19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kıyı 50. yılında Atabaş’ın şiiri 50. yılında ağdaş edebiyatın onurunu taşıyan bir gücü var Anadolu dergilerinin. Anadolu’nun bu gücüne her zaman inandım. Onlar olmasaydı, sayfalarını belli yazarlarla ozanlara açan birkaç dergi çağdaş edebiyatın gücünü gösteremezdi. Her ne kadar “Dergiler batmak için çıkar” diye bir söz varsa da, kimi dergiler bu söze direniyor. Örnekse Trabzon’da yayımını sürdüren KIYI 50. yılında. Bu 50 yıl içinde kimi zaman yayımını ertelemek durumunda kalsa da, yeniden yola koyulmak için onu bir dinlenme diye yorumlamak gerekir. Kuşkusuz her dergide değişik kentlerin edebiyatçıları da çalışmalarını yayımlayabilir. Kıyı dergisinde de adı duyulmuş başka edebiyatçılar var. Gene de Trabzon kökenli yazarlara daha bir yakın duran Kıyı, 50. yılında, gene Trabzonlu bir ozan, Hüseyin Atabaş’ın 50. şiir yılını da kutluyor. Kuşkusuz kuruluşundan bu yana Kıyı’da görev alan nice edebiyatçı var. Önce kurucusu Ahmet Selim Teymur’un adını analım. Sonra Kıyı ile bütünleşen değerlerden Gündoğdu Sanımer, M. D eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN yordu. “Önce insan” diyerek kendine çekidüzen veriyordu: “Yazı yazmak her şeyden önce disiplin ister. Şiir insanları sevmeye yarar, insanları sevmek ise yaşama bağlanmanın biricik yoludur. Şair, yaşadığı ülke ve dünya insanlığından algıladıklarını estetik bir potada eriterek kendine özgü bir dil, duygu, duyarlık ve düşünce kalıbına dökerek biçimlendirir.” UMUDUN İZİNDE Hüseyin Atabaş’ın son şiiri kitabı “Çıplak Su” üzerine yazdığım bir yazıda, onun dünyaya bakışındaki umutsuzluğu yorumlamaya çalışıyordum (Cumhuriyet Kitap, “Çıplak Su”da Yıkanmak, 18 Mart 2010). “ ‘Çıplak Su’ şiirleri; birtakım insanlardan, ‘bekleme’lerden bakıyor ‘uğultu’ halindeki yaşama serüvenine. Bizi gerilerde bırakan boş bir akış bu! Zaman o sağır akışı içinde geçedursun, kurtarılmamış insanın mutsuzluğudur geride kalan.” Hüseyin Atabaş’ın sığındığı umutsuzluk şöyledir: “Kurtarılmış zamanlara sızdık; zaman kurtuldu biz kalakaldık. Karaya vuran balık olduk, ister bekle ister bekleme, biz bize kaldık! Okunmaz el yazısı, çözülmez sır ömrümüz. Godot’yu bekliyor hâlâ Samuel Beckett, bir umudun ucu aslı yoksa da! Bizi kim beklesin ikimizden başka, bizi be ömrüm?” Ama gerçekten umutsuz mudur Hüseyin Atabaş? Zerrin Taşpınar, Hüseyin Atabaş’ın umut arayışını sorguluyor: “Senin şiirindeki umut arayışı, daha doğrusu umuda tutunma isteği yaşamın bir gerçekliği mi, yoksa senin içinde bulunduğun öznel koşulların gerçekliği midir?” Hüseyin Atabaş’ın yanıtı, onun yaşama anlayışını da içeriyor. Yahya Kemal’in “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” dizesini yorumlayarak umudu diri tutmak gerektiğine inanıyor: “...Umudun bitmesi ile insanlığın da biteceğini sanıyorum ve düşünüyorum. Sanırım Yahya Kemal’in sözüdür! “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar”. Yani var sayalım ki umudumuz yok, bitti. Peki, o zaman nasıl mutlu olacaksın ve hem kendinin, hem dünyanın varlığını sürdürmesine, ilerlemesine nasıl katkı yapacaksın? Aslında umut insanın doğasında vardır, değişen zamana göre onu diri tutacak ve değiştirip dönüştürerek kendinizi ayakta kalmaya, tüm insanlığı da ayakta tutmaya çalışacaksınız. Bu bakımdan umutlu olmak ve o doğrultuda çalışmak kaçınılmazdır. Şiir de verili, yani bize öğretilen ve uymamız istenilen yaşamı değiştirip dönüştürme isteğinden, yani umuttan başka nedir ki?” SEVİ İLE GELEN ALKIŞ Anadolu’da bir kültür sanat dergisinin çıkması yeni bir düzence demektir. O dergiye süreklilik kazandırmak, Anadolu insanının sanat gücüne inanmak anlamına gelecektir. Dergiler batmak için çıkar ama, o dergiden yetişenler kıyıya doğru yüzmesini bilir. Kendini kurtaran ozanın artık çağdaş edebiyatta bir yeri var demektir. “Kıyı’nın 50. Yılı” nice ozanı, yazarı edebiyat dünyamıza kazandırmayı sürdürüyor. Kıyı elden ele geçtikçe daha da gelişecektir. Şimdilik Ahmet Özer gibi bir sanat yönetmeninin desteğini alması, güvenilir bir dergi olmak niteliğini korumaktadır. Hüseyin Atabaş çağdaş edebiyatın “Atardamar”ı haline gelmiştir. Kıyı dergisindeki konukluğu aydın sorumluluğunu duyan bir ozanın yalnız 50 yıllık şiir serüvenini değil, yaşamanın içinden geçerken nasıl bir bilge kişilik kazandığını öğretiyor bize. Gerek ozan, gerek deneme yazarı olarak kendini yeniden keşfeden Hüseyin Atabaş, kendinden yola çıkarak şu karmaşık yaşama düzenini anlatıyor bize. Zaman gerilere çekilip de, o “Yorgun Denge”yi korumaya çalışırken sevi coşkusuna sığınmak istiyorsak, Hüseyin Atabaş gibi; “Seni ne zaman öpsem içimde bir alkış kopar” demek gereksinimi duyarız. Nice yorgunluklardan geçen bir ozan o! Şiir de onu yordu. Ama yaşamaya bir de onun gözüyle bakmamızı, orada dingin bir “Kıyı” bulmamızı istedi... Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Ç Naci Özkan, Rasim Şimşek’in emeklerini unutmayalım. Ama Kıyı denince, yıllar süren emeğini eksiltmeyen Ahmet Özer’i öncelikle anımsamak gerek. Ahmet Özer, sanat yönetmeni olarak dergiye emeğini hâlâ sürdürüyor. Kıyı’nın “Atardamar” bölümü; bilinmeyen yönleri, belgesel özellikleriyle nice edebiyatçıyı yakından tanımamıza olanak vermiştir. Bu bölümün hazırlanmasında da Ahmet Özer’in emekleri unutulmamalıdır. Önce ozan kişiliğiyle anımsamamız gereken Attila Aşut, “Yazıevi Günlüğü” başlığı altındaki günlükleriyle, tarihe not düşer gibi, geçen zamanı değerlendiriyor. Dalgınlıklar, acımasızlıklar, insan ilişkilerindeki ayrıntılar günlüklerde yeniden canlanıyor. KIYI’DA KALMIŞ BİR ÖYKÜCÜ “Kıyı’nın 50. Yılı” deyince, MayısHaziran 2011 tarihli 271. sayıya kadar bütün Kıyı dergilerini gözden geçirip, nereden nereye geldiğini anlatmak gerekirdi. Ali Mustafa’nın yayın yönetmenliğinde yalnız Trabzonlu değerleri değil, çağdaş edebiyatımıza kazanılmış edebiyatçıları da yeniden yorumlayan, bakış açısı getiren bir kültürsanat dergisidir Kıyı. Karslı öykü yazarı Fahrettin Demir’in ölümü üzerine Ali Mustafa’nın hazırladığı dosyada bu yerel öykücüyü değişik yönleriyle tanıyoruz. Gene Trabzonlu yazarlardan Raif Özben, Öner Ciravoğlu, Attila Aşut, Ahmet Özer, Ali Mustafa öykücülüğü yanında onun deneme yazarlığı üzerine değerlendirmede bulunuyorlar. Kıyı’da yayımlanan “Aykırı Bir Okurun Notları” başlıklı denemelerinde “ince bir eleştiri süzgecinde damıtıp kısa çarpıcı bilgi notlarıyla dile getiriyordu” diye onu anlatıyor Ali Mustafa. Fahrettin Demir Kars doğumlu olsa da Trabzon’da yetiştiği için yerel bir değer sayılmaktadır. Ahmet Özer de bu görüşü doğruluyor: “Kimliğini biçimlendiren Trabzon’da ‘Karadeniz uşakları’yla öylesine kaynaşmıştı ki çoğu kişi onu Trabzonlu bilirdi.” “Yazmak ölümün elinden birşeyler kurtarmaktır” diyen Andre Gidé’in sözüne uyarak bu “Karadeniz Uşağı”na Kıyı’nın saygı duruşu olmasaydı silinip gidecek miydi? EDEBİYATIN İÇİNDE BİR OZAN Kıyı’nın 50. yılında asıl üzerinde durmak istediğim konu; ilk şiiri 1 Mayıs 1961’de Kütahya gazetesinde çıkan Hüseyin Atabaş’ın şiirdeki 50 yıllık yolculuğudur. Konuyu Türkçenin gücüyle sınırlandıracak olursak şöyle demek gerekecek: “Şiiri, yazıyı daha doğrusu dili, Türkçeyi omuzlayarak geçen bir yarım yüzyıl.” “Edebiyatçılar Derneği”nde uzun yıllar birlikte çalıştığımız Hüseyin Atabaş, ölçülü davranışlarıyla hepimizin saygısını kazanan bir ozandı. Kişilik bakımından Attila Aşut ne kadar öfkeli, hızlı görünürse, Hüseyin Atabaş o kadar sakin dururdu. Oysa ikisi de Trabzonlu, ikisi de Karadeniz uşağıydı. Hüseyin Atabaş kendinin gerisinde durmasını bilen bir ozandı. Benim sorumluluk aldığım dönemde de, Ali Cengizkan ile Şükrü Erbaş’ın sorumlu olduğu dönemlerde de onun Edebiyatçılar Derneği’ne başkan olmasını istedik. O, alçak gönüllü bir içtenlikle kendini geri çekti. Biz o eski arkadaşlar biliyorduk ki, Edebiyatçılar Derneği Başkanı olmak, edebiyatçıların yarını için yardımcı olmak demektir. Derneğin başkanı edebiyatçıların başı değildir. Orası bir görev yeridir. Hüseyin Atabaş da o sorumluluğun bilincinde olan bir arkadaşımızdı. Edebiyatçılar Derneği yıllarımızda aramızda olan Zerrin Taşpınar Kıyı’daki “Atardamar” bölümünde Hüseyin Atabaş’la ilgili dosyayı “Şiirde Elli Yıllık Yolculuk” başlığı altında düzenledi. Zerrin Taşpınar, Hüseyin Atabaş’ın kişiliğini şöyle belirtiyor: “Benim tanıdığım Atabaş her zaman ve her yerde bir çelebi ve incelikler insanıdır. Önce yanındakileri düşünen, kent dışı, yurt dışı etkinliklerinde; sanki hepimiz ona emanet edilmişiz gibi kendini sorumlu sayan, dostlarını kollayan bir dost, bir yol arkadaşı... Örgütleyici... Aynı zamanda kısık sesli bir eylemci... Uzlaşmacı değil ama yarattığı güvenle ortam yumuşatıcı, sakinleştirici bir güzel insan...” Bu bilge kişiliğin arkasında nasıl bir ozan var? Hüseyin Atabaş yalnız şiiriyle değil, şiire bakışıyla da, söyleyecek sözü olan bir ozan kişiliği göstermektedir. “Şu gökyüzü altında söylenmemiş söz yoktur” diye yinelenip durması doğru mudur? Hüseyin Atabaş’ın yorumu şöyle: “Dünyada ve evrende bitmiş, tükenmişlik diye bir şey yoktur. Yenilik vardır, değişme vardır. Önemli olan bunların ayrımına varabilmek, değişen ve gelişen yeni durumlara göre tavır almaktır, katkılar yapabilmektir. Ama şiirin ‘söz’ün simyası’ olduğunu unutmadan, asıl tavrın bu olduğunun bilincini edinerek.” Şiir dili, dil içinden yeni bir dil çıkarma işidir. Hüseyin Atabaş “Dilin Gizil Gücü” diyor buna. Şiiri yorumlayan denemelerini bu başlık altında topladı. Ama “önce insan sevgisi” diyordu Atabaş. O yakınlığı duymayanın ozan olacağına da inanmı Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 2 HAZİRAN 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1111
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle