Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Rozerin Doğan’la ‘İstanbulum’ dizisi üzerine ‘Seksen kitapta İstanbul’a dair binlerce anı var’ 2010 İstanbul Kültür Başkenti kapsamında “İstanbulum” dizisi, kırk kitapla okuyucuların karşısına çıkmış ve ilgi görmüştü. Şimdi ise dizi büyüdü ve kaleme dökülen semtlerin sayısı da seksene çıktı. Dizi seksen kitapla da sınırlı kalmayacak, yüzü bulacak. “İstanbulum” projesini, dizinin editörü Rozerin Doğan’la konuştuk. Ë Eray AK stanbulum” dizisi kırk kitapla başlamıştı. Şimdi ise kitap sayısı sekseni buldu. Uzun ve yorucu bir çalışma dönemi olsa gerek bu. Fikir aşamasından bugüne nasıl bir süreç geçirdiniz bu macerada? “İstanbulum” dizisi, 2010 İstanbul Kültür Başkenti kapsamında Heyamola Yayınları ve 2010 Ajansı’nın işbirliğiyle kotarıldı. Seri, elbirliğiyle, imeceyle olağanüstü bir çabanın ürünü. Yazarı, fotoğrafçısı, büyük bir İstanbul sevgisiyle bu “hazinenin” oluşmasına katkı sağladı. “İstanbulum” projesi 2008 yılında başladı. Serinin ilk kırk kitabı 2009 İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda okuyucuyla buluştu. Proje aslında kırk kitap olarak düşünülmüştü. Bunlar, kamuoyu ve okuyucudan çok olumlu tepki aldı. Bunun üzerine 2010 Ajansı ve Heyamola Yayınları, seriyi seksen kitaba çıkarmaya karar verdi. Dizinin ikinci kırk kitabının yayımlanması geçtiğimiz nisan ayında kesinleşti. Mayıs ayında da ikinci kırka başladık. Altı ay gibi bir sürede, kitapların yazılması fotoğrafların çekilmesi, dizaynlarının yapılması tabii ki zorlu bir süreçti. Mayısta fuara yetiştirmeyi hedeflemiştik ve bunu başardık. Heyamola Yayınları olarak seriyi yüze tamamlama kararı da aldık. Önümüzdeki dönem serinin son yirmi kitabını da okurla buluşturacağız. Projenin amaçlarından bahseder misiniz? Nelere ulaşmak istiyorsunuz bu “büyük İstanbul kitaplığıyla”? Proje İstanbul’un tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği evrelere, insan tiplerini, doğal güzelliklerini, sokaklarında oynanan çocuk oyunlarını, tel dolaplı mutfaklarını, değişen sokaklarını, arkadaşlıklarını, yazını kışını, gecesini gündüzünü bir edebiyatçının gözünden, kendi hayat hikâyesinden yola çıkarak anlatmayı amaçlıyor. Her kitap bir edebiyatçının duyarlılığıyla, yüreğiyle, hatıralarıyla kaleme alındı. Bu anlamda “İstanbulum” serisinde yer alan kitaplar, aynı zamanda kitabı kaleme alan yazarın da hayat hikâyesi. “İstanbulum” bu yanıyla da edebiyat dünyasına büyük bir katkı kanımca. İstanbullu seksen yazarın hayat hikâyesi bu kitaplara ayrı bir kıymet katıyor. “KENT BELLEĞİ GÜÇLÜ, MUTLAKA UNUTMAYAN BİRİLERİ VAR” İnsanlar ilk kırk kitapta şaşırdı.“İstanbul’da bu kadar semt var mıydı?” dedi. Yeni yayımlananlarla birlikte daha da şaşıracaklarına eminim. Yaptığınız biraz da her köşesinden tarih fışkıran bu kentin kıyıda köşede kalmış, belki unutulmuş mekânlarına hayat vermek değil mi? Yazarlarımızdan dingin ve mütevazı olmasını istedik. Kent dokusunu anlatırken gözlemlerine, yaşanmışlıklarına, anılarına ağırlık vermelerini, ansiklopedik bilgiden mümkün olduğu kadar uzak durup, çıplak gözle kendi cümleleriyle aktarmalarını; doğduğu evi, yaşadığı sokağı, alışveriş yaptığı bakkalı, çocukluğunda oynadığı oyunları, kent yapısının değişikliğini, kendi hayatlarından yola çıkarak anlatmalarını bekledik. Annelerinin pişirdiği yemekleri, okudukları okulların, oturdukları evlerin değişmesinden yola çıkarak kentin değişimini satırlara dökmelerini önerdik. Yazımlar bittiğinde, her gün önünden geçtiğiniz tarihi yapının, köşedeki kahvehanenin, fırının, eczanenin tarihiydi karşımıza çıkan. Ayrın sokak, cadde ve binaya başka türlü bakmaya başladım. Devasa binalarının birçoğunun yerinde eskiden ne vardı diye kendimi düşünmekten alamadım. Anlatılan caddeye girdiğimde, yazarının anlattığı bakkalı, eczaneyi, köşkü, kiliseyi, camiyi görmeyi umarak bakmaya başladığımı fark ettim etrafa. Her kitapta her yazarın dilinden kentin bugün geldiği hal ve tabii ki belirttiğiniz gibi “semtime dokunma” feryadı var. Hem de en gerçek, en yaşamış ve yaşamaya devam eden duygularla. “SEMT KÜLTÜRÜ TOPLUMSALLAŞMADIR” “Semt kültürü” üzerine konuşalım biraz. Nedir semtleri yaşayanları için bu kadar özel kılan sizce? “Semt çocuğu” olmak ayrıcalık mı dedikleri gibi? Semt kültürü dediğiniz şey bence, toplumsallaşmadır. Bir arada olma ve paylaşmadır. Yaşadığınız her yeri sizin için özel kılan, birlikte yaşadığınız insanlar ve o insanlarla paylaştıklarınızdır. “Semt çocuğu” olmak da bunun için ayrıcalık. Birlikte oyunlar oynadığınız, yaramazlıklar yaptığınız, azar işittiğiniz, birlikte cam kırdığınız, sinemaya gittiğiniz insanlarla hesapsız, çıkarsız birlikte olma durumu. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu anlayan, belki de bunu yaşayamayan çocuklarımızı gözleyen bizleriz. Çocuklarımız yaşayamıyor bunu, kıymetini de bilemeyecek. Bu yüzden de kitaplar, bütün bunları geleceğe aktarmada önemli bir bellek görevi görecektir diye düşünüyorum. Bu seksen semti yazıya döken kalemlerinizi nasıl belirlediniz peki? Az önce söylediğim “semt çocukları” mı kaleme aldı kitapları? Projeyi oluştururken bazı tercihlerde bulunduk. Kitabı kaleme alacak yazarın belli bir yaşı geçmiş, belli bir yazarlık kariyerine ulaşmış, o semtte en az 2025 yıl fiili olarak yaşamış yetkin yazarlar kaleme almalıydı. Belli bir yaş ve bu kadar yaşanmışlık olunca da “semt çocuğu” olmamanız mümkün değil. Yola çıkarken de biliyorduk ki ortaya çıkacak ürün sadece, o semtin binalarının, sokaklarının değişmesi yok olmasını gözler önüne sermeyecek. Aynı zamanda yitirdiğimiz, dayanışma, komşuluk “semte çocuğu” olma duygusunu da ortaya koyacak. İşte, yazarlarımızın da bunu aktarabilecek isimler arasından seçtik. Dizinin editörü olmakla birlikte yazarısınız da. Yazarların bu kitapları kaleme alırken nasıl yol aldığını öğrenmek adına sormak isterim: Araştırmadan, yazıya dökülene kadar nasıl bir süreç izlediniz kendi İstanbulunuzu anlatırken? İnsan belleği inanılmaz. Küçük küçük anılarınızın, aslında bazen ne kadar kıymetli olduğunu keşfediyorsunuz. Seksen kitapta İstanbul’a dair binlerce anı var. Tabii bunun yanında, günlük tutan yazarlarımız, zaten yıllarca böyle bir kitap yazmak için not alan arkadaşlarımız da var. İstanbul’un birçok semti hakkında yazılı bilgiye ulaşmak çok zor, çünkü yok. Bu, aynı zamanda kitapların önemini de anlamamızda önemli bir gözlem oldu. Dolayısıyla tarihsel birtakım bilgiler dışında, yaşanmışlıkların yanı sıra o semtte uzun yıllar yaşamış ve o mahallenin artık “yaşlısı” olmuş insanların anlatımları büyük katkı oldu. Ben de Kartal’ı yazarken tarihini anlatan ve nerdeyse bir paragrafı geçmeyen bilgi dışında yazılı bilgiye ulaşamadım. Bu her semt için böyle değil tabii. Kartal’ı yaşayanların anlatımlarının büyük katkısı oldu. e.erayak@gmail.com “ İ Rozerin Doğan, “‘İstanbulum’ serisinde yer alan kitaplar, aynı zamanda kitabı kaleme alan yazarın da hayat hikâyesi” diyor. tılara indikçe, insanı büyüleyen bu kent ve geçmişinin her biri hazine değerinde, hatırları, binalarıyla kesişti yollarımız. Siz unutsanız da kent belleği güçlü. Mutlaka unutmayan birileri var. Biz o unutmayan bellekleri ortaya çıkardık. İnsanlar seksen semtin varlığına şaşıracak olsa bile, İstanbul’da çok daha fazla semtin bulunduğunu biliyoruz. Semtler arasından elemeleri nasıl yaptınız? Dizinin ilk kitaplarında semtleri belirleyerek yazara ulaşmaya çalıştık. Son kırk kitaptaysa daha farklı bir yöntem izledik. Yazarlar üzerinden yaşadıkları semti bulmaya çalıştık. Tabii ki bu seride mutlaka olması gereken semtler vardı. Serinin ilk kırk kitabındaki semt seçimlerinde daha dikkatli olmaya çalıştık. Çünkü ikinci grubun olacağını henüz bilmiyorduk. Sonrasında daha rahat davranma şansımız oldu. Bazen yazar üzerinden, bazen de semt üzerinden giderek seçtik yazılacak semtleri. Semtlerin yakın tarihinden bugüne bir yolculuk var her kitapta. Şu gözüme çarptı: Küçücük semtlerde bile neler kaybolmuş çok sayılmayacak senelerin ardından. Yazarlarımız sanırım biraz da bunu yüzümüze vurmak istiyor: “Semtime dokunma!” diyor. Ne dersiniz? Bütün kitaplardaki ortak temalardan biri eski İstanbul’a özlem. Kaybolanlara, kent kültürüne, komşuluk ilişkilerine, dayanışmaya özlem var. Biraz kendi geçmişimize, çocukluğumuza, tarih kokan binalarımıza, mutlu çocuk oyunlarımıza ev sahipliği yapan sokaklara, tek katlı bahçeli evlere, konuşarak alışveriş yaptığımız bakkalımıza özlem var. Serinin editörü olarak, bir semtin kitabını okuduktan sonra, o semtte gittiğimde hissettiğim şeylerin değiştiğini gördüm. Her SAYFA 8 10 ŞUBAT 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1095