22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O eniz Durukan’ın derlediği, “Modern Türk Şiirinde Kadın İmgesi” alt başlığını taşıyan, Fahriye Abla’dan Çanakkaleli Melahat’a da (Ocak 2012, Everest yay.) yirmi bir kadın şair çağdaş Türk şiirinden yirmi bir usta şairin şiirlerinde kadının yerinin, konumunu, imgesini araştırmışlar. Deniz Durukan, “Bağımlı Kadından Sivil Kadına Doğru” başlıklı önsözde “Türk toplumunda kadının yeri ve konumu, gerek siyasi koşulların, dini unsurların, gerekse sosyal ve kültürel faktörlerin etkisiyle yüzyıllar boyunca değişime uğramıştır. Kuşkusuz bu değişim edebiyata da yansır. Türk toplumunun geçirdiği sosyokültürel değişimi anlamak için Türk edebiyatının çeşitli evrelerine bakmak gerekir” diye ana fikri anlatıyor. Çıkış noktaları Lavinia, Fahriye Abla, Çanakkaleli Melahat gibi çağdaş şiirin unutulmaz kadın kahramanları ve Attilâ İlhan, İlhan Berk, Cemal Süreya gibi şiirlerinde birçok kadın karaktere ve imgesine yer veren şairler olmuş. Ahmet Haşim, Tanpınar veya Asaf Halet Çelebi gibi “kadını şiirlerinde ve bilinçaltında geriye atan” ustaları da değerlendirmişler. “İki yıl önce İstanbul Kitap Fuarı’nda ‘Fahriye Abla’dan Çanakkaleli Melahata’a’ başlıklı bir panel yapmıştık. O sıralar bu fikir kafamda yeni belirmişti ve bu bağlamda bir yazı hazırlamayı düşünüyordum. Yasakmeyve şiir dergisi bünyesinde bu paneli düzenledik ve bu panel esnasında kitap fikri doğdu. Fakat panelde sunduğumuz yazılar ve katılımcılar bu işin sadece nüvesini oluşturdu. O panele katılanlardan sadece Gülce Başer ve ben varım kitapta. İkimizin de panelde sunduğumuz yazılar, kitabın hazırlık aşamasında çok değişti” diye anlatıyor Durukan kitap fikrinin doğuşunu. Nilay Özer, Arife Kalender, Çiğdem Sezer, Neşe Yaşın, Betül Tarıman, Hayriye Ünal gibi kitaplarından tanıdığımız şairlerden şiirlerini dergilerden bildiğimiz çok genç şairlere uzanan bir yazar kadrosu var kitabın. İncelemek üzere seçilen şairlerin en yaşlısı Ahmet Haşim en genci Hilmi Yavuz yani çalışma çağdaş şiirin ustaları ile sınırlı. Haşim var Yahya Kemal yok, Nâzım Hikmet var Necip Fazıl yok, Oktay Rifat var Melih Cevdet Anday yok. Kronolojik olarak bakarsak birçok eksik görüyoruz. Kitaba yazacak kadın şairlerin seçimini ve hangi şairler hakkında yazılacağını şöyle izah ediyor Durukan; “Kitapta, konsept gereği sadece kadın şairlerin yazıları olduğundan, zaten kadın şairlerin sayısının kısıtlı olması ve bunların arasında SAYFA 12 ? 26 OCAK kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? Fahriye Abla’dan Çanakkaleli Melahat’a D ON KİŞOT Ersan Üldes ortada hemen hiç görünmeyen, eserleriyle anılmayı yeğleyen bu yüzden de edebiyat çevresi dışında pek bilinmeyen bir romancı. Üldes “öncü” diyebileceğimiz ürünler vermesinin yanı sıra roman üzerine araştırmalar yapıyor, eleştirel yazılar yazıyor. On Kişot’u (Kasım 2011, Plan b yay.) bu çalışmalarının kitaplaşmış bir örneği olarak değerlendirebiliriz. On Kişot “Türk romanında yaratıcı asilzadeler” alt başlığını taşıyor. Roman sanatının kurucusu Cervantes’le Türk romanından on önemli adı bir araya getiriyor, Don Kişot’la onların roman kahramanlarını karşılaştırıyor. “Kahramanın Alçalışı, Romanın Yükselişi” başlıklı giriş yazısında kendisinden önce birçok roman yazılmış olmasına rağmen neden Don Kişot’un “ilk roman” sayıldığını inceliyor. Cervantes’in “kahramanı insanlaştırdığı”nın altını çiziyor. Don Kişot’la yenilgi nedir bilmeyen, acı hissetmeyen kahramanların yerini “düello ve çarpışmalardan ekseriyetle mağlubiyetle ayrılan, sancıyan çenesini ve dökülen dişlerinin ağzında bıraktığı boşluğu dert edinen bir anti kahraman almıştır. Bu bir anlamda anlatıda hayalden gerçekliğe dönüştür. “Kahraman insanlaştıkça, romansılık artar. Bu anlamda roman sanatının tarihi, roman kişilerinin insanlaşmasıyla, Cervantes’le başlamıştır, diyebiliriz” diye yazıyor Üldes. Üldes’in belirttiğine göre Don Kişot’un ilk cildi 1605’de ikinci cildi 1615’de yayımlanmış, Türkçeye tam olarak 1967’de çevrilmiş. Ama tam çeviriden çok önce “Gereği yokken kahramanlık gösterme durumu”nu anlatmak üzere Türkçeye “donkişotluk” kavramı girmiş. Üldes bu tanımın tek boyutlu ve yetersiz olduğunu düşünüyor. Don Kişot’u tanımlayan kavramın gözükaralık değil budalalık olduğunu öne sürüyor. Budalalık’ın donkişotluk’un yanında “saflık, bihaberlik, akıllı delilik, aklı havadalık, kendiliksizlik, hatta iyi niyetlilik ve idealistlik” gibi anlamları olan daha kapsayıcı bir kavram olduğunu söylüyor. Türk edebiyatında romanın öyküden farklı bir tür olduğunu ilk fark edenin de Ahmet Mithat olduğunu öne sürüyor. Bir başka deyişle, ilk Türk romanını Ahmet Mithat yazdı, tezini getiriyor. Ahmet Mithat, Cervantes’in mirasını sahiplenmiş, romanlarında Don Kişot’u hatırlatan kahramanlar yer almış. Üldes Türk romanının On Kişot’unu seçerken Don Kişot’a benzer kahramanları olmasından çok roman sanatına yaklaşım ve mizahi eğilimi gözetmiş. Herhangi bir listelemede bir araya getiremeyeceğimiz adların romanları bu sayede birlikte incelenmiş. Ahmet Mithat’ın Çengi, Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz, Orhan Kemal’in Murtaza, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar, Ümit Kıvanç’ın Gaip Romans, Tahsin Yücel’in Yalan, İbrahim Yıldırım’ın Hal ve Zaman Mektupları, Murat Uyurkulak’ın Har’ı Türk romanının On Kişot’u. Ahmet Mithat’ın Daniş Çelebi’si gibi daha ilk okumada Don Kişot’u çağrıştıran kahramanlar olduğu gibi, İbrahim Yıldırım’ın Neşet İlhan’ı gibi uzak akrabalıklar kuran kahramanlar da var. Ama bu romanların sadece Don Kişot’la değil kendi aralarında da görünür ya da görünmez bağları var ve birçoğu diğerlerine göndermeler yapıyor. Bu da Don Kişot’la sınırlı kalmayan çoğul bir okuma gerektiriyor. Bence, Üldes romanlar arasındaki bağları kahramanlarının budalalığının ve yazılarda belirttiği birçok benzerliklerinin yanında esas olarak anlatımları ve hayata bakışları açısından kuruyor. Esas tezini de Türk edebiyatında “üst kurmacayı postmodern bir teknik olarak” ilk kullanan yazar olarak kabul gören Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunları’nı yorumlarken getiriyor. “Metnin, kişiliklerin varlığına dair bazı yanılsamalar üretmesi ve kendi yazılma sürecine eğilmesi Tehlikeli Oyunlar’ı üstkurmacalı postmodern bir roman yapmaya yetmez. Çünkü en başta söz konusu yanılsamalar, postmodern bir gerçekçilik yanılsaması değil, roman gerçekliği içindeki yanılsamalardır” diyor ve “kendi yazılma sürecini tartışan üst kurmacalı bütün metinlerin postmodern olduğunu kabullenirsek, ilk roman kabul edilen Don Kişot’un da postmodern bir roman olduğunu iddia etmek gibi analojik bir saçmalığın içinde buluruz kendimizi” diye ekliyor (s.95) Örnekleri de oldukça tatmin edici. Ersan Üldes On Kişot’ta Türk romanını farklı bir açıdan okuyup yorumlarken hem ilk Türk romanı hem de postmodern roman hakkındaki tezleri ile de eleştirmenlerimizin seveceği önemli bir tartışma açıyor. ? Deniz Durukan sadece şiir yazıp düzyazı yazmayanlar ya da bu tür kapsamlı inceleme yazısını yazamayacakların da olması nedeniyle çok sınırlı sayıda kadın şairle çalışmak zorunda kaldım. Bu yüzden de, kitapta bulunmasının kesinlikle gerekli olduğunu düşündüğüm birkaç şair hakkında yazı hazırlatamadım. Eğer kitap ilgi çeker de yeni baskısı yapılırsa, koşulları zorlayıp bu eksikliği de gidermeye çalışacağım.” Kitapta yer alan yazılarda ise akademik ciddiyetle yazılmış, ele aldığı şairin şiirlerini enine boyuna inceleyenler de, tek şiirden yola çıkanlar da, denemeeleştiri tadında yazanlar da var. Bu durum şairlerden ne tür bir talepte bulunulduğunu merak etmemize yol açıyor. “Onlardan istediğim şuydu: İnceleyecekleri şairin, kadına bakışı ve onu yorumlayış biçimi kadar, şiirde geçen kadınların kimlikleri, sınıfı, duruşu da önemliydi. Mesela; o kadınlar kentli mi, taşrada mı yaşıyor, hangi sosyal konumda, mesleği var mı, eğitimli, evli mi, bekâr mı, hafif meşrep mi, anne mi, sevgili mi? Edilgen mi, etken mi? Tüm yönleriyle o kadınların kimliklerini, ruh durumlarını ve aynı zamanda şairin onlara bakışını ve nasıl yorumladığını da bir arada değerlendiren bir yazı istedim” diyor Deniz Durukan. Yazıların hepsi bu kitap için özel olarak yazılmış. Daha önce başka yerde yayımlanmamış. Bir tek Arife Kalender, daha önce Metin Eloğlu üzerine geniş bir inceleme yazısı yayımlamış. Kitap için, Eloğlu’nun “Ayşemayşem” şiirini eksen alarak, kendi yazısını yeniden ele almış. Fahriye Abla’dan Çanakkale’li Melahat’a hem “Modern Türk Şiirinde Kadın İmgesi”ni incelemesi açısından hem de günümüz kadın şairlerinin çağdaş Türk şiirine bakışlarını yansıtması açısından önemli bir ilk çalışma. İki açıdan da önemli tartışmalara yol açacağını umuyorum. Üldes’in belirttiğine göre Don Kişot’un ilk cildi 1605’de ikinci cildi 1615’de yayımlanmış, Türkçeye tam olarak 1967’de çevrilmiş. 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1145 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle