Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D M ehmet Kıyat, gereksiz yere adı öne çıkarılanların, kimi ozanları unutulmuşluğa bırakan, hakkı yenen bir duruma düşürdüğüne inanmanın tedirginliği içinde, öfkeleniveren bir ozandır. Bir ozanı eksiksiz ölçen bir terazi daha yapılmadı. Kimi ozanlar bir başka uğraşta öne geçince ozanlığı görmezden gelinir. Mehmet Kıyat iyi bir sanat galericisi diye tanınmıştır. Belki de bu yüzden ozanlığına gölge düşürülmüştür. Oysa Mehmet Kıyat, kıyıp atılacak bir ozan değildir. Yirmi dolayında şiir kitabı çıkarmış olan bir ozanın; yeni biçimler kurmada, değişik imgeler oluşturmada azımsanmayacak bir birikimi vardır. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Sigaranızı ince uzun ağızlığa bir hanımefendiye yakışır şekilde yerleştirmenizi, rakı kadehini tutuşunuzu, şiir yüklü sesinizi, sohbetinizi nasıl unuturuz?” “Yarısı Roman”, “Yıllara mı Çarptı Hızımız” adındaki anılarını öykü tadı alarak okursunuz. Bu anılarda o da Şüküfe Nihal’in unutulduğundan yakınır. ÖLÜ OZANLAR ORMANI “Kadri Bilinmeyenler” adına Aydın Hatipoğlu kapak konusu yapılmış. En çok unutulanlar da ozanlar oluyor. Belki şiirini değiştirmediği, belki geliştirmediği için eskimiş olarak yorumlanıyor. Daha önemlisi o yıldız bulutu içinde yer alan binlerce ozan var. Bir ozanın kişiliğini koruyarak kendini benimsetmesi kolay değil. Oysaki Aydın Hatipoğlu bir çocuğun gizli sevincini anlatırken suç işlemiş bir duyarlığa sığınır: Aydın Hatipoğlu ‘Kadri Bilinmeyenler’ olanağı var mı? Bu anlayış yalnız çağdaş edebiyatımız için geçerli değildir. Divan edebiyatında bile seçkilerde yer alan belli ozanlara bağlanıp kalıyoruz. Oysa “Şuara Tezkireleri”nde binlerce ozan var. Onlar da unutulmuşluğa bırakılmışlardır. Kimi ozanlarla yazarlar bir saman alevi gibi parlamış, sonra da sönmüş olabilir. Samanyolu, sönmüş yıldızlarla dolu olsa da, geceleri beyaz bir bulut gibi görünür. Belki de leke gibi duran o ağartının içinde keşfedilmemiş öyle yıldızlar var ki, Kutup Yıldızı’nı bile gölgeleyebilir. Ama onlar bilinmezlik içinde yitip gitmişlerdir. Arkadaş dayanışması, dünya görüşünün öne geçmesi pek de önemli olmayan edebiyatçılara güncellik kazandırır da, kendi içine çekilen bir edebiyatçı ilgi alanlarından uzak kalabilir. KEMAL BEKİR KAR dergisinin “Kadri Bilinmeyenler” dosyasında 8 edebiyatçı üzerinde durulurken, Ahmet Yılmaz Tuncer, Suat Derviş’i de unutulanlara ekliyor. Ona da edebiyat tarihinde hak ettiği değerin verilmediğini söylüyor. Suat Derviş, bu anılan edebiyatçılar arasında daha önceki kuşağın romancısı sayılır. Dosya konusu olan edebiyatçılar güncelliğini koruyor. Bu 8 edebiyatçıdan Kemal Bekir’e ayrı bir yer vermek gerekir. Öteki ünlü Kemaller arasında (Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Bilbaşar) adı yaygın değilse de; Cengiz Gündoğdu, Berrin Taş, Öner Yağcı onun önemini belirten yazılarla ilgimizi çekiyor. Güngör Gencay’ın “Giriş” yazısında Kemal Bekir için şöyle bir yoruma varılıyor: “Kemal Bekir’in eserlerini ağaçlara benzetirim ben. Ama ağaç; çiçekleri, yaprakları ve ortamıyla bütünlük içindedir. Ağacın kökleri, ülkenin gerçeklerine bağlıdır. Üzerinde, mevsimine göre değişime uğrayan çiçekler ve de sarıya yeşile dönüp azalan ve çoğalan yapraklar, toplum yapısı içindeki kişi, sınıf, katman ya da belli bir öbeğin hallerini anlatır. Kemal Bekir’in öykü ve romanları da tanıdık yüzler ve olaylar arasında abartısız olarak, kendi doğallığı içinde akıp gider” (Edebiyatta Yol Arkadaşlığı). Üstelik Kemal Bekir güncelliğini sürdürüyor. Berrin Taş ile Cengiz Gündoğdu’nin emekleriyle çıkan İNSANCIL’da “Canlı Cenazeler” adında sürekli bir romanı yayımlanıyor. Bu dergi, “İnsancıl Atölyesi”nde düzenlediği “seminer”lerle Kemal Bekir’in çok yönlü incelenmesine de olanak tanıdı. Onun “Sultan ile Kızları” oyununu yorumlayan Berrin Taş, şöyle bir yargıya varıyor: “İyilerle kötülerin savaşımını biz oyunda birdenbire değil, usul usul sezdiren kimi davranışlardan kavrarız.” Gerçek yazarlık davranış inceliklerini sezmek değil midir? Cengiz Gündoğdu, Kemal Bekir’i “Büyük anlatıların gerçekçi yazarı” olarak görmektedir. “Bütün yapıtlarında yargılamadan, suçKemal Bekir lamadan insanı gösterir bize.” Cengiz Gündoğdu Kemal Bekir’in insan anlalyışı üzerinde özellikle durur: “Bütün gerçekçiler gibi Kemal Bekir de insanın yazarıdır.” Peki anlamı nedir insanın yazarı olmanın? İnsana doğru bakmayan yazarın kitaplarında dural bir dünya vardır. Kukla kişilerle iyikötü çatışması yapay örgelerle dillendirilir. Oysa insan karmaşık bir varlıktır. İnsanları iyikötü diye değerlendirme sığ bir bakışın sonucudur (Kemal Bekir ... İnsanın Yazarı). Öner Yağcı, Kemal Bekir’in 12 Mart dönemini anlatan, 68 kuşağı ile ilgili romanı üzerinde duruyor. Oktay Akbal’ın “İşte gerçek bir roman” dediğini anımsatarak şu yargıya varıyor: “‘Kanlı Düğün’, 12 Mart dönemini romanlaştıran başarılı ürünler arasında yerini alıp geleceğe ışık tutan ve bugünün anlaşılmasında dünün payı olduğuna inananların okuması gereken bir roman.” BİRKAÇ İYİ ÖĞRETMEN Öteki “Kadri Bilinmeyenler” arasında Kemal Bekir’in özel bir yeri olduğu için üzerinde ayrıntılı olarak durdum. Bir dönemin edebiyatçıları kendilerini kanıtlamaya çalışırken geçen dönemlerden gelenlerle gelecek dönemlerin edebiyatçıları da bunlara katılıyor. Bu karmaşık akış yeni anlayışlarla kimi değerlerin ötelenmesine yol açıyor. Ama öyle yazarlar da var ki, öğretmen kişiliğiyle kimi yazarların önünü açmış, bir söylence insanı olarak belleklerde yaşamasını sürdürmüştür. Serhat Kestel ile Huriye Saraç’ı biraz da böyle düşünmek gerekiyor. Nedret Gürcan, sevgili öğretmeni Serhat Kestel’i dilinden hiç düşürmez, “Benim Sevgili Taşram” adındaki anı kitabında ona özel bir yer açar. Buca Ortaokulu’ndaki güzelliğiyle ünlü bu Türkçe öğretmenini anlata anlata bitiremez. Kişilikli bir yazarın yetişmesinde kimi öğretmenlerin unutulmaz emekleri vardır. Serhat Kestel ile Huriye Saraç bu özelliklerinin dışında kişilikli birer yazardı. Serhat Kestel, “her sonun yeni bir başlangıç olduğu”nu anımsatan, hep genç kalmasını bilen bir ozan, bir romancı. Hatice Şaş, Serhat Kestel üzerine bir “lisans tezi” hazırlamış. Romanlarında kadını cinsel sorunlarıyla irdelemeyi göze alabilen bir yazar olduğunu anımsatıyor. Huriye Saraç, özellikle “Öğretmen Benisa” romanında köy enstitüsü gerçeğine özgün yorumlar getiriyor. Hasan Akarsu ile Yetkin Aröz bu gerçeğin yorumunu yapıyor. İsmet Kür, Halide Nusret Zorlutuna’nın kardeşidir. Halide Hanım gizemci bir dünyanın insanıydı. İsmet Kür, yaşamanın tadını çıkarmasını bilen bir yazar. Ruşen Hakkı onu şöyle anımsatıyor: İsmet Kür “Bir çocuk bir çocukla oynuyor gibi Söylese içinden geçeni bir bir Bir duyan olursa utanır çocuk.” Kişiliksiz anlatı şiiri eskitiyor. Unutulmuşluğa bırakılan nice ozan var. “Kırk Şiiri Toplumcuları”nı anımsayalım. Fethi Giray, Suphi Taşhan, Suat Taşer unutulmadı mı? Onları yeniden yayımlamak unutulmuş olmaktan kurtarabildi mi? Şiirlerini S. Aldanır adıyla yazan, 1915 doğumlu Selahattin Aldemir’i kaç kişi anımsıyor? Oysa o, “Memleket Saat Ayarı”ndan sonra yazdığı şiirlerle kendinde yeni arayışlara girişmişti. Artık 100 yaşına yaklaşıyor. Emekli Sandığı’nın bir dinlenme evinden bu edebiyat itişmelerine “Kadri Bilinmeyenler”in üzgün gülümsemesiyle bakıyor. Unutulmuşlukta bir hakkı yenmişlik vardır. Güngör Gencay’ın “Kadri Bilinmeyenler” olarak nitelendirdiği, edebiyatın değişik alanlarına emek veren bu 8 kişi küçük bir ayrıntıdır. Dönüp baktığınızda, ardınızda geniş bir ölü ozanlar ormanı vardır. Unutulmuşluktan özellikle ozanlardır payını alan. Bir de gizemci ya da toplumcu edebiyata yakın duran ozanlardan, şiirine bakılmadan, o yolda yürüdükleri için önemsenen, unutulması istenmeyenler var. “Şiirin Gerçekleri” göz ardı edilerek düşünce dayanışması öne çıkarsa bu kargaşa sürüp gidecektir. “Kadri Bilinmeyenler” o unutulmuşlukta çoğalırken, önemsiz kişilerin öne çıkmasındaki çelişki edebiyatımızın yazgısı mı olacaktır? Bunca değişik bakış açısı bize hangi gerçeği gösterecektir? Abdülhak Hâmid’in dizesinden yola çıkalım: “Galip sayılır bu yolda mağlup.” “Kadri Bilinmeyenler” yenilmiş mi sayılacak? Onlar o unutulmuşluktan edebiyatımızın haksız üne kavuşan, boş değerlerine bakarken gülümsemekle mi yetinecek? O gülümsemede ince bir alay yok mu? Günümüzün işi oluruna bırakan eleştirmenleri yerine zamanın gerçek eleştirmen olduğuna inanalım. “Kadri Bilinmeyenler”i zamana bırakalım. Gereksiz üne kavuşanların zamanla yitip gideceğini göreceğiz. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Belki de çok yazmak bir ozanın küçümsenmesine yol açıyor. İşin kolayına kaçmak gibi geliyor. Çok yazmak, ozanı küçülten gereksiz bir çabaya dönüşüyor. Oysa çok yazan bir ozan değişik arayışların içinde olabilir. Kendini yinelemiyorsa ondan umut kesilmemelidir. Ama çağdaş edebiyatın gelişmesini gösteren bir seçkiyi düzenleyen şiir eleştirmeni, ayrıntıları görmeyi göze alan bir çalışmaya girişebiliyor mu? Nice ayrıntıyı görüp değerlendirecek bir birikim içinde mi? Kendi ölçülerine uymadığı ya da duygusal nedenlerle uzak düştüğü kimi ozanları görmezden geldiği oluyor mu? Gene de yazıya başlarken anımsattığım bir sözü yineleyeyim: Bir ozanı eksiksiz ölçen terazi daha yapılmadı. UNUTULMUŞLUĞUN UZAKLARINDA Mehmet Kıyat’ın sözünü bana anımsatan KAR dergisinin “Kadri Bİlinmeyenler” Dosyası oldu (KAR, Yazın Sanat Kültür Dergisi, Dosya Konusu: “Kadri Bilinmeyenler”, KasımAralık 2010). Güngör Gencay’ın önerisi üzerine; Aydın Hatipoğlu, Serhat Kestel, Huriye Saraç, İsmet Kür, Müşir Kaya Canpolat, Muazzez Menemencioğlu, Kemal Bekir, Orhan İyiler’in unutulmuşluğu üzerine düzenlenen kapsamlı bir dosya, hakkı yenmişliğin sorunları üzerine bir kez daha düşünmemizi gerektiriyor. Bu anılan edebiyat emekçileri arasında dünyamızdan göçenler de var, yaşı 80’leri çoktan aşmış olup yaşamaya direnenler de. Her dönem, bir yıldız bulutu gibi göçen binlerce edebiyatçı var. Zamanında iz bırakmış, belki o zaman bile ayrımına varılmamış nice ozan, nice yazar unutulmuşluğa bırakılıyor. Saman yığınında iğne arar gibi onları tek tek arayıp edebiyat tarihine kazandırmak Müşir Kaya Canpolat Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 10 ŞUBAT 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1095