19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D Metin Altıok eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN olan bir ozandı” sözünü, Metin Altıok’un “aydın sorumluluğu” anlayışıyla açıklamak gerekir: “Aydın olmaya giden yol ‘muhalif’ olmaktan geçer. Muhaliflik ise tavır koyarak yapılır. Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir.” “YILDIZ İZİ” Zeynep Altıok Akatlı’nın sürdüğü “Yıldız İzi” nice edebiyatçının, kültür insanının anılarını canlı tutuyor. “Son zamanlarda kendimle meselem var” diyor Zeynep. Sorunları olmayan bir yazar başkalarını anlatırken kendine aldırmaz. Oysa o, “kendimi daha iyi anlamaya çalışırken” diye yazıya girişiyor; ayrıntıların yazarı Bilge Karasu’yu, “ikinci şair babam” dediği Hilmi Yavuz’u, bile isteye ölüme yürüyen Metin Eloğlu’yu, ince alayın ustası Salâh Birsel’i, bir Cincibir olarak Salim Amca (Salim Şengil) ile Nezim’i (Nezihe Meriç) anlatışı onların anılarını canlı tutacaktır. Kimi dostlukların pekişmesinde kedi okşamalarının da payı var. Bilge Karasu kedisiz yaşayamazdı. Ruhi Su ile Füsun Akatlı’nın da kedi sevgisi ünlüdür. Bu “anılar, acılar, yaşanmışlıklar”da kedilerin yalnızlığı da var. O güzel insanlar bir gölge gibi aramızdan çekilirken kedilerin yalnızlığı da seziliyor. Kendileriyle pek barışık olmayan nice edebiyatçı arasında büyümek, onun kişiliğini oluşturan bir ayrıcalıktır: “Ne şanslı çocuktum ki Ruhi Su’nun sesinden, Turgut Uyar’ın şiirinden, Tomris Uyar’ın ince zekâsından, Abidin Dino’nun çizgisinden geçerek Zeynep oldum. Salâh Birsel’le Pera’yı dolaştım, Metin Eloğlu’yla garip şiirler okudum. Nezihe Meriç’ten ağlamanın ne büyük meziyet olduğunu, Leyla Erbil’den hayatta nasıl durulacağını öğrendim. Bir şair babam gittiyse, bir şair babam Hilmi Yavuz oldu.” Bunları söyleyebilen Zeynep Altıok Akatlı erken olgunlaşan, gene de bir yanıyla çocuk kalabilen bir yazar. Ama o çocuk yanı olmasaydı bu anılarla çizilen insanları böylesine içten geldiği gibi, böyle su gibi anlatabilir miydi? ARAMIZA HOŞ GELDİN Bu anılarla çizilen resimler arasında Leyla Erbil’in özel bir yeri var. Füsun Akatlı onu yalnız öncü değil, seçkin bir edebiyatçı olarak ayrıca değerlendirirdi. Leyla Erbil gibi bir güzel insana Doğuş Üniversitesi’nin bu yıl ilk kez verdiği “Füsun Akatlı Kültür ve Sanat Ödülü” ayrı bir önem taşıyor. Zeynep Altıok Akatlı onu tanımanın mutluluğu içinde diyor ki: “Leyla Erbil denince benim aklıma pırıl pırıl güneşli bir gün gelir. İnsanın içine sevinç veren bir çimen kokusu. O bana denizden esen, iç ferahlatan bir rüzgârı anımsatır.” Bunlar öylesine söylenmiş süslü sözler değil. Coşkulu bir yazarın yaşamasına anlam kazandıran içten duygular. Zeynep Altıok Akatlı, çağdaş edebiyatımızın nice önemli insanını bilmediğimiz yönleriyle gösteren bir pencere açıyor. O insanları “Yıldızlı Gölgeler” halinde tanıyoruz. Zeynep’in biçemindeki özellik, annesinden geçen denge, babasından gelen duyarlıkla içtenlik kazanıyor. Anılarla gelişen bu denemeler Turgut Uyar, Edip Cansever gibi zor ozanlara daha bir kolaylıkla bakmamızı sağlıyor. İçimizi acıtan nice olay yaşamaya katlanmamızı kolaylaştırıyor. Filiz Aygündüz’ün tanıtımıyla anımsayalım: “Eski bir fotoğraftan oyulup aramızdan gidenlerin yarım suretlerini, boşluktan çekip kalemiyle tamamlıyor; hâlâ bizimle olanları biraz daha fark etmemizi sağlıyor Zeynep’in portreleri.” İyi ki varsın Zeynep Altıok Akatlı. Aramıza hoş geldin. DÜZELTME: 1111’inci sayımızdaki “Değinmeler” köşemizde “Andre Gidé” olarak yayımlanan yazar adının doğrusu “André Gide”dir. Düzeltir özür dileriz. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Yıldızlı Gölgeler Zeynep Altıok Akatlı Füsun Akatlı elim Esen, “Papirüs”te çıkan “Kendileri” başlıklı yazıları bir kitapta topladı. Belgesel özellikler taşıyan o özyaşamöykülerindeki insanları tanımak bize kendimizi öğretebilir. Bir yazar yalnız kendini anlatırken değil, herhangi bir konuya değinirken de kendinden yola çıkar. Ama anlattığı gerçekten kendi midir? Yoksa yazının gerçeği mi? Bir başka gözle bakınca, kendinin ayrımına varamadığı başka özellikler de ortaya çıkar. Bakmasını bilen, gördüklerini yorumlayan bir yazar yeni bir bakış açısı getirebilir. Zeynep Altıok, babası Metin Altıok için hazırladığı anı kitabına “Gölgesi Yıldız Dolu” adını vermişti. O kitap Metin Altıok’un yanlış ölümü üzerine edebiyatımızın önde gelen kişilerinin değerlendirmelerini içerir. Anı kitabını yayına hazırlayan Zeynep Altıok’un şu sözleri hiç unutulmayacak: “Metin Altıok’un şiiri ve durduğu yer, Sivas olayından bağımsızdır, ancak Metin Altıok, Sivas katliamından bağımsız olarak düşünülemez” (GÖLGESİ YILDIZ DOLU, Metin Altıok Kitabı, Dünya Kitapları, 2003). Sivas cehenneminden yaralı kurtulan Lütfiye Aydın bu sözü şöyle tamamlıyor: “Politik duruşu olan bir ozandı, salt söz ustası değildi” (Yüreği Yangın Yeri). FÜSUN AKATLI Annesi Füsun Akatlı’nın adıyla da bütünleşen Zeynep Altıok Akatlı “Yıldızlı Gölgeler” diyebileceğimiz bir serüvende, “Anılar, Acılar, Yaşanmışlıklar”dan yola çıkarak çocukluğundan bu yana tanıdığı birtakım insanları anlatıyor (YILDIZ İZİ, Doğan Kitap, 2011). Nezim’in (Nezihe Meriç) Cincibir dediği bu içi sevinç dolu yazar (Zeynep Altıok Akatlı) çocukluğundan beri, görkemli bir dağa bakar gibi, annesiyle babasının arkadaşlarını tanımaya çalıştı. Onları, özellikle Füsun Akatlı ile Metin Altıok’u onun yorumlarıyla tanımak, nice bilmediklerimizi öğretiyor bize. SAYFA 22 9 HAZİRAN S Çocukluğundan tanıdığım Zeynep Altıok Akatlı artık kırkını aşmış bir yazar. Çocukluğunu geride bıraktığı yıllarda bir İstanbul sofrasında onu yeniden tanıdığım zaman, artık o eski Zeynep değildi. Ama o, içindeki çocuğu hep korumaya çalıştı: “Bu yazıda belki hep çocuk, en çocuk Zeynep’i bulacaksınız. Kaç yaşına gelseniz hep çocuk kalırsınız ya annelerin gözünde, işte ondan.” Sonra da “en yakın arkadaşı” olarak gördüğü Füsun Akatlı’yı anlatıyor: “Füsun Akatlı bana göre başlı başına bir eserdir. Onu yetiştirenlerin izinde kendi mayasını ince ince işlemiş, içi sırça kırılganlığında bir demir leblebi. Böyle demem yanıltmasın sizi. O duruşuyla, ahlakıyla, doğru bildiğinden ödün vermezliğiyle, birikimiyle demir leblebidir ama içindeki çocukla yaşar. Hayatı mizahın gücüyle süsler. Sıcaktır, sevecendir, en önemlisi komiktir. İnsanlara dinginliği ve