Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gasset’nin Sistem Olarak Tarih’i Neyyire Gül Işık tarafından Türkçeye kazandırıldı. Işık’ın daha önce Gasset’nin Tarihsel Bunalım ve İnsan, İnsan ve Herkes, Kitlelerin Ayaklanması gibi kitaplarını da çevirdiğini ve bu önemli filozofun ülkemizde tanınmasında büyük rol oynadığını söyleyebiliriz. ? Mustafa GÜNAY rtega y Gasset külliyatı başarılı çevirilerle giderek çoğalırken filozof hakkındaki akademik çalışmaların durumunun da incelenmesi gerekir. Dergilerdeki bazı makaleler dışında Mustafa Cihan’ın kaleme aldığı Jose Ortega y Gasset’de İnsan ve Tarih Felsefesi adlı çalışma dışında kitaplaşmış başka inceleme yok sanırım. Sistem Olarak Tarih oldukça sarsıntılı, bunalımlı bir süreçte yazılmış ve yayımlanmış bir kitap. “Sunuş” yazısında kitabın yazılma ve yayımlanma süreciyle birlikte Ortega’nın felsefesinin ana nitelikleri konusunda bazı değinilerde bulunan Işık’a göre, bu kitap, Ortega’nın “düşünsel evriminin en kapsamlı felsefi projesinin ana hatlarını içermektedir” (s. 9). “AKLA İMAN EDENLERİ” SORGULAMA Ortega’nın anahtar kavramlarının başında “tarih” gelir. Çünkü tarih, insanı oluşturan bir süreçtir, insanın deneyimlerinden oluşur. Ortega, insan yaşamının tarih bağlamında temel bir gerçek olmasının gerekçesini şöyle açıklar: “İnsan ya Jose Ortega y Gasset’den ‘Sistem Olarak Tarih’ Tarihsel aklın felsefi bir manifestosu şamının en basit, ama aynı zamanda en önemli özelliği, yaşantısında tutunabilmek için insanın tek çaresinin bir şeyler yapar durumda olmasıdır. Yaşam bize sunulmuş olan bir şeydir, öyle ya, kendi kendimize biz sunamayız onu, kendimizi apansız, nasıl olduğunu bilemeden yaşamın içinde buluveririz. Ancak bize sunulmuş olan yaşam yapılıp bitmiş durumda değildir onu biz yapıp yakıştırmak durumunda kalırız, her birimiz kendi yaşamını” (s. 3). Ancak bir şeyler yapmak için insanın kanıları, inançları olması gerekir. Ortega’ya göre, yaşam ve inançlar arasındaki bağıntının önemi, kişinin yapacağı seçimlerde, bir şeyi, bir etkinliği diğerine yeğ tutmada görünür. “Bu nedenle her insan her an bir kanıda olmak zorundadır, yaşamının yapısı her şeyden önce sahip olduğu kanılara bağlıdır; insanlığın en keskin değişimleri de kanıların değişimidir, inanışların güçlenmesi ya da zayıflamasıdır” (s. 4). Bu bağlamda Ortega, kanıların, inançların belli bir yapı ve sistem oluşturduklarını, bundan dolayı da insan yaşamını tanıma olanağını sağladıklarını belirtir: “Bir insan varlığına bir kişinin, bir halkın, bir çağın yaşamına tanı koymaya onun kanılar sistemini ortaya çıkarmakla başlanmalı ve bu amaçla her şeyden önce, temel, kesin nitelikli, tüm öteki kanıları taşıyan ve onlara hayat veren inanışın hangisi olduğu belirlenmelidir” (s. 5). Bugünkü inanç ve kanıların durumunu daha öncekilerle karşılaştırmanın, tarihsel değişimi ortaya koyacağını belirten ve bu konuda Avrupa insanının inançlarında ve zihniyetindeki değişimlere odaklanan Ortega, on altıncı yüzyıl sonlarından yirminci yüzyılın başlangıcına kadarki süreçte dikkati çeken bir husus olarak, “insanların akla iman etmiş olarak yaşamaları”nı sorgular. Bu bağlamda Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşma adlı eseri, Ortega’ya göre, yeni çağın klasik programını oluşturur (s. 6). Rasyonalizmin doğuşunu haber veren bu kitaptaki düşünceler, düşünme tarzı ve ayrıca ruh hali ile kendi dönemi arasında önemli farklılıkların bulunduğunu belirten Ortega, Descartes’ta “matematiksel aklın” yer aldığını ve söz konusu aklın aynı zamanda Batılı insanın evreni kavrayışında belirleyici olduğunu söyler. “Descartes’ın felsefe yaptığı XVI. yüzyılın son yıllarıyla XVII. yüzyılın ilk yıllarında Batılı insan evrenin mantıksal bir yapısı bulunduğuna inanıyordu, yani onun gözünde gerçeğin düzeni insan zihninin düzeniyle örtüşüyordu, insan zihninin en saf biçimiyle (…): Matematiksel akılla yani” (s. 7). Ortaçağda vahye inanmanın yaşamın temelini oluşturduğunu belirten Ortega, modern dönemde akla ve bilime duyulan inancın güçlendiğini ama yirminci yüzyılın başında, bu inancın da zayıfladığını söyler. Bilime duyulan inancın zayıflamasının