27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. [email protected] ÇOCUKGENÇLİK Arslan Sayman, yeni kitabı Hezarfen’in İzinde adlı yapıtında kuralını bozmuyor, satır arasına yine bir iç yolculuk gizliyor. ? Mavisel YENER rslan Sayman’ın, özgürlüğüne düşkün bir sandalı anlattığı Engin Mavi adlı yapıtını incelerken demiştim ki; “Limon Ağacının Şarkısı, Kırmızı Kuş, Yıldız Cini, Şarkı Söyleyen Berber, Sarımsak Kasabası, Karganın Rengi, Arslan Sayman’ın şimdiye değin yayımlanmış çocuk kitapları. Farklı yaş öbeklerine seslenmesine karşın hepsinin ortak bir noktası var: Kahramanların iç yolculukları. Kimi zaman bir yıldızın, kırmızı bir kuşun, bazen bir ağacın, bir sandalın iç yolculuğunu anlatıyor yazar.” Arslan Sayman, yeni kitabı Hezarfen’in İzinde… Gökyüzünde adlı yapıtında da bu kuralı bozmuyor, satır arasına yine bir iç yolculuk gizliyor. Öykü, minik Onat’ın dilinden aktarılıyor. Onat’ın uçma tutkusu kitabın belkemiğini oluşturuyor. O, gece gündüz gözleri gökyüzünde olan bir çocuk. Sayman, bu yapıtında da “Engin Mavi”de olduğu gibi maviyi sonsuzluk ve düşlerle eşanlamlı tutuyor. Onat “sonsuz maviye karışmak, orada süzülmek” istiyor. Annesinin onu bileklerinden kavrayıp kendi etrafında döndürmesi onda uçma, maviye karışma duygusu uyandırıyor. Belki de ilk kanat alıştırmaları onlar. Aslında Onat, annesine tutunmadan da uçmak istiyor, iyi de nasıl olacak bu iş? Annesinin çözümü hazır: “Yaz tatilinde uçağa binmek.” Onat’ın babası uçaktan korkuyor bu biiir, OKUMA A Uçuran bir kitap; Hezarfen’in İzinde... Onat’ın istediği uçma biçimi farklı bu ikiii. “Aslında benim istediğim uçakla uçmak değil. Ben kocaman bir uçağın içine girerek değil, kuşlar gibi özgürce uçmak istiyorum. Kuşlar nasıl uçuyorsa ben de uçabilirim. Sonsuz maviliğin içinde, vücudumu yalayıp geçen rüzgârın eşliğinde, bulutlarla arkadaş, özgürlüğün tadını çıkararak… mutlulukla” (s,13) Rüyalarında bile uçma alıştırmaları yapan Onat, öğretmenin verdiği “ailemiz ve biz” konulu resim ödevinde kocaman bir uçak çiziyor. Uçağın çevresinde de mutlulukla kanat çırpan kuşlar… Onat’ın bu resimle, ailesine vermek istediği bir ileti var elbette. Dedesinin Onat’a yaptığı sürpriz, onun için çok heyecan verici. Dedesi, Türkiyeli ilk pilot ve mühendis olan, uçak modeli geliştirip onunla uçan, havacılık tarihinin önemli ismi Vecihi Hürkuş’la ilgili bir sergiye götürür onu. Gökyüzünde bir ömür geçiren Vecihi Hürkuş’la özdeşim kuran Onat, sergiden ayrılırken dedesi ona bir armağan alır. Bu, Hürkuş’un yazdığı bir anı kitabıdır: Gökyüzünde Bir Ömür. Kitap Onat’a başka kapılar aralar, Hürkuş’un etkilendiği kişiliklerden birinin Hezarfen olduğunu öğrenir. Nasıl ki Hürkuş, Hezarfen’i tanıdıktan sonra hayatı değişmiş, bilinçlenmiş, uçmak için kendine yepyeni hedefler koymuşsa, Onat da öyle yapacaktır. Vecihi Hürkuş’un günlüğünü okuyup bitirdikten sonra Onat kararını vermiştir; pilot olacaktır. Ailesinin yaz tatili programını değiştirip Fethiye’ye gitme kararı vermesiyle Onat bir kez daha mutlu olur. Çünkü orası yalnız Türkiye’nin değil dünyanın en iyi uçuş noktası sayılabilecek, yamaç paraşütü yapılan bölgesidir. Annesiyle birlikte bindiği çift kişilik paraşütle Onat gökyüzünün, özgürlüğün, uçmanın keyfini duyumsar. Artık yıldızlara daha yakındır. Onat’ın özgürlüğe kaçışını