Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş A iir Atlası CEVAT ÇAPAN Albert EHRENSTEIN/ Şiirler/ Çeviren: Danyal NACARLI ‘Ben mi? Kimim ben? Bir kütle zamanım, çözülüp yeniden denize düşen’ lbert Ehrenstein 23.12.1886’da Viyana’da dünyaya gelir. Alman Expresyonizmin önemli şairleri ve öykücülerinden olan Ehrenstein patetik ve mitolojik şiirleri ve öyküleriyle toplumdaki eşitsizlikleri, insanların yoksulluğunu ve iyice savaşa sürüklenen bir dünyayı konu eder. Ama hem özel, hem de siyasi hayatındaki düş kırıklıklarıyla eserleri gittikçe yılgın bir havaya bürünür. Musevi kökenli olan sanatçı 1931’de önce İsviçre’ye, sonra Amerika’ya göç eder. New York’ta sefil ve hüzünlü bir yaşam sürdürürken iki defa felç geçirir ve 08.04.1950’de bir yoksullar hastanesinde hayata veda eder. Ehrenstein şiir kitaplarının yanı sıra Çin şiirinden esinlenerek nazireler de yazmıştır. Ama belki en önemli eserini öykü kitabı “Tubutsch”la vermiştir. Yolcunun Türküsü Kamışlar kadar titrek benim dostlarım Hemen dudak uçlarında durur yürekleri Bilmez ki onlar iffet nedir Halay sekmek istiyorum tepelerinde Ey sevdiğim kız Ruhların ruhu, sen Özenle seçmiş Tanrı, nurdan varolan Bir gün dönüp bakmadın bile Yanıp kül oldu işte yüreğim Müsait olmayınca kucağın Bilmez miyim köpeklerin dişini RüzgârYüzüneÇarpıyor caddesinde benim evim Tepemde süzgeççatısı Ve sevinçten dört köşe duvarda küfler Yağmuru beklerken hayırlı yarıklar “Öldür kendini!” diyor bıçağım Uzanmışım bir yığın dışkının içine Çok yükseğimden Dolaşıyor koca limuzinlerle Ayın gökkuşağını düşmanlarım Kurtuluş Yok! Kim bilir Belki de yaşamak ölmek Soluk almaksa boğmak Ve şu karanlık gece güneşimiz? Düşüyor tanrıların meşesinden Seriliyor her yere Domuzlarla dışkının içine yemişler Ve yükseliyor korkunç dolaşımla Ortasından yavaş yavaş O hoş kokusu güllerin: Tohum işte her ceset Ve bir veba her tohum Huzur Gökkuşağını dinliyor kulak kesilmiş ağaçlar Bir pınar yeşerirken eriyen çiylerle sessizliğe Otlatıyor yünlerin beyazını çayırda kuzular Hamamına kızlar höpürderken hoşdere Ölüyor düşler ateşini tüyden bulutlar Yuvarlana yuvarlana akşamına doğru kızılgüneş Karanlığa bürünmüş sularla sahalar Ve zıplıyor kocaman gözleriyle gezginkurbağa Eşlik ediyor kır çimen ona sessizce sekerek Ve çınlıyor dipsiz kuyularda yıldızlarım “İyi geceler” esiyor rüzgârı sılaya hasretin Yılgınlık Haftalarca Haftalarca konuşmadım bir tek kelime Suyum çekilmiş, kalmışım bir başıma Ötmüyor artık gökyüzünde cıvıl cıvıl bir yıldız Ölmek istiyorum ben, hem de nasıl Üzdükçe üzüyor gözlerimi bu darlık Büzülüyorum köşelere Ufacık, örümcek kadar kalmak istiyorum Ama yok ki beni bir ezen Kimseye kötülük etmedim İyi olan herkese dokunmuştur bir iyiliğim Ey talih, kısmet değilmişsin bana Yok mu beni diri diri gömen? Şu Taş Yürekli Dünyada Bir lokomotifin dumanını alkışlıyorum Sevindiriyor beni yıldızların beyaz oyunu Parlayıp geçiyor ansızın toynağı bir atın Sevindiriyor beni yıldırım gibi çıkınca ağaca sincap Ve serin gümüşten dökülmüş o göl, çayda oynayan alabalık Hele gevezelik ederken kuru dalda serçeler Ama yok beni bekleyen bir dost ya düşman Uzun uzun yollar yürüyorum, tarlaların arasından Çiğneyip ezdim buyruğu: “Ey insan, savaş sevinmek ve sevindirmek için!” Kara kara dolaşıyorum şimdi kendimi Kaçtıkça kızlardan, erkeklerden Toza toprağa boğalı taptıklarım Kan ağlayan, incecik yüreğimi Sokulmadı, soluklarına şükrettiğim kadınların sevgisi O sızlanan, yapayalnız yüreğime Ben, soğuktan titreyen, yaşıyorum bunu böyle, daha nice zaman Uzun uzun yollar hıçkırıyorum geçerken ıssız çölden İlan Kıyısını değiştirmiş deniz Nasıl da pis kokuyor ağzı Uluyor vahşice, yağmur rüzgârlı geceden. Gezegenler yuvalanmış karanlık bulutların arasında Ve arabada içi geçmiş bir banker kasılarak: “Yıldızlar, bomba gibi reklam olur değil mi Mutlak kudret için? Ne kadar ödüyor acaba ışığı için ay? Nedir bunda güneşin kârı” Bense ilan vermek istiyorum dünyanın her köşesinde: Kuyrukluyıldız aranıyor Dünyayı paramparça eden! Kör Günden güne Ölüyor mu şu var mıyım? Nereye akar ömrüm Nereye zaman? Rüya söndü Gece bir oyun Uykuysa mülk Ve ölüm hedef Ancak kulağa hoş gelir Dünya ya da yıldız Bir yerdir her yer, kim bilir nerede? 9 HAZİRAN 2011 SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1112