25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

zarın yapıtlağunda, sına ysa yalostuni, yaama azarın Yayın yarmaları yazargiyle ¥ de tefrika edilmiş olmasına karşın henüz kitaplaştırılmamış bu romanın ortaya çıkışı, Dumas okurlarının, yazara yönelik bildiklerinin tam olmadığını kanıtladı. BİR KEŞİF ROMANI Işık Öğütçü, yazımından elli bir yıl sonra babası Orhan Kemal’in Yüz Karası isimli romanını gün yüzüne çıkardı. Öğütçü, Yüz Karası’nın sunuş yazısında bu romanı, 1960’da Orhan Kemal’le yapılan bir röportajdan yola çıkarak keşfettiğini, röportajda anılan romanın peşine düştüğünü ve sonunda ona ulaştığını söylüyor. Öğütçü Yüz Karası‘nın sunuş yazısında daha önce sözünü ettiğimiz, yazı ile sarmalanmış bir hayatı süren bir yazarın ne kadar yazdığını asla bilemeyiz, savına açıklık getiren bir anımsamaya yer veriyor: “Yaşar Kemal’in bir deyişini hatırladım, ‘Hâlâ şaşarım, Orhan Kemal o güzelim kitaplarını bu dert, bu bela içinde nasıl vakit bulur da yazar? Ona her şeyi soracak kadar yakın arkadaşım ama bu soruyu bir türlü soramadım.’ Ne enteresan değil mi? Bu kadar sıkıntının içinde nasıl yazdığı bile sorulamayan, herkesin atladığı ve unuttuğu bir roman yazarak ilerde belki başkaları da bulunacak yıllar sonra bizlere sürpriz yapması.” Yaşamı para sıkıntısı çekmekle geçmiş, geçimini yalnızca yazarak sağlamış olan Orhan Kemal’in yazı ile bütünleştirdiği yaşamına bizim bilmediğimiz daha başka romanlar, öyküler, oyunlar, şiirler sığmış mıdır, bu sorunun yanıtını şimdilik bilmiyoruz. Orhan Kemal üzerine şimdilerde araştırma yapanların ileride araştırma yapacak olanların merakına bağlı olarak verilebilir bu sorunun yanıtı. Bu gizemin uzun süre korunacağı gerçeği bir yana, Yüz Karası isimli kayıp romanı ile 1960’lardan 2011’e uzanan Orhan Kemal, uçsuz bucaksız bir yazı serüvenine, bitimsiz bir yazınsal yapıt hazinesine sahip olduğunu okurlarına bir kez daha kanıtladı. Orhan Kemal’in bu sürprizi, Öğütçü’nün bu ilginç keşfi, hem edebiyat araştırmacılarını hem de Orhan Kemal okurlarını önemli ölçüde sarstı ve sevindirdi. Orhan Kemal, Yaşar Kemal’in hayretle karşıladığı yazma yoğunluğunun ürünlerini hayata bakarak biçimlendirir. O, yaşamdan kopmamış, çevresini asla yadsımamış; insanları işini, cinsiyetini, memleketini ve inancını ayırt etmeksizin sevmiştir. Soluk alıp verdiği hayatı, bu hayatın içerdiği insanları çok severek hem yaşamış ve yazmış olan Orhan Kemal “yazarak yaşayan” biriydi. İstanbul Son Saat gazetesi, Yüz Karası’nı altmış günde tefrika etmenin hemen öncesinde Orhan Kemal’le bir röportaj gerçekleştirir. 30 Haziran 1960 günkü röportajda yazara niçin sürekli olarak yoksul insanları anlattığı sorulur, Orhan Kemal ise bu soruya şöyle yanıt verir: “İktidardaki hiçbir partiyle menfaat ilişkim olmadı. Prensiplerimin esiriyim. Böyle olunca bol para kazanmak, avantürler yapmak gayesi ile yüksek zengin tabaka arasına katılmadım. Bundan dolayı varlıklıların hayatını pek bilmem. Yakından tanıdığım insanlar fakir fukara! Onları çok iyi tanıyorum. Tanıdığım için de onları anlatıyorum.” kları döarına, ecan veedebiyat kmez. rlar malandar xandre Heruğu orğil ¥ er nmahını n çükahbümin ba bımın uramize zeki ki düuyor, ubuak o i mdi ktuer. atta t, er ne aya . Mebaş et bayfek ra madı sağayağı ile si. mek İKTİDARIN KOLLAMAYI UNUTTUĞU İNSANLAR... Verdiği bu zekâ ve incelik dolu yanıttan anlaşıldığı gibi Orhan Kemal, yazarlığı bir statü olarak algılamaz ve seçkinci bir yazar olmayı da sonuna kadar reddeder. Yoksul insanları anlatmanın ne lütuf ne sorumluluk ne bir seçim olduğu imasında bulunur. Ona göre iyi bir yazar, bildiği, onurla sürdürdüğü ve sevdiği hayatı anlatabilir. Orhan Kemal yoksulluğu iyi bilir, ancak yaşamın yoksullukla ya da varsıllıkla özetlenebilir bir sığlıkla tanımlanmasını da kabullenmez. Yoksulluğun olduğu bir dünyayı kim ister ancak yoksulluklarla çevrili bir hayatın yaşanmaya değmez ya da yazmaya değmez olduğunu kim söyleyebilir? Bilöper, zyenöyle nız azansan Yüz Karası, Orhan Kemal’in öbür yapıtlarını bütünler ve onlardan ayrı bir söylem içermez. Yazar, bu romanında da diğer roman ve öykülerinde olduğu gibi iktidarın altında ezildiği için kendini tanımlayamayan, değerli görmeyen yoksul insanların yaşamöykülerini anlatır: Adana’da yaşayan dondurmacı Baba İlyas’ın iki kızı, iki oğlu vardır. Oğullarından Memet futbolcu olmayı düşleyen işsiz güçsüz bir delikanlıdır, Ahmet ise İstanbul’da tıp fakültesinde okumaktadır. Baba, oğlu Ahmet’in doktor olup kendilerini yoksulluktan kurtaracağı günlere bel bağlar, Memet’i ise hiçbir baltaya sap olamayan bir “Yüz Karası” olmakla suçlanır. Memet ağabeyinin övülüp kendinin yerildiği baba evinden kurtulup futbolcu olma düşlerini gerçekleştirmek üzere İstanbul yollarına düşer. Ahmet’in düşlerini ise varlıklı bir kızla evlenmek ve ünlü bir doktor olmak süsler. Ahmet’in kaldığı evin yan odasına alkolik bir baba ve onun güzel kızı Masume taşınırlar. Masume ve Ahmet birbirlerine âşık olur. Masume’nin arzusu Ahmet’le evlenerek yaşadığı sefaletten kurtulmaktır. Beklentiler büyüktür ama yaşam herkese cömert değildir. İktidarın kollamayı unuttuğu insanların yaşama tutunmak için birbirlerinden medet ummalarını anlatan bir romandır Yüz Karası. Yoksul ve cahil olsa da umutlu kalmayı sürdüren insanların öyküsüdür bu roman. Rita Felski, Edebiyat Ne İşe Yarar? adlı kitabında edebiyatideoloji ilişkisi için şunları söyler: “İdeoloji kavramına yönelen eleştirmenler, edebiyatı doğrudan toplumsal dünyaya yerleştirme derdindedir. Bir metnin daima daha büyük bir şeyin parçası olduğunu vurgular; edebiyatın edebiyat olmayanla ilişkisine ışık tutarlar.” Oysa edebiyat, herhangi bir siyasi ideolojinin söyleyebileceğinden çok daha fazlasını söyler. Yüz Karası’nda ideolojik bir propaganda değil, hayat var; kitapta, siyasete bulanan hayatın yapaylığı, siyasi partilere kayıtlı kimi insanların nasıl çıkar ilişkilerine bulandıkları karşılıklı konuşmalarla, betimlemelerle açıkça ortaya konur. İşte bu duruma örnek oluşturabilecek kısa bir karşılıklı konuşma örüntüsü: “Sen hangi partidensin? Memet tereddütsüz cevapladı: Hiçbir partiden. Hoşuna gitmişti. Hiçbir partiden olmak, günün birinde ‘vatan sathında görülmemiş kalkınma’ yaratacak bir partiye girmemesi için sebep değildi. DP’li olmak ‘En erişilmez olmak’ demekti. Günümüze de ışık tutan bir tutumu özetler bu karşılıklı konuşma örüntüsü. Politik görüşler, gündelik yaşamda insanları birbirinden ayırır; insanları “bizden” ya da “öteki” kimliğine büründürür. Bir yazarın benimsediği siyasi ideoloji, yaşamı kavrayışında etkilidir, ancak yazarın insanı, doğayı, olguları hangi biçimde algıladığı, okura bu algılayışları nasıl yansıttığı kendi iç görüsü ve yeteneğiyle açıklanabilir. Yazma yeteneğini ideolojisine kurban ederek özgün olmaktan uzağa düşen sayısız yazarın aksine Orhan Kemal, edebiyatı yalnızca edebiyat için üretmiştir. Orhan Kemal, insanların eşit ve özgür yaşamasını savlayan bir yazar olarak yapıtlarında çoklukla yakından tanıdığı yoksulları anlatmıştır. Yoksulluğu acındırarak ya da yücelterek yazmamıştır. Onun kurgularındaki yaşamın kendiliğindenliği, kurgu dışında kalan gerçek yaşamdaki çelişkileri, eşitsizlikleri kavramamızı sağlar. Rene Girard’a göre “büyük başyapıtları modern kuramların ışığında yorumlamak yerine modern kuramları bu başyapıtların ışığında eleştirmeliyiz, bizim onlardan öğreneceklerimiz, onların bizden öğreneceklerinden fazladır” Orhan Kemal, okuruna elli bir yıl sonra merhaba diyen Yüz Karası‘yla edebiyatın nasıl yapılması gerektiğini öğretmeye devam ediyor. Yüz Karası/ Orhan Kemal/ Everest Yayınları/ 102 s. 2 HAZİRAN 2011 SAYFA 17 Raşit 1111 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1111
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle