Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 21 MAYIS CUMARTESİ ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER lılar. Yoksa “Küçük Amerika olmak”, İngilizce bildiğini göstermek için çırpınmakla da olmuyor; üniversitelerinde İngilizce eğitim vermekle de. Heyemola Yayınları’nın Tarih Yaşantı dizisinde yer alan, Burhan Günel’in “Sonsuz Aşkım Hatay” adlı kitabı, adından anlaşılacağı gibi Hatay’ı anlatıyor. Günel, kendi memleketini, yaşanmışlıklarıyla besleyerek roman tadında anlatmış. Kitaptaki fotoğraflar, İsmail Güzelmansur arşivinden. Doğrusu gözüm, Günel’in çocukluk, ilk gençlik fotoğraflarını da aradı kitapta. Türkiye ile aramızda 10 saatlik bir zaman farkı var. Televizyonlar akşam haberlerini verirken burada o günün sabah saat 9’u. Özellikle seçim konuşmalarını ve sonuçlarını merak edeceğimizi bildiğimiz için Türkiye’de olan biteni izleyebileceğimiz bağlantılarımız hazır. Ancak benim seçim konuşmalarını dinleme isteğim kalmadı. Bıraktığım tabloda bir değişiklik yok. Damarları şişe şişe bağıran, boşluğa yumruk sallayan adamlar; birbirinin altını oymaya çalışanlar, sürekli bir saldırı durumu, göz korkutmalar, kabadayılık… Gitgide niteliksizleşen seçim konuşmaları… İnsan karşılaştırmadan yapamıyor. Önceki gelişlerimden biri, 2008 yılı olacak, buradaki seçim öncesine rastlamıştı. Hillary Clinton ile Obama’nın Los Angeles’ta, gazetecilerin sorularını yanıtlamak için katıldıkları bir toplantıyı anımsıyorum. Bütün toplantıyı TV’den canlı yayınla izlemiştik. Başa güreşen iki parti var ABD’de. Seçimi Cumhuriyetçiler kazanmazsa Demokratlar, Demokratlar kazanmazsa Cumhuriyetçiler kazanacak demektir. Kısaca, birbirilerinin gözlerini oymak için son derece uygun bir ortam… Ama liderler, göz oyma isteği göstermedikleri gibi, birbirilerine son derece saygılı davranıyorlardı. Gazetecilerin, televizyon habercilerinin en kışkırtıcı sorularını bile karşı tarafın sözünü kesmemeye özen göstererek yanıtlıyorlar; heyecanlı davranıp kesmişlerse hemen özür diliyorlardı. O nazik ifadeler, teşekkürler, kırmamaya ayarlı iğnelemeler, karşı tarafın ileri sürdüğü tezleri, kimseyi aşağılamadan çürütmeye çalışmalar… “Keşke bizde de seçim süreci böyle geçse!” dedirten görüntüler… Bizde ise kimin sesi daha yüksek çıkarsa o daha çok oy alacakmış gibi, liderler bir bağırma yarışındalar. Sürekli sataşmalar, kaba saba konuşmalar; üstelik uhabiriniz ABD’den bildiriyor” demeye özendim şimdi. Muhabiriniz uzun bir süre ABD’den bildirmeyi sürdürecek, ağustosun 6’sına kadar burada. Dün hastaneden çıkıp eve döndüğümüze göre hastaneden söz etmeli önce. ABD’de sağlık hizmetlerinin çok pahalı olduğunu duymuştum ve torunumun doğumunda ödenecek para beni bile düşündürüyordu. Ama hastaneyi ve oradaki tutumu görünce rahatladım. Sağlık sigortasının, harcamaların çoğunu karşılaması bir yana, istemenize gerek kalmadan gösterilen ilgi, hemşirelerin hiçbir zaman asılmayan yüzü, her anına özen gösterilen bakım, geriye kalan ve ödenmesi gereken parayı fazlasıyla hak ediyor. Büyük ve özel bir hastane değildi bizimki. Bir kasaba hastanesi… Kasaba hastanesi bile değil. Nüfusu Ayvalık kadar olan San Luis Obispo’da zaten üç dört tane hastane varmış. San Luis Obispo kasaba ise bizim hastanenin hizmet verdiği iki küçük yerleşim yeri, “nahiye” sayılır. Hastanemiz bunların birinde. Temiz pak bekleme salonları, tuvaletli, televizyonlu pırıl pırıl odalarıyla huzur dolu bir yer… Günün ve gecenin her saatinde sakin. Nöbetçi hekimler, hemşireler kapalı kapıların arkasındaki odalarına çekilmiyorlar. Her an ulaşabileceğiniz bir yerde, koridordaki bir bankonun arkasında bulabiliyorsunuz onları; zaten aramanıza gerek yok. Odanızdaki düğmeye basmanızla güler yüzlü bir hemşirenin iyi günler, iyi geceler dileyerek odaya girmesi bir oluyor. Bir kez bile sinirlenmez mi o hemşireler? Gece yarısı onuncu kez çağrıldıklarında bile şakalaşmayı nasıl başarırlar? Ne bir vezne var ortalıkta ne de daha tedaviye başlanmadan para ödemenizi isteyen kimse. Tedaviniz bitip hastaneden çıkma aşamasına gelinceye kadar kimse para lafı etmiyor. Siz çıkış hazırlığındayken odaya gelen görevli, herkesin önünde para konuşmamak için, önce varsa odadaki ziyaretçilerin dışarı çıkmasını bekliyor, sonra da sigortanın karşılamadığı miktarı bildiriyor. Kıskanmaksa kıskanmak, özenmekse özenmek! Niye yalan söyleyeyim, içim gidiyor; benim ülkemde de böyle hizmet; böyle temizlik, huzur, özen; böyle güler yüz görmek istiyorum. Ölmeden… “Küçük Amerika” olma isteğini ulaşılması gereken hedef diye ileri sürenlerin bugünkü temsilcileri, eğer hâlâ bu amaç peşindelerse uygarlığın ölçütü sayılan bu uygulamaları görmeliler. Görmeliler ve bir an önce gerçekleştirmeye çalışma “M bunu, “halkın düzeyine inmek” gibi, hiç de bağışlanmayacak bahanelerin arkasına saklanarak yapmalar. Orada değilim; ama biliyorum. Her taraf plastik parti bayraklarıyla dolmuştur şimdi. O bayraklar seçimden sonra da tümüyle sökülüp temizlenmeyeceği için ağaçların dallarından sarkan pislik yumaklarına dönüşecek. Parti otobüsleri bangır bangır müziklerle, sloganlarla, parti marşlarıyla sokak aralarını bile zangırdatarak dolaşmaktadır. 12 Haziran’a kadar sesler daha da yükselecek, görüntü daha da kirlenecektir. Bunlardan kurtulduğum için seviniyor muyum? Aslına bakılırsa hayır; orada olmayı bütün o gürültü patırtıya karşın özlemiyorum dersem yalan olur. Türkçe Günlükleri’ni her bir buçuk yılda bir kitaplaştırıyorum. Haziran sonunda son günlüklerin bir buçuk yılı doluyor. Eksiği gediği kalmasın diye ayrıntısıyla incelemeye başlamadım daha; ama önemli bir eksiği fark ettim. 15 Aralık Çarşamba (2010) tarihli günlükte Av. Nail Alıçlı’nın, Prof. Dr. Coşkun Üçok’la ilgili bir anısına yer vermişim. Prof. Dr. Coşkun Üçok, ‘istatistik’ sözcüğünün ‘istatistiki’ ya da ‘istatistiksel’ diye yazılıp söylenmesinin yanlış olduğunu açıklarken, “Kökeninde bir Latince sözcük olan ‘istatistik’in arkasına Farsça şapkalı ‘i’ takısının veya Türkçe ‘sel’ ekinin getirilemeyeceğini, istatistik demenin zaten bu anlamları karşıladığını” söyler; örnek olarak da ‘jimnastik’ sözcüğüne bu eklerin eklenmesindeki gülünçlüğü gösterirmiş. Üzerinden aylar değil, neredeyse yıl geçti; Merih İpek’in konuyu bütünleyen iletisine yer veremedim. Emekli İstatistik Profesörü Merih İpek, 2. kitabına yazdığı “Sunuş”tan bir bölümü göndermişti: “...Kimi sözcükler dilimize zaman zaman ‘deforme’ edilseler de Fransızcadan girmiş. Ancak, daha sonraları bunlar, İngilizcenin etkisiyle değiştirilmiş: Örneğin psikiyatr ‘psikiyatrist’, ate ‘ateist’, modernlik ‘modernite’ olmuş. (…) Öte yandan, kimi yabancı sözcüklere de ‘sel’ takısı eklenmiş. Oysa bunların daha önceleri söz konusu takı eklenmeden kullanılması, yine Fransızcadan alınmalarından kaynaklanıyor: Sözgelimi ‘matematik, (i)statistik, estetik’ benzeri sözcükler, Fransızcada bir takı almadan hem ad, hem de sıfat olarak kullanılır. Bu nedenle de, genellikle ‘matematik çalışmalar’, ‘istatistik araştırmalar’, ‘mekanik hareketler’ gibi deyimlerde ‘sel’ takısı kullanılmazdı...” “Fakültede, benim de verdiğim ‘istatistik analiz’ diye bir ders vardı (Fransızcası: ‘analyse statistique’). Ancak daha sonraları, genç öğretim üyeleri bunu ‘istatistiksel analiz’ diye c kullandılar; çünkü İngilizcesi ‘statistcal analyses’dir!” diye de eklemiş Merih İpek. Anlaşıldığı gibi, Fransa kültürel çekim merkezi olma özelliğini yitirince bilimsel terimler de Fransızcadan İngilizceye dönmüş. feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com 23 MAYIS PAZARTESİ 29 MAYIS PAZAR 25 MAYIS ÇARŞAMBA BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Oya Uysal’ın bir şiir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiir kitabından şiir dizeleri ortaya çıkacaktır. 10 B 11 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 1 D 2 B 3 P 4 P 5 D 6 B 7 D 8 N 9 A K. Atıf Yılmaz’ın bir filmi. A 12 L 13 A 14 E 15 G 16 G 17 F 18 M 19 B 20 H 22 65 26 31 L. Başlık. 21 M 22 K 23 N 24 P 25 O 26 K 27 P 28 A 29 D 30 N 31 K 32 B 33 G 34 B 35 J 36 D 37 N 38 J 39 P 40 I 12 42 58 41 M. Danışıklı dövüş. 41 L 42 L 43 A 44 O 45 I 46 H 47 M 48 E 49 H 50 F 78 47 21 18 51 D 52 N 53 B 54 B 55 H 56 N 57 C 58 L 59 B 60 N 61 C N. Kars’ın bir ilçesi. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Simone de Beauvoir’ın bir yapıtı. 81 9 76 11 13 43 28 67 62 D 63 J 64 C 65 K 66 C 67 A 68 D 69 O 70 J 71 E 72 B 30 52 23 37 8 60 56 O. “... Ryan” (aktris). 73 G 74 E 75 F 76 A 77 D 78 M 79 F 80 B 81 A B. Dostoyevski’nin ilk romanı. 25 69 44 6 2 53 54 72 10 32 34 59 80 19 C. “... Urgan” (Dinozora saygıyla). 14 48 71 74 H. “... Margulies” (Her Rind Bilir diyen şair). P. “Henrik ...” (Bir Halk Düşmanı ve Nora adlı oyunları da olan Norveçli oyun yazarı). F. “... Highway” (David Lynch’in filmi). 46 49 55 20 24 27 39 4 3 64 66 61 57 I. Jüpiter’in bir uydusu. 1111. sayının çözümü: A. HAS, B. D. Howard Fast’ın, SaCco ve Vanzetti’yi ölümsüzleştirdiği romanı. 17 75 79 50 62 51 36 5 77 7 68 1 29 G. “sahi kaç ceset var ki zaten doğru dürüst görüştüğümüz/ bir nÓAzım, bir ... Abi, bir de mayakovski” (küçük İskender). 45 40 J. “...burnu’ndan atlıyor denize; tutturabilmiş midir Akbaş’ı?” (Ece Ayhan). E. Bertolt Brecht’in tiyatro yordamı. 73 15 16 33 38 63 70 35 EMİN ÖZDEMİR, C. PIŞIK, D. BEŞİKTAŞ TRAMVAYI, E. İHDA, F. RIZKINI, G. LAHURİ, H. İÖ, I. KAAN ARSLANOĞLU, J. TAYYARE, K. EYYAMCI. Şiir: “Hep birlikte deviniriz ayaktakımı, / arayarak uyağı. / Öylesine şan şöhret hırsı / amacı oldu yaşamımızın” HAZİRAN 2011 SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1112 9