simgeleyen iç yolculuğu, artık kimsenin durduramayacağı farklı bir yolculuğu olgunlaştırmıştır bile. Metin boyunca “korkular” konusu da satırarasında anlatılır. Babanın uçmaktan, yükseklikten korkması birkaç düzlemde ele alınır. Yetişkinlerin de korkuları olabildiği çocuk okura duyumsatıldığı gibi bu korkunun üstesinden gelebilme konusunda ipuçları sunulur. Peki, Onat’ın babası korkusunu yenebilecek mi? Kitabın başarılı çizimlerini yapan 1980 doğumlu illustratör Cansu Kaykaç’ın 2010’da yaptığı bir illustrasyon çalışmasıyla Cannes Lions’da bronz ödül aldığı notunu da buraya düşelim. Kitabın sonunda “Meraklısı İçin Yazarından Notlar” bölümünde, öyküde söz edilen tarihi kişiler ve havacılık terimleriyle ilgili bilgilendirmeler koyulmuş. Burada yazarın büyük bir itirafı da var! Düşle gerçek arasındaki gidip gelmeler sırasında eğlenceli, ivmesi gittikçe artan bir okuma yapacak çocuklar. Eğlenirken de Türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş’u tanıyacaklar. Özgürlüğe korkusuzca kanat vuran Onat’ın gezindiği maviye serpiştirilenleri, çocuklar kadar yetişkinler de ilgiyle okuyacak. ? www.maviselyener.com f ?T F kaçma yişiyle cukluk fi soru sefe o tüm dü sefe e başvu lır? Ta (TFK) B “bilgi” gerek: nış yok ranma mek k farklı o ed okurlara okunmay Hezarfen’in İzinde… Gökyüzünde/ Arslan Sayman/ resimleyen: Cansu Kaykaç/ YKY/ 63s/ KİTAPÇI ? A. AKAL, Ç. GÜNDEŞ, N. YILMAZ, M. YENER İlknur Büyümek İstemiyor/Atila Er/ Babıâli Kitaplığı/ 101s./2011/ 9+ İlk çocuk şiirleri kitabı “Buğra Diye Biri” 2002’de Romenceye çevrilen Atila Er, yine çocuklar için gülümsetiyor kalemini. İlknur Büyümek İstemiyor adlı yapıt, Kutu Kutu, Yıldızname, Bilmecemsiler, Anımsamalar, Zaman Zaman, Pencereler başlıkları altında toplanmış çocuk şiirlerinden oluşuyor. “Şiir ve Çocuk/Nasıl da uyuşuyor yaramazlıkları” diyen şairin bu kitaptaki şiirlerinin bütününü göz önüne aldığımızda, çocuklara hüznü de umudu da anlatmayı yeğlediğini görüyoruz. Kimi dizede mizahi yaklaşım dikkat çekici. Bir gün sordum anneme/ Kaç tür diş var insanda/ başladı saymaya/ Azı dişleri/ Süt dişleri/ köpek dişleri/ merak ettim/ köpeklerde neden yok/insan dişleri?/ Bu daha az üzerdi/ belki de kedileri” (s, 30) Atila Er’in şiir giysisi giydirdiği sözcüklerin tınısı çocuk okuru şiir evrenine davet ediyor. Sözcüklerin, harflerin müziğini duyururken dilin hem mimarı hem de bestecisi olmuş şair. Şiir çoğalırsa sevgi paylaşılır. İyi okumalar. aynı hayalin içinde mağarasını ziyaretiyle tanışmışlardır. Ateş, onlarla birlikte çağımıza gelir ve geri dönmek istemez. Kitabın öyküsünü anlatmak zor, okumak gerek. Nazlı Eray’ın düş ırmağından gençlerin düş ırmağına akan bu roman, sağlam bir zemin üzerine yerleştirilmiş fantastik kurgusuyla, eski ve yeniyi yan yana, başarıyla aktarıyor genç okuruna. Gizli Kapı/ Karabasan Ormanı/ Burcu Ünsal/ Mavibulut Yayınları/ 2011/ 362 s./ 912 Ahmet, kardeşi Ufuk’la birlikte yaz tatilinde babaanneleri Ayla Hanım’da kalırlar. Ahmet, komşuları olan yaşıtı bir kızla karşılaşır, ama henüz selamlaşmazlar bile. Oysa öykü ilerlediğinde, Özge adındaki bu kız da maceranın baş kahramanlarından biri olacaktır... Vitrinini kıran topu onun attığını sanan kızgın dükkâncıdan var gücüyle kaçarken, Ahmet o güne kadar görmediği sokaklara girer ve metruk bir eve