nedeni Ortega’ya göre, insanlığın geçirdiği büyük değişimler konusunda söyleyebileceği hiçbir kesin şeyi olmamasıdır. “Bu öylesine önemli bir durum ki, nedenini kendiliğinden önümüze seriveriyor. Çünkü bilimin, modern insanın toplumsal inancını bağladığı aklın, kesin konuşulduğunda yalnızca fizikmatematik bilimi, bir de ona yaslanan, daha zayıf olmakla birlikte onun başarılarından yararlanan biyoloji bilimi olduğunu fark etmemizi sağlıyor. Kısacası, ikisini bir araya getirirsek, doğalcı bilim ya da doğalcı akıl” (s. 12). Doğalcı bilim ve akla yönelik saptama ve eleştiriler, bir bakıma pozitivist bilim modelinin de eleştirisi demektir. Bu bağlamda daha önce Dilthey’in pozitivizme yönelik eleştirileriyle şekillenmeye başlayan “tarihsel akıl” anlayışının Ortega tarafından da kendine özgü biçimde sürdürüldüğünü görebiliriz. Önceden saptanmış yöntemlere tapınmayı “bağnaz bilimsel inanç” olarak değerlendiren Ortega, alışılmış bilimin “yöntemlerine uymadığı için hiç el atmadığı sorunlarla dolu” olduğunu belirtir (s. 14). Bu noktada “fiziksel akıl”ın insan üstüne açık seçik hiçbir şey söyleyemediğinin kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Ortega, burada, kendisine başvurulması gereken aklın niteliği konusunda şunların altını çizer: “insana ilişkin konuları fiziksel ve doğalcı biçimde işleme radikalizminden vazgeçmeliyiz. Öyle yapmak yerine, insana ilişkin olan şeyleri gördüğümüz gibi, kendiliğinden yolumuza çıktıkları biçimiyle alalım. Ya da bir başka deyişle: Fiziksel aklın bozguna uğraması yaşamsal ve tarihsel aklın yolunu açıyor bize” (s. 15). “İNSAN DOĞASI” Fiziksel aklın insanı yaşam deneyimleri bağlamında ele alma imkânı vermediği için başarısızlığa uğradığını söyleyebiliriz. Bu noktada Ortega’nın “doğa” kavramını insana ilişkin olarak kullanmaya karşı çıktığını ve “insan doğası” düşüncesini eleştirdiğini görürüz: “Sözün kısası, insanoğlunun doğası yoktur…Tarihi vardır. Ya da aynı kapıya çıkan: Doğa ile nesnelerin arasında ne ilişki varsa gerçekleştirilmiş işler olarak tarih ile insan arasında da aynısı vardır” (s. 39). Oysa doğalcı/ fiziksel akıl insanı irdelemeye çalıştığında, “kendi kendisiyle tutarlı olarak, insanın doğasını açığa çıkarmaya çalışır (…) İnsani konular fizikselmatematiksel akıldan sepete dökülmüş su gibi kaçar gider” (s. 16). Doğa bilimlerinin ve dayandıkları akılsallık anlayışının, şeylere/nesnelere yönelik ortaya koydukları başarılara karşın, insana özgü konularda bozguna uğramalarının nedeni ise, hermeneutik düşünce geleneği tarafından da sıkça vurgulanan bir ayrım/farklılıktır, nesneler/şeyler ile insanlar arasında ya da doğa ve kültür arasında. Bu bağlamda Ortega’nın insanı doğal bir şeymiş gibi incelemeye karşı çıktığı görülür. “Tüm nesneler fiziksel akla sırlarının büyük bölümünü sundukları halde, nasıl oluyor da yalnızca o öylesine direnmekte? Derin ve kökten bir nedeni olmalı; belki de düpedüz şudur: İnsan bir nesne değildir, insan doğasından söz etmek hatadır, insanın doğası yoktur” (s. 17). Ortega, insanı yaşam deneyimlerine bağlı olarak ele aldığından, onun bir nesne olarak görülemeyeceğini ve bundan dolayı “onu maddesel olguları açıklamakta yararlandıklarımızdan tümüyle farklı kategoriler, farklı kavramlar çerçevesinde irdelemeye karar verme”miz gerektiğini söyler. Onun bu bağlamda tarihsel ve yaşamsal akıl kavramına dayandığını görürüz. Antik Yunan’dan günümüze kadar akıl ve tarih kavramları arasındaki karşıtlıkları ve ilişkileri gözden geçiren Ortega’nın sözleri, akıl ve tarih arasında yeni bir konumlandırmayı ifade eder: “Tarihin içerdiği özgün ve kendine özel aklı bulup çıkarmak. ‘Tarihsel akıl’ deyimi bu nedenle olanca kesinliğiyle anlaşılmalıdır. Tarihte somutlaşır gibi görünen bir tarihdışı akıl değil, doğrudan doğruya insanın başına gelmiş olan ve onun öz aklını oluşturan şey, insanın kurallarını aşan ve kurallarının ötesinde, insanın ta kendisi olan bir gerçeğin ifşası.” (s. 49).? Sistem Olarak Tarih/ Jose Ortega y Gasset/ Çeviren: Neyyire Gül Işık/ Türkiye İş Bankası Yayınları/ 94 s. O SAYFA 24 ? 26 OCAK 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1145