sakinliğiyle güven verirken, keskin zekâsı ve zihin atlamalarıyla eğlendirmesini de bilir.” Füsun da, Metin de felsefe eğitiminden geçti. Onların öğretmeni, dost insan Nusret Hızır’dı. Nusret Hızır’ın şu sözlerini yaşamalarının anlamı haline getirmişlerdi: “Felsefe her insanın kendi kişisel etkinliğinin ne biçim bir etkinlik olduğunun bilincine varmasına yarar. İnsanı sürünün bir bireyi olmaktan çıkarır.” Füsun Akatlı “felsefe gözlüğüyle edebiyat”a bakarken “felsefenin sıkıcı değil, eğlenceli olabileceğini göstermek ister.” Belki de felsefe akılla sevgiyi birleştiren güçtü. Zeynep’e imzaladığı bir kitabına Füsun Akatlı şunları yazmıştı: “Aklın gücüne inanan bir anneyi, sevginin gücüyle yaşatan çok değerli kızıma...” Füsun Akatlı ölüme aldırmadan “Kırmızı Gagalı Pelikan”ı hazırlarken yarınlara bir şeyler bırakmanın özlemi içindeydi. Zeynep Altıok Akatlı bu özlemi şöyle yorumluyor: “Akıl ve felsefeden damlayan öğretiler. Dil ve dünya halleri üzerine gülümseten, güldüren 2011 ama illaki düşündüren, iz bırakan eleştiriler. Ve yoğun bakım odasından yazılan 41 yazı. O yazı ki o kadar berrak, o kadar insan, o kadar güçlü ve o kadar yalnız...” Yazarak ölüme direnmeye çalışan bu soylu yazarı ancak kızı bu kadar yakından anlayabilirdi. METİN ALTIOK Kuşkusuz Zeynep Altıok Akatlı’ya; üzgün bir gülümsemeyle edebiyata bakan annesi Füsun Akatlı’dan, çağdaş şiire yeni bir duyarlık kazandıran babası Metin Altıok’dan geçen kalıtsal özellikler var. Bu özellikler yazısına alaysamalı bir biçem inceliği kazandırmış. İki edebiyatçının çocuğu olmak Zeynep’in kişiliğini nasıl oluşturdu? Onun yorumu şöyle: “Ben imgelerle yetiştim. Her çocuk masal dinler, ama benim masal dünyalarının imgeleriyle, ‘iyi şiirin’ imgeleri arasında bir dünyam oldu küçükken.” Ne kadar aldırmaz görünse de Zeynep Altıok Akatlı’nın anlatısında üzgün bir gülümseme var. “Çocuk Zeynep’in gözünden göz kırpan”, ama nice acılarla kendini sınadığı üzgün bir gülümseme. Çünkü bir “Şair Baba”nın kızıydı o! “2 Temmuz 1993’te bir ortaçağ karanlığında” yitirilen bir “Şair Baba”nın kızı. Bir küçük kızın babasıyla arkadaş olabilmesi ne iyidir! “Ben çok küçükken bile arkadaştık. Beraber yürüyüşlere çıkar, özel anlar yaşardık.” Zeynep’in anı defterine şöyle bir dize düşürmüştü Metin: “Gülüşün bir kuş olacak hep omuzumda.” Madımak otelinin merdivenlerinde ölümü bekleyen üç ozan vardı: Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar. O resme bakarken Metin Altıok’un omzundaki o üzgün gülümsemeyi de göreceğiz artık. Zeynep Altıok Akatlı “Şair Baba”yı şöyle tanımlıyor: “Tertemiz zambaklardan kalma, dumanı lekesiz biri.” Sonra da onun şiir dünyasına kendine özgü yorumuyla bakıyor: “Şiirinde, sözünde, onu tüm duyguları, sevgileri, yalnızlığı, merhameti, acıları, biliciliği, ölümle ilişkisi, yaşamla hesapları, sürgünlüğü, mağrurluğu, umursamazlığıyla okuyabilirsiniz. Kocaman yüreğiyle tanışabilir, onun yaşarken gördüklerinin kimilerince hâlâ bilinmez ya da umursanmaz oluşuna şaşabilirsiniz.” Lütfiye Aydın’ın anımsattığı, “Politik duruşu Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1112
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle