Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ë Egemen BERKÖZ eçen gün şöyle bir karıştırmak için elime aldığım bir kitap beni adeta tutsak etti. Aradan bir iki sayfa okuduktan sonra başa döndüm ve sonuna kadar okumadan da bırakamadım. Sonra dayanamadım, bir daha okudum. Peki, neydi beni böyle çeken bu kitapta? Daha doğrusu, çeken değil de çarpan demeliyim. Çünkü kitapta anlatılan yaşamöyküsü öylesine yalın ve süssüz bir dille ve öylesine ustaca yazılmış ki gerçekten bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne. Anlatılanların acı gerçeğine, o okuyanı çarpan çıplak gerçeğe geçmeden kitabın gün ışığına çıkış serüvenine bir göz atalım. Kitabı yayına hazırlayan Sina Çıladır’ın (Ahmet Naim Çıladır’ın oğlu) önsözünden özetliyorum. Söyleşi önce 1936’da Bartın gazetesinde dizi yazı olarak basılmış. Aynı yıl küçük boyutlu bir kitap olarak da yayımlanmış. Ancak bu yayınlanış öyküsünde de acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. 1970’li yılların başındaki tutuklanmaları sırasında Sina Çıladır’ın bütün kitapları, yazıları, aile fotoğraflarıyla birlikte o küçük boyutlu ilk kitaba da el konulmuş ve gitti gider. “Onları bir daha ele geçirme olanağı bulamadım” diyor Sina Çıladır. Sonra 2006’da, başka bir çalışması için Şirin Ereğli gazetesinin eski ciltlerini karıştırırken aynı söyleşiye rastlıyor: 28 Ağustos10 Ekim 1962 arasında, “Eski Bir Madencinin Hatıraları” başlıklı bir dizi yazı olarak. Diyor ki Sina Çıladır: “1970’ten beri içimde ukdeydi. Anıları bulup yeniden yayımlayacaktım. Hani nasıl derler, ‘kısmet’ bu güneymiş.” Ahmet Naim’den bir söyleşi ve iki öykü G Yeraltında Kırk Beş Sene Ahmet Naim (Çıladır), Devrekli Ethem (Yemelek) Çavuş’un anlattıklarını okura aktarıyor. Ethem (arkadaşlarının çağırışıyla Etem) Çavuş 18861931 arası çalıştığı Zonguldak kömür ocaklarında yaşadıklarını söze döküyor. Kitabın adı da buradan geliyor: Yeraltında Kırk Beş SeneBir Maden İşçisinin Anıları 18861931. Ethem Çavuş’un kömür ocaklarında çalıştığı tarihleri, onun bazı sözlerinden yararlanarak saptadığını söyleyen Sina Çıladır, anıların dilinin yalınlığından biraz da yakınıyor sanki. Şöyle diyor: “Şirin Ereğli’deki tefrikanın ilk sayısı eksikti ama anımsıyorum. Ahmet Naim, bu giriş bölümünde, Ethem Çavuş’un, anılarını, keskin Devrek şivesiyle, ‘sıfatına şaplağı çaka çaka’ dile getirdiğini sevimli bir üslupla söylüyordu. Şu var ki, Ahmet Naim, nedense Ethem Çavuş’un dilini sadeleştirme yolunu tutmuştu. Anılarda Ahmet Naim’in, hikâyelerinden bildiğimiz özgün sanat işçiliğinin motifleri de pek görülmüyordu. Usta hikâyeci, anıları yalın bir üslupla aktarmayı yeğlemişti.” Ahmet Naim usta yazarlığını göstermiş; Ethem Çavuş’un sözlerini yalınlaştırarak, yinelemelerden arındırarak, ama onun kendine özgü söyleyişini de koruyarak aktarmış. Peki, Ethem Çavuş neler anlatıyor? Kömür ocaklarına çocuk yaşta küfeci olarak girişinden her sabah ötüşleriyle işe başladıkları horozların nasıl öttürüldüğüne; ilk yıllarda ücretini para yerine kırmızı güllü basma, amerikanbezi olarak aldığından ateşnefes dediği grizu patlamalarına, su basmalarına, göçüklere; kazalarda toprak altında kalan pek çok işçiyi kurtarışından kendisinin göçükten nasıl kurtarıldığına kadar pek çok şey… Kömür ocaklarını, başta Fransız, yabancı şirketlerin işlettiği o dönemde insan yaşamının ne kadar ucuz olduğuna da tanık oluyoruz Ethem Çavuş’un Ahmet Naim’in ustaca aktarışıyla “sıfatına şaplağı çaka çaka” anlattığı anılarını okurken. Kömür ocaklarında çalışan yöre köylülerinin hem bu şirketler, hem Osmanlı’nın tahsildarları, hem de köylerinin muhtarları ve ağalarınca nasıl sömürüldüklerini de görüyoruz açıkça. 1936’da devletleştirilen kömür ocakları son yıllarda yeniden özel şirketlere devredildi, devrediliyor. Bu kararı verenler Ethem Çavuş’un anılarını okumuş olsalardı kararlarından vazgeçerler miydi dersiniz? Sina Çıladır’ın kitabın sonuna eklediği Ahmet Naim’in “çok bilinmeyen” iki öyküsü ise Ethem Çavuş’un anılarını tamamlıyor. Öykülerin ilki (Arkadaş Sevgisi), insanın her yerde insan olduğunu gösteren, kömür ocağında geçen bir aşk öyküsü. İkinci öykü (Karar) içinse sözü Çıladır’a bırakıyorum: “Karar, politik öykücülüğün ilk örneklerinden biri olarak 1935 yılında, o tarihlerde Zonguldak kömür madenini tekelinde tutan Fransız sermayeli Ereğli Şirketi Osmaniyesi’nin millileştirilmesi aşamasında, ünlü Yeni Adam dergisinde yayınlanmış; uzun yıllar sonra da, 1966’da, Yeni Ocak dergisinde. Ancak, öykünün Yeni Adam dergisinde yayınlanan ilk basımı ile Yeni Ocak’taki ikinci basımının sonuç bölümleri farklı. Yeni Adam’da öykü, nefesliğin kapatılması buyruğu ile biterken, Yeni Ocak’ta farklı bir şekilde sonlanıyor. Ben, Yeni Adam’daki ilk basıma sadık kaldım.” Bence, öykünün kitapta yer alan “son”u öykünün akışına uygun ve gerçekçi bir son. Bu açıdan, Çıladır’ın seçimini doğru buluyorum; ancak, kitapta öteki “son”u da okumak isterdim doğrusu. Yeraltında Kırk Beş Sene/ Ahmet Naim/ Defne Yayınları/ 120 s. (İsteme adresi: Defne Yayınları, Murtaza Mahallesi, Hamamüstü Sokak, Esat Taneri İş Merkezi, Kat: 4, Kdz. Ereğli) “Ata Üç fi altı yım üç ta tü ya ca kad tür ön uf s İşt kit yı ca kisi Ë Etgar Keret’ten yeni öyküler Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü Etgar Keret’in Türkçede daha önce iki kitabı yayımlanmıştı. Bunlardan ilki, Nimrod Çıldırışları, ikincisi ise Keret ile Filistinli yazar Samir ElYoussef’un öykülerinin derlendiği Gazze Blues‘du. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü ise, yazarın Türkçede yayımlanan üçüncü kitabı. Kitapta yirmi iki öykü yer alıyor. Ë Onur ULUDOĞAN asan Hüseyin Korkmazgil, çok bilinen “Ortadoğu” isimli şiirinde, “Yine mız mız sıkıntı, yine hep vıdı vıdı/ yine hep televizyon, yine hep Ortadoğu” der. Bugün de Ortadoğu her zaman gündemin ön sıralarında ve genelde olumsuz haberlerde yer bulur kendine. Bizler Türkiye’den bakınca, İsrailFilistin sorununu oldukça sınırlı bir çerçeveden görürüz. Bizim baktığımız yerden Mavi Marmara gemisine yapılan SAYFA siz gö kışınd Anad ğı dö döne tereF güçle mak, müca mek, da em tere’n Alt yor, 9 girişi mokr düny H 18 kanlı baskın, Filistin’e yapılan saldırılar, İsrail’in Siyonist yöneticileri, siyahlar giymiş sakallı adamlar görülür. Oysa görünenin altındaki yüzeyi biraz kazıdığımızda altında İsrail’de varlığını sürdüren, ciddi bir savaş karşıtı damarın olduğunu görebiliriz. Bu savaş karşıtı damarda Siyonist politikaları reddeden sert muhalif kanattan pasif Etgar Keret bir şekilde direnen ve askere gitmemek için türlü yollar bulmaya çalışan insanlara kadar geniş bir yelpaze mevcut. Etgar Keret de bu muhalif yelpazenin önemli renklerinden birisi. İronik bir tonla yürüttüğü muhalefetinde “Cesur insanlar barış istemez. Cesursanız savaşırsınız. Ben, korkakların barışından yanayım. Kusurlu insanların barışı. İhtiyacımız olan bu” diyebilecek kadar da açık sözlü. 1967 Tel Aviv doğumlu bir yazar olan Keret, 1990’lı yıllardan itibaren pek çok öykü kitabı yayımladı. Ayrıca birçok gazete ve dergilerde yazıları çıktı. Yazdıklarından yola çıkılarak Wristcutters (Bilekkesenler) ve Meduzot (Denizanası) isimli iki film çekildi. Kısacası Keret, pek çok farklı alanda kendini var edebildi. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü’ndeki tüm öyküler tutumlu anlatımın gerektirdiği üzere vurucu cümlelerle açılıyor, sözü uzatmadan derdini anlatıyor ve dudağınızda buruk bir gülümseme bırakarak son buluyor. Öykülerin tamamında tuhaf karakterler kimi zaman saplantılarıyla kimi zaman da kaybeden halleriyle anlatılıyor. Kitaptaki öyküler en kaba tabirle, okurunu Keret’in oyunbaz dünyasına davet ediyor. Prensip sahibi bir otobüs şoförü, MOSSAD şefinin oğlu, İblis’in yeteneğini almadan önce son bir öykü yazmasına müsaade ettiği bir yazar, öğrencilerinin gizemli bir şekilde kaybolduğu bir okul ve yalnızca intihar edenlerin gittiği sıkıcı bir öbür dünya, bu oyunbaz dünyada bizi bekleyenlerden birkaçı. Bilekkesenler filmini izleyip de, sonundan memnun kalmamış olanlar için Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü, bir başka sürpriz daha barındırıyor. Bu sürprizi öğrenmek içinse “Kneller’in Mutluluk Kampı” öyküsünü okumak gerek. Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü/ Etgar Keret/ Çeviren: Avi Pardo/ Siren Yayıncılık/ 148 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1111 2 HAZİRAN 2011 CUMH