gizlenir. İşte tam bu sırada, rüyasında gördüğü yeşil kaftanlı adamın sessiz adımlarla üst kata çıktığını görür. Hemen peşinden koşar... Ama kaftanlı adam kaybolmuştur. Sıkı sıkıya kapalı mor perdeleri aralayınca, karşısına bir kapı çıkar. Bu kapıyı da rüyasında görmüştür. “Yavaşça tokmağa dokundu. Eğer rüyadaysa, kapıyı açtığı anda uyanacaktı. Tokmağı çevirdi ve ileriye doğru bir adım attı.” İşte asıl macera, bundan sonra başlıyor. Kapının ardına geçtiğinde Ahmet, farklı bir zamanda, geçmiş çağlarda yaşamaya başlar. Orada Keloğlan’la tanışır ve arkadaş olur. Böylece Ahmet, geceleri gizlice eve gidip gelmeye ve bu farklı dünyada da yaşamaya başlar. Ancak bir gün, Keloğlan’ın vezirden çalıp padişahın kızı Cankız’ın yanına gitmek için kendisine sakladığı ışınlanma iksirini, kardeşi Ufuk’la paylaştığı odada saklamaya kalkınca... Birden her şey alt üst olur. Yaramaz Ufuk iksiri içmiş ve ortadan kaybolmuştur. Ufuk’un nereye gittiğini bilmeden Ahmet onu nerede arayacaktır? Ayrıca, babaannesine ve anne babasına sezdirmeden Ufuk’u aramaya çıkmak da ayrı dert. Ama Ahmet’in başına gelecek dertler bu kadar olsa iyi. Ufuk’u bulmak için çıktığı karanlık ve tehlike dolu yolda, Nasrettin Hoca’ya danışmak, arkadaşları Özge ve Keloğlan’a güvenmekten başka çaresi yoktur. Kitabın kalınlığı moralinizi bozmasın; kendini okutan rahat bir dil, başarılı bir kurgu. Macera kitaplarını sevenler için... Büyük olasılıkla devamı da gelecek bu serüvenin... Gece Kaçakları/ Frances Hardinge/ Çeviri: Özlem Gayretli Sevim/ T.İş Bankası Kültür Yayınları/ 2010/ 380 s./ 14+ Mosca Mye, 12 yaşında bir kız. Çocuk yaşta olduğuna bakmayın, keskin zekâsı ve güçlü belleği sayesinde, bin kişilik orduya bedel! Yazar romanda birkaç yüzyıl öncesine ait bir krallık kurgulamış. Krallık parçalanmış, yeni kral seçilene kadar krallığı dük ve kardeşi idare etmektedir. Ancak dükü yönlendiren birlikler güç kazanmış, krallığın farklı alanlarını onlar idare etmektedir. Çilingirler Birliği, Kırtasiyeciler Birliği, Kayıkçılar Birliği, Paçavracılar, Azizler, Kuş Avcıları… Her top luluk kendi gücünü ortaya koymak için entrikalar çevirir. Bu kaosun ortasına düşen Mosca, geriye dönmeyi düşünmez bile. Çünkü köyünden ayrılırken, dayısının değirmenini yakmış, ipte sallandırılacak bir dolandırıcıyı kurtarıp, onunla birlikte başkente kadar gelmiştir. Artık geriye dönüş yoktur. Clent köy köy, kasaba kasaba dolaşıp insanlara masallar anlatan, bir yandan da elinden geldiğince onları soyup soğana çeviren bir gezgindir. Mosca onunla dolaşırken pek çok şey öğrenir. Ancak onun asıl öğrendikleri, babasının kitaplarındandır. “Kitaplar tehlikelidir” denen zamanlarda, kitapların yakılıp yıkıldığı, kızların okumayı öğrenmesinin yasak olduğu, babasının gizlice ülke tarihini yazdığı zamanlarda… Mosca babasının kitaplarını okur onları satır satır belleğine yerleştirir. Kitaplar tehlikelidir gerçekten, çünkü Mosca’nın zekâsı ve düşünme becerisi, o zamanlar küçük bir kızdan kimsenin beklemeyeceği kadar gelişmiştir okudukları sayesinde. Geçmiş yüzyıllara ait bir kurgu olmasına karşın, yaşadığımız dünya arasında paralellikler şaşırtıcı. Mosca, daha da şaşırtıcı. Kimin kim olduğu, kimin kim için çalıştığı ve entrikalar, okurun heyecanını son sayfaya kadar sürüklüyor. Dili nedeniyle romana giriş biraz zor olsa da, konuya ısındıkça, daha rahat okunabiliyor. Betimlemeler ve çok sık yapılan benzetmeler arasında kaybolmadan ilerleyebilirseniz, farklı bir serüvenin sizi beklediğinden emin olabilirsiniz. Kırmızı Otobüs/ Tarık Dursun K./ Resimleyen: Canan Barış/ Can Çocuk/ 2011/ 91 s./ 911 Adı yok, numarası var: 919. Kim mi 919? O bir toplama otobüs. Toplama bilgisayar oluyor da, toplama otobüs olmaz mı? Rıfkı Usta, otobüs işletmesinin müdürüne, hurda otobüslerden yepyeni bir otobüs yapabileceğini söylemiş ve yapmış da. Birazı Man, biraz Skoda, birazı Mercedes... Sonunda ortaya hurdalardan toplanan yeni bir otobüs çıkmış. İşte, kitabın öyküsünü de 919 numaralı bu otobüs anlatıyor. “Siz hiç sabahları bir kenti uyandırmak nedir bilir misiniz? Ah, çok güzeldir. Ortalık daha alacakaranlıktır, gün ışımamıştır. Tanyerinde iç ürperten bir kırmızılık belirmektedir. Rengi giderek açılır; kırmızı pembeye, pembe turuncuya dönüşür. Derken her şey sapsarı kesilir. Göz kamaştırmayan tatlı beyaz bir aydınlık her yeri kaplar.” İşte böyle, erkenden başlar 919’un günleri. Gidişler gelişler, garajda konuşulanlar, servis sırasında yaşananlar... Kimi gün heyecanlı olaylar... Her tür insan biner, 919’la yolculuk eder ve durağına gelince iner: Köylüsü, kentlisi, işçisi, memuru, askeri, polisi, kadını, erkeği, yaşlısı, genci, iyisi kötüsü... Evet evet kötüsü... Hırsızlar bile vardır otobüste, yolcuların ceplerinden paralarını çeken... Bir gün, evden kaçan iki genç... Yok yok onu anlatmayalım. Peki, sustalı bıçağıyla şoförü tehdit sından b yaşında. “Görüyor layamadı çalışıyoru doksan m dala salla sekiz yaş den ağaç de bulan ğini habe bulunduğ de kaygıl ki, her iki sıl geldim sını yaşıy meme ge ğildi.” Ch nun için d sanız, ço tuldu, yap kaçtı...am Karga Feramuz’un Aşkı/ Nazlı Eray/ Doğan Egmont/ 2011/ 134s./ 12+ Lise birinci sınıfa giden Nazlı, köşkün önündeki sakız ağacının dibinde tozlu bir hatıra defteri bulur. Okumaya başlayınca, defterin Feramuz adlı bir karga tarafından yazıldığını anlar. Feramuz, Nazlı’nın babaannesine aâşıktır ve bu aşk, babannenin genç kızlık zamanından beri sürmektedir… Nazlı, Feramuz’un anılarıyla babaannesinin gençlik döneminde yaşananlar hakkında bilgi edinirken, kargaların dünyasında ölümsüz aşklar olabileceğini fark eder. Karganın aşkının yanı sıra, müzede geçen olaylarla kitabın öyküsü, iki boyutlu bir fantastik kurguya dönüşüyor. Nazlı, cumartesi sabahları Kadıköy’den karşı kıyıya geçer ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret edip oradaki iskeletle arkadaşlık eder. Müzenin bekçisi Bahattin, iskeletin bir Firavun’a ait olduğunu söyler. Ardından, kolları olmayan Venüs heykeli, şarkı söyleyen antik mermer büst, lahtin üstündeki Ağlayıcı Kadınlar’la tanışırız. Müzedeki heykellerin de yaşamdan istekleri ve beklentileri vardır. Kölelerin heykelleri özgürlük ister. Karnından konuşan Torso, ünlü olmayı düşlemektedir; mermer büst de öyle. Ateş ise, ateşin yeni bulunduğu zamanlardan gelir. O, kanlı canlı bir insandır ve Nazlı ile Bekçi Bahattin’in müzedeki hayal suyundan içip, şar. Sonu lasının bu Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com [email protected] SAYFA 28 ? 22 ARALIK 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1140 Fareler o CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle