25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com ÇOCUKGENÇLİK EDEBİYATIN SESSİZ KAHRAMANLARI Kitabı sonuna kadar heyecanla okumamızı sağlayan, kurgusu mu, konusu mu yoksa dili mi? Dilden dile çevrilirken, yazarın üslubunda değişiklik olmaması ve neredeyse aynen korunabilmesi olası mı? Çevirmenlere sorduk, bir dilden ötekine çevirdikleri kitaplar hakkında neler söyleyecekler diye... Konuğumuz, Kutlukhan Kutlu Kutlukhan Kutlu 1972’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Türk sinema yazarı ve çevirmen. Sevin Okyay’ın oğlu olan Kutlukhan Kutlu, Harry Potter dizisini, ikinci kitaptan itibaren Sevin Okyay’la birlikte Türkçeye çevirdi. 1991’den itibaren Nokta dergisinin Ne Nerede adlı kent rehberi ve kültür sanat ekinde sinema, edebiyat ve müzik üzerine yazmaya başladı. Daha sonra çeşitli yayın organlarında yazar ve editör olarak çalıştı. Yoğunlukla film eleştirileri ve sinema yazıları yazmakta ve çevirmenlik yapmaktadır. Şimdiye kadar Radikal, Yeni Binyıl, Akşam ve Taraf gazetelerinde ve Sinerama, Total Film ve Sinema gibi dergilerde yazıları yayımlanmış olan Kutlukhan Kutlu, halen Sinema Dergisi’ne yazmayı ve NTV Yayınları için Çizgi Klasikler serisine çeviriler yapmayı sürdürmektedir. seçim olabiliyor. Sizce çeviri dilinde genel bir kirlilik ya da bozulma var mı? Bence evet, maalesef böyle bir sorun var. Gerçi dil canlı bir şeydir, hiçbir dil olduğu gibi kalmaz ama özellikle televizyonda özel kanal patlaması olalı beri Türkçe’de normalde hiç kullanmadığımız tuhaf, mutant birtakım ifadeler iyice ortalığı sarmış durumda. Bu meselenin çözümü de en başta biz çevirmenlere bağlı bence: Çeviri yaparken kendimizi olabildiğince Türkçe düşünmeye zorlamak, belki biraz o metni yazıyormuş (ya da konuşuyormuş) gibi hayal etmek, “Çeviri yapıyor olmasam böyle bir cümle kurar mıydım?” sorusunu kendimize sürekli sormak iyi bir başlangıç olur sanıyorum. Sizce iyi bir çeviri nasıl olmalı? Bence iyi çeviri her şeyden önce çevirdiği yazarın dilini başka bir dilde yakalayabilmeyi, onun anlatımının güçlü taraflarını başka bir dile yansıtabilmeyi dert edinmiş çeviridir. Akıcılıksa akıcılık, şiirsellikse şiirsellik, karmaşıklıksa karmaşıklık. Bunları dert edinmenin çevirmen olarak hem okura hem de yazara borcumuz olduğunu düşünüyorum. Genel olarak bir kitabın dokusunu, ruhunu yakalamak, iyi ve kişiklikli bir dil tutturmak bence tek tek zorlu terimlere doğru karşılıkları bulmaktan daha önemli. Siz aynı zamanda sinema yazarısınız. Sinema mı, kitap mı desek? Kitap! Sizce Türkiye’de yeterli sayıda, yetişmiş, konusunda yetkin çevirmen var mı? Aslında yetkin çevirmenler olduğu gibi, epey yetenekli genç çevirmenler de var bence... Ama yayıncılık piyasasının pek de parlak olmayan şartlarından ötürü onları yeterince bu meslekte tutamıyoruz gibi geliyor bana. Galiba ümit vaat edenlerin önemli kısmı yetkinleşmeden mesleği bırakıyor, yetkin olanlar biz okurların istediği oranda çeviri yapmayı tercih etmiyor, bunun sonucunda da işin önemli bölümü hem nispeten tecrübesiz olan hem de piyasa şartları gereği çok hızlı çalışmaları gereken çevirmenler tarafından üstleniliyor. Ë Aytül AKAL evirmen olmak hayaliniz miydi? Doğrusu çocukluğumdan beri çevirmen olma hayalleri kurduğumu söyleyemem. Genel olarak dil çok ilgimi çektiği için çeviriyle de doğal olarak ilgileniyordum, mesela okuduğum kitapların, izlediğim filmlerin ve dizilerin kimler tarafından çevrildiğine hep dikkat ederdim (TRT’nin çevirmen isimlerine de yer vermek gibi çok güzel bir alışkanlığı vardı ama maalesef diğer kanallarca benimsenmedi bu alışkanlık). Ancak açıkçası daha çok yazmakla ilgileniyordum. Gelgelelim 18 19 yaşımda dergiciliğe başladığımda, aslında farkına varmasam da yazarlıkla birlikte çeviriye de ilk adımımı atmış oldum. Sinema ve kitap dünyasıyla iç içe olmanızda, annenizin etkisi? Nihayetinde tabii ki etkisi var çünkü genç yaşta dergiciliğe başlamam onun vesilesiyle oldu. Öte yandan, aslında muhtemelen çoğu kişinin sandığı ölçüde de değil bu etki... Çünkü her şeyden önce annemle birlikte büyümedim ben; dolayısıyla sinemaya, edebiyata, müziğe ve kültür sanatın diğer alanlarına ilgim ondan tamamen bağımsız gelişti. İki sanatçının aynı konu üzerinde çalışması sınırları ve sinirleri zorlamak anlamına gelebilecekken, hele bir de “anne” ile aynı çalışmayı sürdürmekteki uyumu sağlayabildiğinizi düşünüyor musunuz? Doğru, hiç de öyle kolay bir iş değil bu. Sadece iki kişinin dilini birbiriyle törpüleyip tek kişiye aitmiş gibi bir hale getirmek bile başlı başına zor iş zaten... Hele ki bir de elinizde Harry Potter gibi karşınıza bol bol çeviri güçlüğü çıkaran bir kitap serisi varsa, buna bir de beraber vermeniz gereken yığınla zor karar ekleniyor. Yalan söylemeyeceğim, zaman zaman epey gerildiğimiz oldu tabii ama bence anne oğul dinamiklerinden değil de sadece iki ayrı kişi, iki ayrı zihin olmaktan kaynaklanıyordu bu gerilimler... Yine de her seferinde bunları rahatlıkla çözüp içimize sinen çeviriler ortaya çıkarabildik. Daha önce yıllarca beraber çalışmış olmamız ve bu yüzden birbirimizin dilini iyi bilmemizin bence bunda önemli bir payı vardı. Türkçeden başka dile de kitap çevirisi yaptınız mı? Hayır, yapmadım. Her gün konuşmadığım ve yazmadığım bir dile çeviri yapmaya sıcak bakmıyorum. Bence bir kitabı hangi dile çeviriyorsanız o dile birçok açıdan hâkim olmanız, o dili doğallıkla kullanabilmeniz, çeviri kalitesi ve sürükleyiciliği açısından çok önemli. Şimdiye kadar toplam kaç kitap çevirdiniz? Ne ilginçtir ki şu ana kadar saymamıştım! Ç Şimdi bakıyorum da yirmiyi geçmiş, ama bunların iki üç tanesi henüz basılmış değil. Harry Potter kitaplarını, Blue Balliet’ın iki kitabını ve Bir Tuhaf Turta Davası’nı sayarsak, bunların neredeyse yarısı çocuklara ve gençlere yönelik kitaplar. Harry Potter kitaplarından başka, çevirdiğiniz kitaplardan çizgi roman olarak Franz Kafka’nın Dava’sı, Conan Doyle’un Scherlock Holmes Baskerville Laneti ve Kızıl Dosya’sı, J.K. Rowling’in bilim kurgu kitabı “Ozan Beedle’in Hikâyeleri”, gençlik edebiyatı olarak, Blue Balliett, Wright Üçlüsü var. Çoğunluğu Yapı Kredi Yayınları’nın olmakla birlikte, çeviriler farklı yayıncılar tarafından yayımlanmış: Altın Kitaplar, NTV Yayınları, Domingo Yayınları... Yayıncı benim için çok önemli. Öncelikle, hayırsızlık ediyoruz, isimlerini gerektiği sıklıkta anmıyoruz ama bence editörler çevirilerin ve genel olarak kitapların kalitesinde muazzam bir faktör. Mesela Harry Potter’larda YKY’den önce Ayça Sabuncuoğlu, sonra da Betül Kadıoğlu ile çalışmıştık, ikisinin de kitapların kalitesine katkıları çok büyüktür. Doğal olarak insan çevirisi için onca emek sarf ettiği kitaplara onları basan yayınevinin de özen göstermesini istiyor ve bence bir yayınevinin gösterdiği özenin en önemli ayağı da editör. Ne de olsa sonuçta çevirinizi emanet ettiğiniz, bir taraftan onu zedelemeyeceğine, bir taraftan da hatalarını yakalayacağına, hatta yer yer güzel öneriler getireceğine inandığınız kişi o. Tabii bir de işin maddi yönü var: Biz çevirmenlerin pek iş güvenliği yok, o yüzden çeviriye teknik bir ayrıntı muamelesi yapmayan, çevirmeninin haklarını teslim edebilecek, ona makul şartlar sunabilecek ve verdiği sözleri tutacak yayınevleriyle çalışmak da önemli. İçerikte “bilim kurgu” ve birazcık da “korku” yeğliyor olabilir misiniz? Evet, fantastik türler, yani fantezi, korku ve bilimkurgu zaten okur olarak sevdiğim, takip ettiğim türler. Bu türlerden eserler genellikle ilginç çeviri problemleri de sunduğu için başıma iş açma pahasına onları yeğlediğim oluyor. Öte yandan çeviride aslında benim için türden çok kitabın dili önemli. Anlatımını, dilini sevdiğim bir aşk romanını tabii ki çeviririm. Mesela şu anda, trajik bir olayla yaşamları altüst olmuş bir ailenin öyküsünü çeviriyorum. Ayrıca klasiklere, özellikle de İngiliz edebiyatı klasiklerine de hem okur hem de çevirmen olarak büyük bir ilgi duyduğumu söyleyebilirim. “En sevdiğim” diye ayırdığınız çeviriniz? Politik bir cevap gibi olacak ama ne yapayım, net bir şekilde böyle bir ayrım yapmam zor... Belki şöyle söyleyebilirim: Farklı farklı yönlerini çok sevdiğim çevirilerim var. Mesela Harry Potter kitaplarını yazarın mizahi dilini genel olarak yakalayabildiğimizi ve kelime oyunlarına büyük ölçüde tatmin edici karşılıklar bulabildiğimizi düşündüğüm için seviyorum. Mesela Ex Libris’i ise, biraz daha ağır bir roman olmasına karşın benim gibi kitap kurtlarına yakından hitap eden bir dünya kurduğu için seviyorum. Bu sayede kendimi tamamen o dünyaya ve onu karşıladığını düşündüğüm dile kaptırdığından yazmaya yakın bir tat veren, güzel bir serüven oldu benim için. NTV Yayınları’ndan çıkan Çizgi Roman Dünya Klasikleri için yaptığım Edgar Allan Poe Kısa Hikâyeleri çevirisinin ise, bana Poe’nun Kuzgun şiiirini çevirme fırsatı sunduğu için ayrı bir yeri var. En çok satan çeviriniz? Harry Potter’lar elbette. Herhalde ikinci kitaptır, yani Sırlar Odası. Gerçi adım çevirmen olarak yazmıyor o kitapta ama üçte biri benim çevirimdir. Siz kendiniz de kitap yazıyor musunuz? Hayır, yazmıyorum. Gerçi lise çağında öykü yazmaya merakım vardı ama daha sonra dergiciliğe geçip çok yoğun bir şekilde yazı yazmaya başlayınca devam etmedim. Ancak hep aklımın bir köşesinde duruyor. Bir metinde çevirdiğiniz dilde tam karşılığı olmayan bir anlatım ya da sözcükle karşılaştığınızda, nasıl çözüm buluyorsunuz? O deyişin ya da terimin neye hizmet ettiğini düşünüyorum önce. Buna göre anlamını bire bir aktarmak mı daha iyi olur, yoksa çağrışımdan veya sesten giderek başka bir kelimeyle karşılamak ya da yeni bir kelime türetmek mi, ona karar veriyorum. Mesela Harry Potter kitaplarında bol bol yeni kelime üretmemiz gerekti ama başka kitaplarda orijinal kelimeyi aşağı yukarı karşılayan bir Türkçe kelime kullanmak daha iyi bir OKUMA Cumhuriyet çocuğu Oktay Akbal’dan gençlere Oktay Akbal sözcükleri hoplatıp zıplatıyor; onların tadını, balını gençlere duyumsatıyor. Köprü Kitaplar yürekten yüreğe köprü kuruyor. SAYFA 24 13 EKİM 2011 Ë Mavisel YENER ek bilinmese de, çocuklar için üretmeye yıllar önce başlamış Akbal. Alpay Kabacalı bir yazısında Oktay Akbal için “uzun yol koşucusu” demişti. Bu uzun yolda çocuk yazını sokaklarına da uğramış Akbal. İlk kez 1939’da yayımlanmaya başlayan, daha sonra çizgi roman ağırlıklı bir içerik tutturan “1001 Roman’’ da, çocuklar için ‘’Akdeniz Martısının P Serüvenleri’’ni yazmış. Bu serüvenleri merak edenler sahafların kapısını aşındırsın derim. Refik Durbaş’ın derlediği, Türk edebiyatının on dört yazarından okul ve öğrencilikle ilgili öykülerin bulunduğu Kalbimde Okulun Işığı (1999Gendaş Yay.) adlı kitapta “Ali Yanık” adlı bir öyküsü var Oktay Akbal’ın. Çocuklar için hazırlanan bu derlemede çocukların algısına seslenebilen birkaç öyküden biri o. Yine Gendaş Yayınları’ndan çıkan 8+ yaş grubuna seslenen Yeşil Ev adlı ¥ kitap, çocukluğunu anlattığı Dondurmalı Sinema (2000 Don CUMHURİYET KİTAP SAYI 1130
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle