25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ Basra İli Savcısı olarak atanır. Oraya ancak 1914 Şubatında ulaşır. Abdülkadir Kemali Bey’i bu yılın sonlarında bu kez Bilecik’te görüyoruz. Ama artık o “cemiyetin teşkilatında” bir görevlidir ve böylece “Savcılıktan siyasetin girdabına” atılır (Anılar, s. 155). Söğüt’teyken bir haber alır: Devlet “genel seferberlik” ilan etmiştir [1123 Kasım 1914]. Abdülkadir Kemali Bey İstanbul’a döner, asker olur ve kısa bir eğitimden sonra Çanakkale’de görevlendirilir (Şubat, Mart 1915). Bu sırada eşi ve çocukları Bilecik’tedir (Anılar, s.190). Abdülkadir Kemali Bey, Çanakkale’den sonra bir süre Bilecik’te kalır. Ardından Gazze Cephesi’ne, Cemal Paşa’nın ordusuna gözetleme subayı olarak atanır. Buradaki askerlik görevi sona erince onu Batum’da görürüz. Batum’un kaymakamı, eski Siirt kaymakamı olan Mustafa Abdülhalik (Renda) Bey’dir. Abdülkadir Kemali Bey daha sonra Bilecik’e çocuklarının yanına döner, onları da alarak Adana’ya göçer. Ancak yaşam çok pahalıdır, oturulacak bir ev bulmakta güçlük çeker. Bunun üzerine bir kaymakamlık görevi ister İstanbul’dan. Önce Kafkasya’daki Acara Kaymakamlığı’na atanmışsa da, sonunda o zamanki adı Kirmasti olan Mustafakemalpaşa’ya (Bursa) kaymakam olarak gider. Düş ile gerçek birbirini izler gibi ya da birbirinin içine geçmiş gibidir: Abdülkadir Kemali Bey 1919 Nisanı’nda bir kez daha Bekirağa Bölüğü’ne atılır. Kendisinin kabul etmediği bir sava göre, Bilecik’te sekiz Ermeni’nin öldürülmesi için buyruk vermiştir. Kısa süre sonra da ülkede işgal başlamıştır. Abdülkadir Kemali Bey Bekirağa Bölüğünde tutuklu olduğu sırada “Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti” adına ilk mührü kazdırtır. Bir de altı maddelik bir tüzük hazırlar: “Bu tüzüğün özeti şundan ibaretti: Vatanı yabancı işgalinden kurtarmak için gizli şekilde çalışacak olan Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti, ya İstiklal ya Ölüm davasında vatanperver gençleri bu fikir etrafında toplamaya davet eder. Muvaffakiyet, azmimizi isteyen Allah’tandır” (Anılar, s. 269). Abdülkadir Kemal’i Bey Pozantı İstiklal Mahkemesi Başkanlığı (1920), Ankara’da ilk Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilliği, ardından Adana’da avukatlık yapmıştır (19231930). 24 Eylül 1930’da Ahali Partisi’nin kurmuş, Ahali adlı bir de yerel gazete çıkarmıştır. Parti 21 Aralık 1939’da kapatılmıştır. Kaldı ki, o sırada Abdülkadir Kemali Bey de Suriye’ye “geçmiş”tir (17 Aralık 1930). ÖZSAVUNMADA YETERSİZLİKLER Abdülkadir Kemali Bey’in Suriye’ye geçişi Orhan Kemal’in Baba Evi’nde anlatılır: “Ben de herkes gibi öğrendim ki, “salimen öbür tarafa geçmiş!” (s. 29). Sonra yoksulluk günleri. Adana’daki yakınların ilgisizliği: “Nesine lazımmış babamın siyaset? Her koyun kendi bacağından asılırmış. El için kendine zarar vereceğine, yakıp çubuğunu rahatına baksaymış” (Avare Yıllar, s. 54). “Çünkü onlar, babamın el için kendine zarar verişini bir nevi ahmaklık sayıyorlardı” (a.g.e., s. 56). Abdülkadir Kemali Bey’in ülkeden “kaçar” gibi çıkışı konusunda Menemen olaylarını (23 Aralık 1930) çağrıştıran, Serbest Fırkacı olmasına değinen çeşitli suçlamalar var. Abdülkadir Kemali Bey’in bu anılarında özsavunmasını gereğince yapabilmiş olduğu kanısında değiliz. Ancak yazılı anıların önemli bir bölümünün yitmiş olduğunu da biliyoruz. Bununla birlikte söz konusu bu anılar kitabından anlaşıldığı kadarıyla, Abdülkadir Kemali Bey, aşırı genellemeler ve kesinlemeler yapan bir kişidir. Bu genellemeler, yukarıda andığımız Meşrutiyet’teki özgür siyasal tartışma ortamından özlemle söz edilirken bir yandan da Bekirağa Bölüğü’nün siyasal tutuklularla dolup taşmasında olduğu gibi, kimi kez birbirleriyle de çelişir. Bir örnek: “Bahriyelilere mahsus çalımla karşıma dikilerek, ‘Kalk karakola!’ dedi” (Anılar, s. 86), “Bilgili, zeki ve bütün bahriyeliler gibi hamiyetli bir gençti” (Anılar, s. 215). Bir başka örnek: “Siyasetçilik asker için intihardan başka bir şey değildir” (Anılar s. 83), “23 Temmuz 1908 tarihinden beri her inkılabın içinde askerin de dahil olmasıdır” (Anılar, s. 85). Abdülkadir Kemali Bey’in askerliği sırasında tanıdığı birtakım açgözlü subayların soygunculuğunu nerdeyse bütün subaylara yayabilme eğiliminde olduğuna biz de Anıları’nda tanık olduk. Abdülkadir Kemali Bey’deki bu eğilim, “eşkıyalığın” başka yerde değil, kesinlikle devletin içinde olduğu saplantısına ulaşmış gibi görünmektedir. Abdülkadir Kemali Bey’in anılarında, okurda güvensizlik uyandıran yerler yok değil. Örneğin Mustafakemalpaşa Kaymakamı olduğu sırada İstanbul’dan gelen bir buyruğu hâlâ anlayamadığını söyler: “Jandarma genel kumandanlığından gelen emre göre bütün jandarmaların terhisi gerekiyordu. Bu emrin nedeninin hâlâ kavrayamamaktayım” (Anılar, s. 260). Oysa kavranılmayacak bir şey yok. 30 Ekim 1918 Mondros Bırakışması uyarınca, az sayıda kolluk gücü dışında, Osmanlı ordusu terhis edilecektir. Abdülkadir Kemali Bey’in Mondros Bırakışmasından hiç söz etmeyişini de bizim anlayamadığımızı belirtmeliyiz. 1932, 1933 yıllarında Kudüs’te kaleme alınmış olan bu anılarla, yüz yıl öncesine dönüp o günlerin çeşitli yaşantılarına yakından tanık olma olanağına erişince, “Değişen bir şey yok!” demekten ne yazık ki kendimizi alamadık. Orhan Kemal’in Babası Abdülkadir Kemali Bey’in Anıları/ Yayıma Hazırlayan: Işık Öğütçü/ Everest Yayınları/ 308 s. 10 ŞUBAT 2011 SAYFA 11 Abdülkadir Kemali Bey’in kucağında Orhan Kemal, 1915. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1095
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle