22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K alim Yazıcı, son yayımladığı şiir kitabını yollamış: Küçük Bir Harf (Cazkedisi, 2011). Bir sarı zarfın içinde çıkageldi “Küçük Bir Harf”, üzerindeki “Denizbostanlısıİzmir/ 15.11.11” damgası eşliğinde postacının çantasında, etçekerlerin taşıdığı derilerine vurulmuş soğuk kırmızı mühürlü kuzular gibi... Kırmızı mürekkepten damlayan yaşlarla... Ben, sonradan ayırdına vardım o yaşların... Çünkü sözünü ettiğim kaçak zarf, hangi istasyonlardan geçtiyse ancak yılbaşına doğru ulaşmıştı elime. Küçük sarı zarfa “kaçak” demem boşuna değil... Çünkü daha zarf elime geçmeden Halim “ele geçirilmiş” oldu bir bakıma. Tutuklandı Halim Yazıcı... Zarf da Silivri falan, günahı boynuna nereleri dolandıysa artık, Allah vekil, anca gelebildi... Son yıllarda ardı ardına yaşadığımız tutuklama süreçlerinde en çok duyduğumuz söz kalıplarından biri de şu olmadı mı: “Hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmadıkça tutuklu kişi suçlu değildir, yalnız sanıktır...” Halim tutuklu, üstelik şair... İzmir gamzeli öykücü arkadaşım Ferda İzbudak Akıncı’ya telefon açtım, “Şu tutuklu Halim’in öteki kitaplarından bir ikisini bulup gönderir misin lütfen bana?” Sağ olsun, Ferda birkaç gün sonra bir şiir paketi ulaştırdı elime. Zarftan çıkan kitaplardan birinin adı da Aşkhâlim’di (Şiirden, ikinci basım, 2009). Halim Yazıcı’nın seçme şiirlerinden oluşan yapıtın kapağını çevirdim, iç sayfada şairin eşi Azime Akbaş Yazıcı’nın imzası karşılamasın mı beni: “Sayın Sadık Aslankara’ya, Halim’in eli, yüreği ve şiiriyle merhaba!../6 Ocak 2012, İzmir”. Yanında, ikinci basımlarıyla iki şiir kitabı daha: O Gazel Narin Gelin (Boyozkitap, 2011), Deliceler Aşkına (Şiirden, 2008). Son yıllarda, yine tutuklamalara koşut kitapları, zaten yazarları değil de onların dostları, yakınları imzalamaya koyulmadı mı? Yazarların kendileri nerede derseniz, içeride, tutuklu... Yöneltilen suçlamalar kanıtlanmış değil üstelik... Hani “Tutuklu Yazarlar Sözlüğü” çıkarılsa kalın bir cilde ulaşacak neredeyse... Halim de yeni kitapları, eskilerinin yeni basımları, tutukluluğun keyfini mi çıkarıyor diyeceğiz içeride? Şimdilerde kar mevsimi ya, çoluk çocuk herkes tutup kardan adamkardan kadın dikiyor kapısının önüne. Tutuklular ne dikiyordur dersiniz? Betondan adamlar, kadınlar mı? AŞKHÂLİM’DEKİ TUTUKLUHÂLİM... Halim Yazıcı, ilk şiir kitabı O Güzel Narin Gelin’in (1982) ardından kitaplı şairliğinin otuzuncu yılında yayımladığı on birinci kitabını Küçük Bir Harf’le tutukevinde kutluyor herhalde... Biz böyle bir toplumuz işte... Şairlerimize, şiir verimlerini kutlamayı ancak bu şekilde layık görüyoruz... SAYFA 20 ? 26 OCAK itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Tutukluhâlim... H Hoş bizde, çektirilmeyen acı kalmış mıdır dersiniz onlara? Darağacından boğmaya, katletmeye, yakmaktan işkenceye, süründürmeye şairlere yaşatılanları getirin kabaca gözlerinizin önüne... Biri seçme şiirlerden oluştuğuna göre, otuz yıla on kitap sığdırmış demek ki Halim. Her üç yılda bir şiir kitabı yayımlayabilmek, ciddi verim göstergesi kuşkusuz. Böyle olunca ilkin şairin kendi seçmeleri arasında bir gezintiye çıkmakta yarar var, Aşkhâlim aracılığıyla. Çünkü otuz yıllık verimine göz atma olanağı da buluyoruz böylece... Halim Yazıcı’nın şiir serüveni O Güzel Narin Gelin’le bir iç suskunluğu halinde başlayıp dağlara taşlara, göklere denizlere savrulduğu Deliceler Aşkına’daki güçlü debisiyle bu kez yeraltından fışkırıp patlıyor âdeta. Şiir ırmağı doğarken yaşamına değgin ilk kulaçlarını şöyle atmıştı “otobiyografi”sinde Halim Yazıcı: “hep acılar içinde geçti hayatım/ nasıl bir kör dilenci geçerse/ tren tünelinden.” Peki, nasıl ördü bu yaşamı şair, gelin şiirlerine uzanalım onun, küçücük bir avlunun bin bir çeşit çiçekle bezeli havasına dalarcasına... “Korku”/”Yaşıyorum” şiirlerini birleştirelim mi ilkin: “Hiç kuşkusuz duruyordu/ yalınayak gökyüzü// duruyordu tarlanın göbeğinde/ milyonlarcayım ben diyordu/ korkuluğun yüzü// ilk o gün korkmadım ben/ korkuluktan.” “yaşıyorum/ kolay sorumluluk değil bu aldığım// malum küfürleri göğüslemem gerekiyor/ buna da alışığım// çünkü/ sana da vatanım// biliyor musun/ sana da delicesine âşığım.” Korkulu yaşamanın ardından “Deliceler Aşkına” şiiri de anımsanmalı ama: “size sesleniyorum hey/ dünyanın bütün sığırcıkları/ birleşiniz yeniden// çıkın yollara/ yenilin bir daha// deliceler aşkına!” Böyle bir şiiri kim durdurabilir, hangi tutukluluk yok edebilir? Görüldüğü gibi bunlar, sonsuzca bestelenmiş bir şarkının sözleri gibi eşlik ediyor yaşam yolculuğunda bizlere, yüreğimize, beynimize... Gelin, şairin ördüğü kavramsallık olgusunun üzerinde duralım biraz da... ŞAİRİN SUSKUNLUĞA KARILI ERMİŞLİK DİVANÇESİ Tüm şiirlerine göz atıldığında Halim Yazıcı’nın, bir gezgin şair kimliği sergilediği görülebiliyor. Dervişan yaklaşımıyla sürdürüyor sanki tüm şiir verimini şair. Bakıyorsunuz, bir elinde liri ötekisinde gitarı, Ege yollarında caz çalıyor, bakıyorsunuz denizlere açılmış da pavuryalar arasında, kedisiyle, balık pulları eşliğinde dağlara türküler düzüyor, sonra dönüp eski mahallelerde sardunyalar açan pencerelerin altında serenatlar yapıyor... Ama sanmayın, söylenmiş sözlerle dokuyor bunu, hayır, susulmuş, yutulmuş, içilip sindirilmiş sözcüklerle, seslerle, renklerle hasatlayıp biçerek gerçekleştiriyor şair bunu, ama nasıl; kül altında kendini yeniden yakıp besleyen közlerle. Bundan ötürü Halim Yazıcı’nın verimleri, okunduğunda anımsanır gibi olan, yol açtılardan denizlere açılarak nefes alıyor, sonra da bu sırılsıklam şiirlerle gün yüzüne çıkmanın ipuçlarını döşüyor bir bakıma. Bütün bunların ardından insan düşünmeden edemiyor; otuz yıldır kendi kozasını ören bir şairin tutukluluk hali, onun bu kozayı daha bir tutkuyla örmesine dönüşmeyecek midir? Öyleyse “aşkhâlim”den vira bismillah “tutukluhâlim”e... AŞK OLSUN SANA HALİM... Bizde sürüyle meslek birliği var, sonra sayılamayacak kadar çok dernek, birlik, vakıf, şu bu... Kimilerine ben de üyeyim bunların... Ne yaparlar ama sivil örgütlenme olarak, bilmiyorum. Şair yazar, çizer ressam, yontucu müzisyen, sinemacı tiyatrocu üyeleri için ne gibi katkılar sağlar, buna dönük ne tür yaklaşımlar sergiler bu kuruluşlar? Hayır, parlak konuşmalar, açıklamalarla karşılaşılmıyor değil elbette, ama bunun dışında ne yapıyorlar, merak ettiğim bu... 12 Eylülden sonra bütün meslek örgütlerinin bir araya toplanarak ortak adımlar atacağı bir üst kuruluşa gidilmişti Şükran Kurdakul’un öncülüğünde. Bu örgütlerin en azından demokratik talepleriyle açılımları gür bir ses olarak yankılanabilmişti o sıra. Ya şimdi? Bu yönde güçlü adımlara rastlıyor muyuz? Bir ara yazar, eleştirmen A.Mümtaz İdil de içeri alınmıştı, sağlığından ötürü bırakıldı anımsadığımca. Şu sıra herhangi sanat alanında üretimini sürdüren kaç kişi var acaba içeride tutuklu? Bu işlerin çetelesini şair, yazar, hukukçu dost Sabri Kuşkonmaz tutuyordur diye açtım telefonu, bir de ona sorayım dedim... Malta’daymış. Yazar örgütleri olarak aslında yoğun çaba harcıyorlarmış, ama dışarıya demek ki gereğince yansımıyormuş bu durum. Ne diyeyim... 1982’den 2012’ye kitaplı şairliğinin otuzuncu yılını kutlayan tutuklu Halim’e aşk olsun, ne olursa olsun, hep şiir yağsın halim selim yüreğine tutukluluk sağanağı altında... Gerçi “Yangından Önce İlk Yakılacak”ta, “ne yazdım/ diye düşünürsen hallerine// ne hâlim kaldı/ ne yazıcım// ne de yazacak/ hâlim” diyordu ama, ardı sıra bakın neler ekliyordu Halim Yazıcı: “beni evlerde/ doğurduğun evlerde/ yeniden şiir beni// kırmızı lambası yansın radyonun//...// bunu bir daha söylemeliyim/ kızmayın bana ey vapurlar// dilim/ aşkhâlim.” (“Aşhâlim”) “Yazılanları Yaşarken”de ise (Deliceler Aşkına) şöyle sesleniyor: “sade bir ekmeğin sade bir yaşamı olsun istedim/ bir kitapta yazılanları yaşarken şiirim”. Sonra şu iki dizeyi ekliyor Küçük Bir Harf’te: “sadece sesini duymak için geldi sesim sana / sade bir ses olarak yalnızca yalnızlığına”... Tutukluluk, şairlerin bilmediği bir meslek değil elbette. Öyle ya, bileğitaşı onlar için tutukluluk, kalemlerini kılağıladıkları meşin... Hey yalnızlar, sizler, sizler nerelerde tutuklusunuz acaba? Ya tutuksuzlar? İyisi mi, ne kadar tutuksuz varsa, onları da Halim Yazıcı şiiri tutsun, olsun bitsin...? ğı çağrışımlarda insanı kendisiyle buluşturan şiirler olarak sıraya giriyor okurun yüreğinde, belleğinde. Böyle olunca sanki Halim’inkileri değil de kendi kaleme aldıklarını okuyormuş gibi bir yandan içselleşen tatlar deriyor okur şiirden, öte yandan şairin evrensel tutumuyla yüceliyor da bir ölçüde. Bir şair, kendi şiirinin enlemini boylamını nasıl ortaya koyarsa Halim Yazıcı da şu son otuz yıl içinde kendi poetikasını örüntülerken, bir bakıma bunu oluşturan anadamarları açımlıyor bize, estetik yapıtaşları bağlamında atkısını, çözgüsünü ele veriyor şiirinin. Türküyle cazı, aşkla bağlılığı, vatanla dağları, deliceleri birbirine harmanlarken Yazıcı, şiirleri aracılığıyla sağanaklardan geçip sunaklara ulaşarak, narin zeytinliklerden zeybeklere vararak, daracık sokak Halim Yazıcı 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1145
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle