proje, yaz tatillerinde de öğrencilerle birlikte ve Maltepe Belediyesi’nin katkılarıyla bir parkı “Okuyan Park” (2) yapıyor. Okuma isteği uyandırılamamış, kitapla barışamamış daha çok öğrenciye; yanlış rol model Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com [email protected] SAYFA 28 ? 26 OCAK 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1145
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle